Nurdan Haber

Bediüzzaman: Sen bana hayatını anlattın, şimdi de ben sana hayatımı anlatayım!

Bediüzzaman: Sen bana hayatını anlattın, şimdi de ben sana hayatımı anlatayım!
26 Ocak 2016 - 9:18

Nurdanhaber – Özel

Risale-i Nur talebelerinin meşhur Ankara davası için, Ankara’da Tahsin Tola’nın evindeydik.
Dava başladığı zaman ilk celsede mazlumların bir kısmı daha sonra da ikinci bir grup tahliye edilmişti. Savcı, eser hakkındaki mütalâasını hazırlamıştı. Ben de müdafaamı Dr. Tahsin Tola Bey’in evinde hazırlamıştım. Evet, evde muazzam bir cemaat vardı. Ben, nasıl bir müdafaa yapacağımı izah ederken polisler evi basmıştı. Tahsin Tola Ağabey, uygun bir dille polisleri eli boş göndermesini bilmişti.

“Bu mazlumların yarın mahkemede davası var. Avukatları geldi, müdafaayı hazırlıyor. Ben de İsparta milletvekiliyim.” demişti.

Polisler ikna olmuş ve evden ayrılmışlardı. Bu dar zamanda müdafaanın hazırlanması gerekiyordu. Bast-ı zamanın ve kerametin ne olduğunu o gece orada görmüştüm. Hulûs-i kalple Üstad’ına ve Nurlar’a bağlı olan Mustafa Sungur Ağabey, ellerini kaldırmış ve Allah’a iltica ile dua etmeye başlamıştı:

“Yâ Rab, zamanı genişlet ve müdafaamızı bize yetiştir!.”

Sonra ben söyledim onlar yazmaya başladılar..

O gece, “Risale-i Nur talebelerinin Ankara davası” diye bilinen müdafaanın esas kısmı tamamlanmıştı. Daktilo edilmesi sabaha kadar devam etmiş gene de bitmemişti. Arabada da yazmaya devam ederek mahkemeye gitmiştik. Tam çağırıldığımızda içeri girdik. Savcı, mütalâasını vermiş, mazlumların dini siyasete âlet ederek propaganda yaptıklarını iddia ile tecziye talebinde bulunmuştu. Bu isnadı çürütmem lâzımdı. Bu nedenle mahkemede söz alıp:

“Muhterem Başkanım, Savcı Bey falan ve falanın tecziyesini istiyorum veyahut beraatım istiyorum deseydi benim söyleyeceğim bir tek cümleydi. Müdafaamızı da hazırlamıştım ve okumadan size verecektim. Ama sayın Savcı maznunların gerçeğe aykırı olarak inkılâpların yapıldığı devrelerde, Cumhuriyet’in ilk yıllarında dine baskı yapıldı, laiklik çiğnendi iddiasında bulunduklarını söyleyerek maznunların bu esbap ile tecziyesini talep ettiğinden ben müdafaamı buna göre ayarlamak için mehil istiyorum.”

Mahkeme isteğimi makul karşılamış ve kabul etmişti. Müdafaamı, yeniden Rus tipi lâiklik, Garp tipi lâiklik anlayışlarını ve Türkiye’de dine yapılan baskıları açıklayarak daha geniş bir surette hazırlamıştım.

Tahsin Tola Bey’in evinde, merhum Ahmed Feyzi Ağabey’in isteği üzerine mahkemede okur gibi müdafaamı okumuş ve banda kaydettirmiştim. Daha sonra bu bandı Üstad Hazretleri’ne götürmüşler. Üstad, onu dinlemiş ve “Bekir Berk’i bana çağırın, bana getirin.” buyurmuşlar. Mahkemeden sonra beni Ankara’dan alarak doğrudan doğruya Üstad Hazretleri’nin yanma İsparta’ya götürmüşlerdi.

Otelde beklerken. Ceylan Ağabey haber götürdü. Üstad Hazretleri “Gelsinler.” buyurmuş. Üstad’ın huzuruna çıkmak üzere eve gittim. Odaya girdiğimde Üstad Hazretleri sağda, köşede bir karyolanın içinde yatmaktaydı. Yerde yarım daire şeklinde de Zübeyir Ağabey, Tahin Ağabey, Sungur Ağabey, Rüştü Çakın Ağabey, diğer ağabey ve kardeşler bulunuyordu.

Şaban kardeş, Mustafa Acet Ağabey hepsi dizilmiş oturuyorlardı. Bu arada bir sandalye getirdiler ve Üstad’ın karyolasının yanma koydular. Üstad, benden sandalyeye oturmamı istedi. Ben baktım, sandalyeye oturduğum zaman, Üstad’dan daha yüksek bir pozisyonda olacaktım. Bu durum ruhuma çok ağır gelmişti. Bu nedenle sandalyeye oturmadım ve sandalyeyi geri bıraktım. Üstad’m başının yanında yere diz çöküp oturdum. Üstad Hazretleri, benden sergüzeşt-i hayatımı anlatmamı istedi. Kırık dökük ifadelerimle yaşadığım serancameyi anlattıktan sonra Üstad tebessüm ederek “Sen bana hayatını anlattın, şimdi de ben sana hayatımı anlatayım!.” dedi.

“Eğer, söylediklerimi anlayamazsan Zübeyir’e sor, o sana tercüme etsin.” dediler ve Zübeyir Ağabey geldi, benim yanıma oturdu, beklemeye başladı. Ben, Üstad Hazretleri ne söylediyse anladım. O zaman bu hareketi şu şekilde değerlendirmiştim. Yani, Üstad Hazretleri bana demek istiyordu ki: “Beni her cihetten bilen, anlayan, anlatabilecek olan talebem, en müstesna, bana en yakın talebem Zübeyir Gündüzalp’tir. Bir derdin olursa, anlamadığın bir şey olursa, hakkımda öğrenmek istediğin bir şey olursa, önce ona sor.” demek istiyor neticesine vardım. Ve bu konuşma bittikten sonra, “Sen hoş gelmişsin, safa gelmişsin kardeşim.” demek suretiyle mülakatın bittiğini, nezaketli bir şekilde anlattılar. Ben de hürmetle huzurlarından ayrıldım. Üstad Hazretleri’ni ilk defa bizzat tanımam bu şekilde olmuştu.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )