Nurdan Haber

TASHİH VE TÂDİL İÇİN PALA…

TASHİH VE TÂDİL İÇİN PALA…
29 Şubat 2016 - 7:50

Hem de öylesi bir pala ki  Tanzimat sonrası sultan ve seraskerlerinki gibi değil, Yavuz’ınki gibi bir pala.

Hâdise meşhur: “Üzengi öpmeye hasret” batı elçileri Yavuz’dan huzura kabullerini rica ederler.

Sultan Selim’i alır bir düşünce.

 Bu “herif”lerin gözünü kamaştırmak, “Devlet-i Âliye-i Osman”ın azâmetini izhar için ne yapmalıdır?

Vezirlerinden biri şahâne bir elbise diktirmesini ve giymesini tavsiye eder.

Bir diğer vezir itiraz eder.

“Sultanım” der. “ Bu adamların en aşağıda bulunanı bile karı gibi süslü ‘telebbüs eder’  zaten. Siz öyle bir şey alın ki üzerinize, adamlar gözlerini alamasınlar ondan. Söyleyeceklerini bile unutsunlar.”

“ Ne olabilir o.”

“ Enli ve parlak bir pala.”

***

İnsan bazen şaşırıyor, iki arada bir derede kalıyor. Size bir mesuliyet verilmiş; doğruları yazmazsanız eğer, “dilsiz şeytan olma” vebali altına girmek de var.

Söyleseniz de birileri alınıp ya da yanlış anlayıp, sizi “faziletfüruşluk” yapan biri zannedebilir ki “sui zann”a vesile olma vebali de görünür ufukta.

“Kardeş kerdeşe peder olamaz, mürşit vaziyetini takınamaz.”

 Velâkin…

Hele  “gıpta damarını tahrik etmek”? Şer’an cevaz verilen “gıpta” için bile hassas olunmasını emreder Üstad.

O vakit ne yapacak insan?

Hangi vebal daha “az” ağırsa onu yapmak zorunda kalacak. Çünkü Mecelle kaidesi budur:  “ Cemme-i zıddeynin ictimaında  ehvenini tercih etmek evladır.”

Bediüzzaman Hazretleri bu düstura “ehven-i şer”  yahud “adalet-i izafiye” namlarıyla yadeder.

Hani Hoca Nasreddin’in “ zekatını da verseniz yeter”  (Lemaat) dediği “kıssadan hisseleri” var ya. Birini hatırlamanın tam  zamanıdır:

Âmi biri  bir başkasına  mektup yazmış. Kullandığı mürekkep kuruduğu için yanlışlıklarını kazıması için bir de “yazı kazıyıcı kalem” ( Tashih Kalemtraşı) getirir Hoca’ya. Koca Nasreddin bir,  mektuptaki hatalara bakar;  bir de getirilen ufacık tashih kalemtraşına.

“ Bu hataları tashih için bu ufacık çakı yetmez evlat” der tane tane ve ekler.

 “ Bu mektuptaki hatiatı tashihe ancak bir pala lazımdır.”

***

Biz de affınıza sığınarak diyoruz ki “Risale-i Nur’a sadakat”, onu  tam ve doğru anlamanın şâhıdır.

“ Evet, mümin kardeşini sever ve sevmeli. FENALIĞI İÇİN YALNIZ ACIR.  Tahakkümle değil, belki lütufla ıslahına çalışır.” ( Mektubat, 263) ifadelerini – 30 yıllık camia hayatımda- aşağıdaki gibi anlamayan, yani yerinde ve müstakim anlayan tek tük insan gördüm. ( Onlara da beyan-ı Üstadane ile ‘ hasların hası’ deniyor.)

 Dost ya da kardeşinin zahiri kusur gördüğü bir hali tahkik etmeyip,  işin aslını ve o davranışının İslami menşeini sorup öğrenmeden “ Vur pençe-i Ali’deki Şemşir aşkına” diyen “sevdalı”lardan olmaktan da Allah’a sığınmışımdır hep.

“İkram” etmek sadece nimet sunmak değil tavır ve davranışla da “muaşeretli” olmayı; mesela bile bile  yalan yere “itham” etmemeyi iktiza eder.

 Birilerinin kulakları çınlasın dememek için kendimi güç tutuyorum.

***

Denilebilir ki bu “yanlış anlama”lardan “ biri” sadece bu misal midir? Arzedeceğim.

Üstad Bediüzzaman Said Nursi  Barla’da “menfa”dadır.  Yıl 1927’dir. Münazarat’ın ilk neşrindan (telif değil neşir) yaklaşık 14 yıl sonradır. ( Kastamonu Lahikası, 78)

“inkılabdan ( II. Meşrutiyet’in ilanı) ve o muhitten ve TE’SİRAT-I Hariciyeden neşet eden bir halet-i ruhiye ile yazdığı bu gibi eserlerinde hatiat var.” . ( Kastamonu Lahikası, 78)

Bir TV  programında ne demişti  “bir kadim dost”?

“Zaten II. Said döneminde o fikrinden vazgeçmişti.”

Yani Üstad’ın “hatalıyım” beyanından çok hafif bir ifade kullanmış. Yalsızuçanlar’ın es geçtiği bir nokta var yalnız. O da Bediüzzaman Said Nursi’nin hiçbir zaman Sultan Abdulhamid’in bizzat şahsına taarruz etmediğidir.

Sonradan “Sultan-ı masum” dediği zata, isim  tasrih etmeden îma yollu itirazları, ya devrinde “mecbur kaldığı istibdad” a (Münazarat) yapılan birer “dostane ikaz”dır, ya da çevresinde ondan habersiz iç ve dış mihrakların sevkiyle yaptıkları yanlışlıklara dikkat çekmedir. ( Münazarat)

Kastamonu Lahikası’ndaki mektubun devamında Üstad, mezkur “hatiat”ı neden yaptığını tavzih eder.

“ Cenab-ı Hakkîn rahmetinden niyazım odur ki: Ehl-i imanın meyusiyetlerini izale niyetiyle  ettiği hatiat  hüsn-ü niyetine bağışlansın, afv edilsin.” . ( Kastamonu Lahikası, 78)

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )