Nurdan Haber

Şeyh Şamil’in vefat yıldönümü 17 Şubat

Şeyh Şamil’in vefat yıldönümü 17 Şubat
17 Şubat 2016 - 9:36

Nurdanhaber-Haber Merkezi

Rusların, Kafkasya’da ortadan kaldırmak istediği İslâmiyeti, tekrar ihya etmek, yaymak için uğraşan Kafkas-Rus mücadelesinin en unutulmaz sîması ve düzenli Rus ordularını dize getiren büyük mücahitŞeyh Şamil, 1212 (miladî 1797) senesinde Dağıstan‘ın Gimri köyünde dünyaya geldi. Babası Muhammed, ona Ali ismini verdi. Küçük yaşda ağır hastalığa yakalanan Ali’ye adetlerine göre Şamil ismini de verdiler ve o isimle çağırmaya başladılar.

 

30 YAŞINDA ZÂHİRÎ İLİMLERİ ÖĞRENDİ

Küçük yaşından itibaren ilim tahsil edip, alim olması için zamanın ulemasından okuttular. Şamil otuz yaşına kadar tefsir, hadis, fıkıh gibi zahirî ilimleri, edebiyat, tarih ve fen bilgilerini öğrenerek, büyük bir alim, gönül sahibi bir velî oldu. Rusların Kafkasya’daki Müslümanları esaret altına almak, kalplerindeki îmanı söküp atmak ve İslâmiyeti yok etmek için maddi ve manevî bütün güçleri ile uğraştığını görünce gönlündeki imanın tezahürü olarak cihat aşkıyla ortaya atıldı. Kafkasya’da yaşayan, onu başlarına imam, rehber, yani başkan seçtiler.

 

DÜZENLİ BİR ORDU KURDU

İmam Şamil daha önce Rusların esaretini kabul etmiş kabileleri de saflarına katarak, düzenli küçük bir ordu kurdu. Bu küçücük ordu ile tam yirmi beş sene, İslâmiyeti yok etmek, müslümanları kahretmek isteyen, Ruslara kan kusturdu. Nice generallerini harb meydanlarında öldürüp, nicelerini de çarlarına karşı küçük düşürdü. Onları aciz bıraktı. Eşsiz bir mücadele ile hayatını geçiren Şeyh Şamil 1287 (M. 1876) senesinde Medine-i Münevvere‘de vefat etti.

 

MEVLÂNÂ HÂLİD-İ BAĞDADÎ’YE İNTİSAP ETTİ

“Şemsü’s-Şümus” isimli kitapta bildirildiğine göre, Şeyh Şamil arkadaşları ile ilim öğrenmek üzere Bağdad’a gidib, Mevlana Halid hazretlerinden ders aldı. Ondan tefsir, hadis, fıkıh, edebiyat, tarih gibi zahirî ilimleri öğrenerek büyük alim, ayrıca tasavvuf ilmini öğrenerek, şeyhinin eşsiz teveccühleri ile de büyük bir veli oldu.

 

HALİFE OLARAK KAFKASYA’YA DÖNDÜ

Mevlana Halid-i Bağdadî hazretleri, bu kıymetli talebesine halifelik de vererek Allahü Teâlâ’ya kavuşmak arzusuyla yanan aşıkların kalplerine bir kıvılcım sunması için memleketi olan Kafkasya‘ya gönderdi.

Şeyh Şamil otuz yaşlarına geldiği zaman iki metreyi aşkın boyu, geniş omuzu, levend endamı, ilmî kudreti, sarsılmaz imanı, keskin bakışları ile muhteşem bir şahsiyet idi. On yedi sene önce Mansur ile başlatılan hürriyet mücadelesinde yerini aldı. Mansur’dan sonra Gazi Muhammed Kafkasların başına geçerek imam oldu. Yani başkan oldu. O da gönül sahibi bir veli idi.

 

GAZİ MUHAMMED’DEN ŞEYH ŞAMİL’E TEVDİ EDİLEN GÖREV

Şeyh Şamil’in çocukluk arkadaşı olan Gazi Muhammed Ruslarla yaptığı Gimri muharebesinde şehid olmadan önce:

 “Kardeşim Şamil bu savaşda şehid olsam gerekdir. Benden sonra Hamzat başkan olacak, onun kısa süren idaresinden sonra sen başa geçecek, senelerce Kafkasya’ya hüküm edeceksin. Namın cihanı tutacak. Çar ordularını perişan edeceksin. Bu savaştan sonra Gimri’den gitsen bile yine kurtarıb mezarımı düşman çizmeleri altında bırakmazsın inşaallah” demişti.

 

GİMRİ MUHAREBESİNDE AĞIR YARA ALDI

Çarpışmanın şiddetlendiği bir an Gazi Muhammed şehid düşdü. Bu hale çok üzülen Şeyh Şamil, sol eline aldığı enli kılıcı ile düşmanın ortasına girdi. Kılıç tutan eli makine gibi işliyor her vuruşda bir kafiri saf dışı ediyordu. Kalabalık dehşet içinde gerilerken O “Allah Allah” nidalarıyla hücum üzerine hücum tazeliyordu. Bir ara bir süngünün. Şeyh Şamil’in mübarek göğsüne saplanıp arkasından çıktığı görüldü. Şeyh Şamil süngüyü eliyle çekib atarken, önüne çıkan düşmanları yaralı haliyle öldüre öldüre karanlıklara karıştı. Şeyh Şamil’in yaralandığını gören Gimri Camii müezzini Mehmed Ali onu takib ederek, savaş alanı dışındaki bir mağaraya sakladı. Şeyh Şamil pek çok yerinden yaralanmış, kaburga kemiklerinin bazıları ve köprücük kemiği de kırılmıştı. Asıl yara göğsünde ve sırtında olub, kan her tarafını kıpkırmızı etmişti.

 

“NAMAZIN VAKTİ GEÇTİ Mİ?”

Tedavi edilen Şeyh Şamil, yirmi beş gün baygın yatdı. Kendine geldiğinde, annesini baş uçunda görünce, güçlükle:

“- Anacığım! Namazımın vakti geçti mi?..” diye sordu. Namazlarını îma ile kılarak, aylarca yatakta yatan Şeyh Şamil’in Cenab-ı Hakk’ın izniyle yaraları kapandı, kırılan kemikleri birbirine kaynadı, sıhhate kavuşdu.

1248 (M. 1832) senesi şehid düşen Gazi Muhammed’in yerine Hamzat Bey başkanlığa seçildi. Üç sene kadar faaliyet gösteren Hamzat Bey 1251 (M. 1835) senesinde Hunzah Camii’nde bir cuma günü şehit edildi.

 

ŞEYH ŞAMİL’İN İMAM SEÇİLMESİ

Onun şehadetinden sonra imamlık yani liderlik vazifesi Şeyh Şamil’e teklif edildi. İri yapılı, hudutsuz cesareti ile, bilgisi, sevk, idare ve silah kullanmadaki maharetiyle şöhreti vatan sınırlarını aşan Şeyh Şamil ise, tevazu göstererek, daha ehliyetli birinin seçilmesini istedi. Hatta namzetler dahi gösterdi.Gohlak‘da toplanan alimler ve milletin ileri gelen temsilcileri, her türlü yetkiye selahiyetli olarak, Şeyh Şamil’e başkanlığı kabul ettirdiler.

 

ŞEYH ŞAMİLİN İKİ ÖNEMLİ SİLAHI

Otuz dokuz yaşındaki Şeyh Şamil bu büyük yetkiye dayanarak meşhur iki silahına sarıldı. Bunlar hitabet kudreti ve sol eliyle kullandığı kılıcı idi.

 

Imam_Shamil_-_01

Kafkasya’da ayrı ayrı hanlıklar halinde olan müslümanları bir bayrak altında toplamak, hatta Rusların esaretini kabul eden müslümanların kendi saflarına katılması için, köy köy, kasaba kasaba dolaşmağa başladı. Dağları, yaylaları ve baş döndürücü uçurumları bir hamlede aşarak hedefine ulaşıyor, kabileleri bir araya toplayarak, onlara, düşman esaretinin kötülüğünü, Rus çizmesi ve dipçikleri altında bulunmanın felaketini, İslâmiyeti ortadan kaldırmağı, müslümanın namusunu kirletmeği, hasta, kadın, çocuk demeden kılıçtan geçirmeği, kendilerine şeref sayan bu hainlerin, alçaklığını anlatıyordu. Ayrıca, onları dize getirmenin, ancak düzenli bir ordu ile mümkün olacağını,teşkilatlanırlarsa çar orduları ile baş edilebilecek durumda olduklarını, dışarıdan hiç bir yardım gelmeyeceğini, bu sebeple iş başa düştüğünü her gittiği yerde izah ediyordu.

Tesirli hitabetiyle halkı cezbediyor, müslüman olarak yaşamak aşkıyla yanan bu insanların kalplerine birer kıvılcım saçıyordu. Bu uğurda şehid olmanın mükafatının cennet olduğunu bildiriyor, dinin emirlerine uymanın, yasaklarından kaçınmanın, ancak hürriyet ile mümkün olabileceğini herkesin kalbine nakşediyordu. Şeyh Şamil bu şekilde gecelerini gündüzlerine katarak istirahatleri terk ederek, kısa zamanda kısmen de olsa nizamlı bir ordu ve mülki teşkilatı tesise muvaffak oldu. Tecrübeli ve değerli naibleri (yardımcıları, vekilleri) ordunun ve mülki idarenin başına geçirdi. Yararlık gösterenlere verdiği altın ve gümüşden yapılmış nişanlara:

Sonunu düşünen kahraman olamaz, kuvvet ve yardım ancak Allah ü Teâlâ’dandır”

“Cesur ve yüksek ruhlu olana” şeklinde cümleler yazdırıyordu. Şeyh Şamil’in seçdiği bu naibler, memleketin olduğu kadar, askeri birliklerin de sevk ve idaresinde üstad idiler.

 

AKINCI BİRLİKLERİ İLE YAPILAN BASKINLAR

Güney Kafkasya ve Gürcistan işgal edilmiş olduğundan, Kafkasları mahsur vaziyette, kendi yağları ile kavrulmak zorunda idiler. Şeyh Şamil sadece bir ilim adamı değil, mali, mülki, askeri teşkilat ve savaş ekonomisi alanlarındaki büyük başarılarını, dünyaya parmak ısırtan yiğitlik sevk ve idare kabiliyetini üzerinde taşıyordu. Onun kudretli elinde, devlet, adalet ve ahlak temelleri üzerinde bir makina intizamı ile çalışmağa başladı.

Şeyh Şamil akıncı birlikleriyle sık sık baskınlar yaparak adeta onları yıldırdı.

ÇAR NİKOLA’YA CEVABI

Çar Nikola, hile ile Şeyh Şamil’i elde etmek için bir çok vaadlerde bulundu. Ve generallerinden Klug von Kluge mektubu verdi. General Şeyh Şamil’in huzurunda Çar’ın sonsuz ve pek parlak teklifleri olan mektubu okudu. Bunun üzerine Şeyh Şamil hızla kalkarak “namazım geçiyor” diye heybetle geri çekildi, namazını kıldıktan sonra gelen Şeyh Şamil, sapsarı kesilen generale kesin cevabını şöyle bildirdi:

“Kahraman teb’amın kalblerinde kök salan bu eşsiz zafer inancını kökünden kazımadıkça bu mübarek vatan topraklarını en son kaya parçasına kadar karış karış müdafaa etmekden bizi men edemezsiniz. Dinim ve vatanım uğrunda bütün çocuklarımı ve ailemi kılıçdan geçirseniz, zürriyetimi kurutsanız, en son teb’amı öldürseniz tek başıma son nefesimi verinceye kadar, sizinle savaş ederim. Nikola’yı tanımıyorum”

Hiç bir söz söylemeğe cesaret edemeyen general ayrıldı ve durumu Çar’a bildirdi.

NİKOLAY’A İKİNCİ CEVAP

Çar hazır bir yol açılmış iken, ikinci bir teşebbüs olmak üzere Kafkas orduları baş kumandanı generalFeze‘yi İmam Şamil’e tekrar gönderdi. Onun da aldığı tarihi cevab şudur:

“Ben, Kafkas müslümanlarının hürriyete kavuşmaları için silaha sarılan gazilerin en aşağısı Şamil Allahü Teâlâ’nın himayesini Çar’ın efendiliğine feda etmemeğe yemin eden, özü sözü doğru bir müslümanım. Daha önce Çar Nikola’yı tanımadığımı, emirlerinin bu dağlarda geçersiz olduğunu general Klugenav’a anlayacağı şekilde tekrar tekrar söylemişdim. Bu sözleri sanki taşa söylemişim gibi, Çar hala görüşmek için beni Tiflis’e davet ediyor. Bu davete icabet etmeyeceğimi, bu mektubumla son defa size bildiriyorum. Bu yüzden fani vücudumun parça parça kıyılacağını ve sırtımı verdiğim şu vatan topraklarında taş üzerinde taş bırakılmayacağını bilsem, bu kesin kararımı hiç bir zaman değiştirmeyeceğim. Cevabım bundan ibarettir. Nikola’ya ve onun kölelerine böylece malum ola”

 

SALDIRILAR BAŞLIYOR

Çar Nikola, gönderdiği elçilere, layık oldukları cevabı veren ve kendine hiç kıymet vermeyen Şeyh Şamil’i ortadan kaldırmak üzere bir ordu kurup general Grabe ismindeki komutanın emrine verdi.

Çarpışma başladı, Şeyh Şamil’in iki süvari birliği ayrı kollara ayrılarak, yıldırım gibi kanatlanıp, yürüyüş halinde yakaladığı düşman üzerine atıldı, Ruslar otuz bin, müslümanlar ise on bin kadardı. Bir anda“Allah Allah” sesleri ile at kişnemeleri ortalığı çınlatmaya başladı. Önce tüfek ateşiyle başlayan muharebe, bir müddet sonra göğüs göğüse kılıçla çarpışma haline dönüştü. Şeyh Şamil sol eline aldığı kılıcını makine gibi işletiyor, her kılıç çalışda bir baş düşürüyordu. Bir taraftan da darda kalan askerlerin yardımına koşuyordu. “Koman yiğidlerim, vurun aslan yürekli gazilerim” dedikçe yiğit süvarilerin, her biri birer aslan kesiliyor, Rus askerlerini darmadağın ediyordu. General Grabe, otuz binden ziyade askerinin kötü vaziyetin görünce, üstün ihtiyat kuvvetlerini devreye soktu. Ve etraftaki kalelerden acele imdat istedi.

Şeyh Şamil bu baskının neticesini almak için geceleri bile çarpışmağa devam ediyordu. Bu sırada Şeyh Şamil düşmana ağır zayiat vererek geri çekildi. Fakat iki bin yiğidini kaybetmiş olduğu halde, Ahulgah‘a vardı.

 

TAM 25 SENE VATAN MÜDAFAASINDA BULUNDU

Mücadele yıllarca devam etti. Bundan sonraki günlerde Şeyh Şamil Kafkasya’ya musallat olan Rus ordularına sık sık baskınlar yaptı, akınlar düzenledi. Onları memleketlerinden çıkarmak için geceli-gündüzlü çalıştı. Fırsat buldukça birinci Nikola’yı can evinden vuruyor, hiç beklemediği yerlere saldırıyordu. Hiç bir devletten yardım görmeden tam yirmi beş sene Ruslarla mücadele ederek vatanını müdafaa etti.

 

YENİ RUS ÇARI VE KUVVETLİ ORDUSUNA KARŞI ŞEYH ŞAMİL

Yeni Rus çarı ikinci Aleksandr, başa geçtikten sonra, Şeyh Şamil mes’elesini halledib Kafkasya’yı başdan başa fethetmek için, Prens Baryatinski kumandasında beş ordu hazırlattı. Onun emrinde elli bine yakın seçme asker ve elli civarında ağır top mevcut idi. Bu muazzam kuvvete karşı Şeyh Şamil de beşbine yakın süvarisiyle Ruslarla çarpışmağa başladı. Ve Şeyh Şamil Gunip Dağı‘na çekildi. Bu dağda beşyüz kadar fedaisi ile bir buçuk ay süreyle koskoca bir ordu ile savaştı. Ellerinde atacak barutları, yiyecek bir şey kalmadı. Etrafındaki yiğid askerlerin dört yüzü daha şehit oldu. Yiyecek yerine karınlarına taş bağlayarak düşmanla mücadeleye devam ediyorlardı. Başkomutan Baryatinski, Şeyh Şamil’i canlı olarak ele geçirmek istiyordu. Bu sebeple Şeyh Şamil’e beyaz bayraklı elçiler göndererek teslim olmasını teklif etti.

 

MÜSLÜMANLARA YARDIM ETMEK SAĞ KALMAKLA MÜMKÜNDÜ

Şeyh Şamil’in çocukları ve askerleri bu ümitsiz mücadelede Şeyh Şamil’in şehit olacağını sonunda Kafkasların başsız kalacağını düşündüler. Şimdi bir anlaşma ile teslim olurlarsa ileride Allah Teâlâ’nın yaratacağı yeni imkanlara göre hareket edebileceklerini Şeyh Şamil’e bildirdiler. Şeyh Şamil dini vatanı için canını seve seve vermeğe hazırdı. Fakat müslümanlara yardım etmek sağ kalmakla mümkündü. Bu sebeple gelen elçilerle anlaşma yapıldı. Bu anlaşmaya göre:

Müslümanların dinlerine karışılmayacak, onlardan asker alınmayacak, vergi toplanmayacak, Müslümanların iç işlerinde serbest bir devlet olub, idarecilerini kendileri seçecekler, Şeyh Şamil, aile efradı ve mevcud kırk kadar askeri ile, silahları dahi ellerinden alınmadan Osmanlı’ya gidebileceklerdi. 1276 (M. 1859) senesinde yapılan bu anlaşmadan sonra silahlar susdu.

 

ANLAŞMA ŞARTLARINA UYMAYAN ÇAR İMAM’I ESİR ALDI

Başta baş komutan Baryatinski, diğer generaller ve bütün Rus askerleri yirmi beş senedir bir avuç fedaisi ile, koskoca Rus ordusunu perişan eden, akla havsalaya sığmayan menkıbeler sahibi olan kahraman Şeyh Şamil’i bir an önce yakından görmek istiyorlardı. Şeyh Şamil kendine hayranlıkla bakan Rus askerlerinin aralarından geçerek, Başkomutan Baryatinski’nin çadırına gitdi.

Baryatinski anlaşma şartlarının geçersiz olduğunu, kendisinin ve aile efradının Çar ikinci Aleksandr’ın esiri olub, misafir muamelesi yapılacağını bildirdi. Sözlerinden dönen bu alçak Ruslara karşı yapılacak bir şey yoktu.

 

10 YIL BOYUNCA KENDİNİ KİTAPLARA VERDİ

Altmış dört yaşında bulunan Şeyh Şamil, oğulları Gazi Muhammed, Muhammed Şefi ve aile efradıyla askerlerini Çar Aleksandr’ın bulunduğu Moskova’ya gönderdiler. Rus Çar’ı Şeyh Şamil’e çok hürmet gösterdi. Ve Kaluga şehrinde emrine büyük bir konak ve hizmetçiler verdi.

Şeyh Şamil Kaluga’da kaldığı on sene zarfında kendini kitaplara verdi. Ancak bu şekilde teselli bulabiliyordu. Artık oldukça yaşlanmış, esaret hayatı onu iyice çökertmişti. Bir defasında ziyaretine gelen Rus Çarı’na hacca gitmek istediğini bildirdi. Rus Çarı kabul etti. Fakat oğullarının rehin olarak kalması gerektiğini bildirdi. Bunu, kabul eden Şeyh Şamil 1287 (M. 1870) senesinde İstanbul’a hareket etti. Bu haberi işiten İstanbullular heyecanla İmam’ın gelmesini beklediler.

 

SULTAN ABDÜLAZİZ İLE KARŞILAŞMA

Sultan Abdülaziz Han sarayında hazırlıklar yaparak senelerdir Rus’a kan kusduran Şeyh Şamil hazretlerini beklemeğe başladı. İstanbul’a geldiği gün yer yerinden oynamış, halk sahile dökülmüştü. Rus vapuru Dolmabahçe önünde demirlediğinde, Sultan Abdülaziz’in saltanat kayıkları İmam Şamil’i ve aile efradını saraya getirdiler. Abdülaziz Han onu sarayın kapısında karşılayıp büyük bir hürmetle“Babam kabrinden kalksaydı, ancak bu kadar sevinebilirdim” diyerek çok iltifatlarda bulundu.

 

“SON ANLARIMI PEYGAMBERİMİZİN HUZURUNDA GEÇİRMEK İSTİYORUM”

imamSamil-829x1024

Sarayda hal hatır, sohbetleri arasında Sultan Abdülaziz her türlü emrine amade olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Şeyh Şamil:

“Padişahım, hayatımın şu son günlerini aşkıyla yandığım sevgili Peygamberimizin huzuru şeriflerinde geçirmek istiyorum. Bunun teminini zat-ı alinizden istirham ediyorum”dedi. Bu arzuyu büyük bir itina ile yerine getirmek için Rus sefirini saraya çağırttı. Durumu anlatıp Çar’a bildirmesini emretti.

Rus Çar’ı İkinci Aleksandr, kabul edip Şeyh Şamil’in Rusya’ya geri dönmemesini bildirdi. Buna ziyade memnun olan Şeyh Şamil hazretleri, İstanbul’da kısa bir müddet daha kaldı. Sultan Abdülaziz’in ve İstanbulluların gösterdiği yakın alakaya, misafirperverliğe hayran oldu. Bu kadar ilgiye rağmen bir an önce Hicaz’a gitmek istediğini padişaha bildirdi. Abdülaziz Han da onun için en mükemmel vapurunu hazırlatıp teşyi eyledi.

KAHİRE’DE BİR TAKIM ZİYARET VE GÖRÜŞMELER

Vapurun her uğradığı yerde halk Şeyh Şamil’i karşılıyor, onun duasını almak yarışına giriyorlardı. Mısır’a geldiklerinde Hidiv İsmail Paşa onu şanına layık bir şekilde karşıladı. O sırada İsmail Paşa’nın yanında Cezayir’i Fransız istilasından kurtarmak için çok gayret gösteren büyük alim, mücahit, Gazi Abdülkadir Efendi de misafir olarak bulunuyordu. İki kahraman alimin sohbetleriyle şereflenen İsmail Paşa onları Kahire’de bir ay kadar misafir etmek bahtiyarlığına kavuşabildi. İskenderiye’ye kadar giderek Cidde’ye uğurladı. O sırada Mekke Emiri Şerif Abdullah da Şeyh Şamil hazretlerini çok seviyordu. Onu büyük bir itabarla karşıladı. Hicazda onun büyük bir alim ve kahraman olduğunu işiten herkes onu görmeğe can atıyor, ilgi ve hürmet gösteriyordu.

 

MEDİNE-İ MÜNEVVERE’Yİ GÖRÜNCE OKUDUĞU ŞİİR

Şeyh Şamil büyük bir itina, bütün şartlarına azamî titizliği göstererek haccını yaptıktan sonra, onun sünneti seniyyesini yaymak için uğraştığı, bu uğurda ölümü göze aldığı, iki cihanın efendisi sallallahu aleyhi ve sellemin huzurualilerine gitmek için, nurlu Medine yollarına düşdü. Her an aşkı ile yandığı efendisine yaklaşıyor, şimdiye kadar içinde kopan fırtınalar her geçen saniye daha da şiddetleniyordu.Medine-i Münevvere görünmeğe başladığında oldukça heyecanlanan Şeyh Şamil hazretleri toprağa kapanarak hocası Halid-i Bağdadî hazretlerinin şu şiirini terennüm ediyordu:

Serveri alem sana aşık olub da yanarım 
Her nerede olsam, o güzel cemalin ararım.

“Kaabe-kavseyn” tahtının sultanı Sen, ben hiçim 
Misafirinim demeği saygısızlık sayarım.

Her şey cihanda, senin şerefine yaratıldı. 
Rahmetin bana da yağsa o an olur baharım.

İyilik kaynağısın, dermanlar deryasısın 
Bir damla lütfen bana, derde devasız kaldım.

 

İMAM ŞAMİL’İN SALÂT Ü SELAMINA PEYGAMBERİMİZİN KARŞILIK VERMESİ

Peygamber sallâllahü aleyhi ve sellem efendimize olan aşkının çokluğundan ve ona kavuşmanın heyecanından, gözlerinden sel gibi göz yaşı akıtan Şeyh Şamil hazretleri, sürünerek Rasulullah sallâllahü aleyhi ve sellemin huzuru şeriflerine geldi. Başda Medine Muhafızı Hafız Paşa, seyyidler, dünyanın dört bucağından gelmiş olan hacılar, onu heyecanla takib ediyorlardı. Kabri saadetlerinin kıble tarafına geçib, mübarek ayak uçlarından, Rasulullah’a gönlünün en derin köşelerinden coşub gelen vecd ile:

Essalatü ves-selamü aleyke ya Rasülallah! 
Essalatü ves-selamü aleyke ya Habîballah!
Essalatü ves-selamü aleyke ya Seyyid-el Evvelin vel ahirin diyerek selam verince, Rasulullah sallâllahü aleyhi ve sellemin mukabelesi ile şereflendi. Orada bulunanların şahid olduğu bu hadiseden sonra Şeyh Şamil hazretleri uzun müddet dua edib gözyaşını dökerek hasretini giderdi. Gönlündeki fırtınaları giderdi.

 

CENNETÜ’L BAKÎ’YE DEFNEDİLDİ

Şeyh Şamil, Medine-i Münevvere‘ye geldiğinde hastalandı. Kısa süren bu hastalığında, aile efradı, beraberinde gelip kendisine hizmet edenlerle ve ziyaretine gelenlerle vedalaşdı. Sultan Abdülaziz‘e Rus Çar’ında rehin bıraktığı çocukLarının kurtarılmasını Devlet-i Aliyye-i Osmaniye‘de vazife verilmesini bildiren bir mektup yazdırdı. Sonra başında okunan Kur’an-ı Kerim tilavetleri arasında 1287 (M. 1871) senesi Zilhicce ayının yirmi beşinci gününde kelime-i şehadet getirerek vefat edip, sevdiklerine kavuştu. Cennetü’l-Baki kabristanına defnedildi.

islamveihsan

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )