Nurdan Haber

Terörü kökünden kazıyacak tek çare

Terörü kökünden kazıyacak tek çare
21 Ağustos 2015 - 7:11

Bediüzzaman nasıl bir nesil yetiştirdi ki, hiçbir talebesi teröre bulaşmadı, teröre alet olmadı, hiçbir terör faaliyetinin içine girmedi?

Bediüzzaman önce kalpleri şefkat ve merhametle donattı. Bir karıncaya ayak basmayacak, bir sineğe zarar vermeyecek bir şefkatle yetiştirdi talebelerini.

Karıncaya ve sineğe dokunmayan merhamet dolu bir kalp, insana zarar verir mi, mü’mini, Müslümanı mağdur eder mi?

Meseleye buradan bakınca, ancak işin içinden çıkılır. Çünkü merhamet ve şefkat imanın kalpte ne kadar yer ettiğinin bir göstergesidir, bir işaretidir.

Öncelikle kalıcı çözüme buradan başlamak gerekir.

Bediüzzaman’ın fiili olarak talebeleri verdiği merhamet dersini önce hayvanlardan üzerinden bakalım.

Talebelerinin sineklere zarar vermemesini yüzbaşı Refet Barutçu anlatıyor.

Bir kış günü Hüsrev’le bir odada risale yazıyorduk. Bir ara sinekler bizi çok rahatsız etmeye başladı. Pencereyi açıp onları dışarıya kovaladık. Biraz sonra Üstad’ımız geldi ve dışarıda pencere camının kenarında üşüyerek bekleyen sineklere baktı ve ‘Bu zavallıları niye dışarı çıkardınız?’ dedi ve camı açarak onları içeri aldı. Biz de bir fincana biraz pekmez koyup onunla onları oyaladık.

 

Sinek risalesinden alınan şefkat dersi

Bediüzzaman’ın meşhur bir sinek risalesi vardır. Bahis 28. Lem’a’da yer alır. Burada Üstad sinekleri rahatsız eden talebelerini ikaz ederek, onlara şefkatle davranmalarını ister ve konuyu şöyle dile getirir:

“Güz mevsiminde sineklerin terhisat zamanına yakın bir vakitte, hodgâm insanlar, cüz’î tâcizleri için sinekleri itlâf etmek üzere hapishanedeki odamızda bir ilâç istimâl ettiler. Benim fazla rikkatime dokunmuştu. Odamda çamaşır ipi vardı. Bilâhare o insanların inadına, sinekler daha ziyade çoğaldılar. Akşam vaktinde o küçücük kuşlar, o ip üstünde gayet muntazam diziliyorlardı. Çamaşırları sermek için Rüştü’ye dedim: ‘Bu küçücük kuşlara ilişme; başka yere ser.’ O da, kemâl-i ciddiyetle, dedi ki: ‘Bu ip bize lâzımdır; sinekler başka yerde kendilerine yer bulsun.’

“Her ne ise… Bu lâtife münâsebetiyle, seher vaktinde, sinek ve karınca gibi kesretli küçük hayvanlardan bahis açıldı. Ona dedim ki:

“Böyle nüshaları çoğalan nevilerin ehemmiyetli vazifeleri ve kıymetleri vardır. Evet, bir kitap, kıymeti nisbetinde nüshaları teksir edilir. Demek, sinek cinsi de ehemmiyetli vazifesi ve büyük kıymeti var ki, Fâtır-ı Hakîm o küçücük kaderî mektupları ve kudret kelimelerinin nüshalarını çok teksir etmiş.”

Sineklerin rahatsız edilmesini istemeyen şefkatli bir bakış karınca yuvasının dağıtılmasına müsaade eder mi? Bir merhamet örneği de karıncalardan…

 

Bir ev yıkılarak bir ev yapılmaz

1923 sonrası Üstat talebeleriyle Van’ın Erek Dağında kalmaktadır. Burada bulunduğu zamanlarda çok anlamlı bir şefkat örneğini talebelerinden Molla Hamid Ekinci’den dinleyelim:

“Erek Dağında, havalar iyice soğuyana kadar kalmıştık. Artık neredeyse kar yağmaya başlayacaktı. Kaldığımız yer bayırdı. Üstad bayır tarafından pencere gibi bir yer açarak oraya bir oda yapmamızı istedi.

“Bayırın yamacında Üstad’ın istediği odayı yapıyorduk. Kazarken karınca yuvası çıktı. Üstad karınca yuvasını gördü. Orayı kazmamızı istemedi. Sebebini sorduğumuzda:

“Bir ev yıkıp, bir ev yapmak olur mu?’ diye cevap verdi. ‘Bu hayvanların yuvasını dağıtmayın, başka yeri kazın’ diye emretti.

“Biz başka tarafı kazmaya başladık. Oradan da karınca yuvası çıktı. Böylece üç yer değiştirdik. Bana yardım eden bir talebe arkadaş daha vardı. O, ‘Böyle olur mu hiç?’ diye bana sordu. Üstad gelir gelmez karıncaların üzerine toprak atalım. Yok, eğer böyle giderse biz akşama kadar bu odayı yapamayız’ diyordu. Orada hemen hemen karıncasız yer yoktu. Nihayet orada güzel bir odacık yaptık.

“Üstad karınca yuvalarının yanına gelince, onlara ekmek, bulgur ve şeker koyardı.

“Kendilerine şekeri niçin koyduğunu söylediğimiz zaman:

“Bu da onların çayı olsun’ diye gülerek cevap verirdi. Mübarek Üstad bütün hayvanlara, bütün varlıklara karşı çok şefkatliydi. Bir karıncayı bile incitmek istemezdi.”

Latife dolu bu hatıraya dikkat ediyor musunuz? 1920’li yıllarda bölgede yaşayan gençlere Üstad karıncalar üzerinden şefkat ve merhamet dersi verirken, orada kalmasına tahammül edemeyen dönemin yönetimi Üstadı oradan alır, sürgüne yollar. Aradan altmış sene geçtikten sonra bu iman ve merhamet duygusundan mahrum kalan gençler ellerine verilen silahlarla insan avına çıkarlar, bir terörist olarak vatanı kan revan içinde bırakırlar.

 

Öldürdüğün hayvanı sen mi yarattın?

Bir başka vak’a da yine bu yıllarda geçer. Bu sefer Üstadın şefkatine konu olan hayvan bir kertenkeledir. Molla Hamid Ağabeyin hatıralarından takip edelim.

Bir gün talebelere ‘Ben tesbihatla meşgul olacağım, siz gidip gezin’ demişti.

Bu gezinti sırasında bir taşın üstünde, bir kertenkeleyi öldürmüştüm. Dönüşte Üstad ne yaptığımızı, nerelere gittiğimizi sordu. Ben de gezdiğimiz yerleri anlattım. Sonra da bir kertenkeleyi öldürdüğümü söyleyince, Üstad çok üzüldü. Bana:

“Evini harap etmişsin!” dedi. Ben de “Bizde yedi kertenkele öldürmenin bir hac sevabı kazanacağım söylerler” dedim. Bu defa Üstad: “Otur da konuşalım, kim haklı, kim haksız?”

-O hayvan sana taarruz etti mi?

-Hayır.

-Elinden bir şeyini aldı mı?

-Hayır.

-O hayvanın rızkım sen mi veriyorsun?

-Hayır.

-Senin mülkünde mi, arazinde mi geziyordu?

-Hayır.

-Onu sen mi yarattın?

-Hayır.

-Bu hayvanların niçin yaratıldıklarını, yani fıtri vazifelerini biliyor musun? Bu hayvanı yaratan Allah senin öldürmen için mi yaratmış? Sana kim dedi öldür? Bu hayvanların yaratılışında binlerle hikmet var. Bu hikmetler saymakla bitmez. Onu öldürmekle hata etmişsin!” diye bana orada ders verdi.

 

Üstadın bir dersi de Türk talebelerine

Üstadın bir başka şefkat dersi de sürgün edildiği ve sekiz sene zorla ikamete mecbur edildiği Barla yıllarda görürüz. Oradaki Kürt talebelerine ders verirken, burada da Türk talebelerine ders verir.

Bir bahar günüdür. Üstad birkaç talebesi ile beraber Barla’nın kırsalında yol alırken bir kaplumbağa görür. Kaplumbağanın az gerisinde çocuklar oyun oynamaktadır. Üstad bir süre çocukların yanında durur, muhabbetle bakar ve şöyle der:

“Siz mübareksiniz, masumsunuz, bana dua edin. Bu kaplumbağaya da dokunmayın. Çünkü o da mübarektir.”

Üstad oradan uzaklaşır 5 dakika kadar gider, az sonra tekrar durur. Talebelerinden birisini geriye çocukların yanına gönderir ve kaplumbağayı çocukların elinden kurtarmasını söyler. Talebesi oraya varınca, çocukların sopalarla kaplumbağayı rahatsız ettiklerini görür ve ellerinden alarak uzakça bir yere götürür.

 

Fareyi rahatsız etmeyen bir şefkat eğitimi

Üstad merhamet dersini herkesin ürktüğü, korktuğu ve çekindiği fareler üzerinden de verir. Hasan Akyol isminde bir zat Üstadın ziyaretinde bulunduğu bir sırada yaşadığı bir olayı hayretler içinde anlatır.

Bir gün talebelerinden Ceylan Çalışkan yanına geldi. Bir şey konuştular. Ertesi gün Üstad yatıyordu. Bir de baktım ki, koynuna bir fare girmiş. Üstad sakince uyandı. Ben de şaşkın bir halde bakıyordum. Hiç fareye ‘Kışt’ diye kovmak aklıma gelmedi, Üstad da bir şey demiyor. Fare bu sefer koynundan, elbiseyi bol bulduğu için koluna doğru yürümeye başladı, dirseğine kadar geldi. Üstad hayvana:

“Hey, çık mübarek hayvan, hey çık?” diyerek çıkmasını istedi.

Fare de bir emir bekliyormuş gibi, kolunun geniş yeninden çıktı, karşısında dikildi, kaldı. Fare bir türlü Üstadın elinden aşağıya inmiyor. Bense bakıp duruyorum. Üstad bana:

“Kardeş, şu yere bir lokma ekmek koy da mübarek hayvan yesin” dedi. Ben de yere bir ekmek koydum. Fare yere indi, ekmeği yedi, sonra çekip gitti.

***

Teröriste anladığı dilden mutlaka cevap verilmeli ve veriliyor. Ama terörizmin kökünü kurutmak, bütünüyle yok edip bitirmek silahlı yöntemle kalıcı olmaz. Kalıcı olmasının ve kökünü kesmenin tek çaresi, elimizin altındaki gençlere başta iman eğitimi olarak şefkat ve merhamet eğitimini vermektir.

Bediüzzaman’ın geride bıraktığı Risale-i Nur eserlerini milyonlarca insan okuduktan sonra vatanına, milletine, devletine ve İslama faydalı birer insan olmuşlardır.

Şimdi hiç vakit geçirmeden bu imanî ve Kurânî eserleri gençlerle buluşturmak, ellerine ulaştırmak, kalp ve kafalarını bu nurlarla aydınlatmaktır. Irkçılığın, Kürtçülüğün ve Türkçülüğün; dinsizliğin ve ateizmin, anarşizmin ve terörizmin önüne başka türlü geçme mümkün olmaz ve olmayacaktır. 80 yıllık tecrübe buna şahittir ve binlerce tecrübe ve yaşanan hayatla doludur.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )