Nurdan Haber

Vali bey, ben bu yaştan sonra gâvur olamam!

Vali bey, ben bu yaştan sonra gâvur olamam!
08 Mart 2016 - 8:18

Nurdanhaber-Haber Merkezi

İstanbul Müftülüğü tarihini yakından tetkik ettiğimiz demlerde, zor zamanlarda cesur çıkışları olan müftülere rastlamıştık. Ömer Nasuhi Bilmen bunlardan birisi idi. Bir diğeri yine ihtilal dönemlerinde müftülük yapmış Bekir Haki Efendi (Yener) idi. Zor zamanda konuşan ve dinin izzetini muhafaza için neredeyse her şeyi göze alan bu hocaefendileri tarih detayları ile pek yazmaz. Yaşananları dönemin gazetelerinden, yakın talebelerin hatırlarından, dönemin tanıklarından öğrenme fırsatına sahibiz.

Bekir Haki Efendi, dersiamlar zincirinin son halkalarından… 2 Mart 1975 tarihinde aramızdan ayrılmış. 1882 yılında Azerbaycan’ın Karabağ bölgesinden gelmiş ve son durağı İstanbul olmuş. Karabağ’dan nice zahmet ve çilelerle dolu yolculuktan sonra Tokat-Zile’ye yerleşmişler. Ancak gözler hep İstanbul’da… Yakın talebesi Prof. Dr. Mahmut Kaya’ya şunları söylemiş: “Oğlum, bizim iki kıblemiz vardı. Biri Kabe-i Muazzama, diğeri de İstanbul. Gözlerimiz ufukta günlerce, heyecanla yol aldık. Osmanlı ülkesi ha göründü ha görünecek derken Osmanlı toprağına ayak bastığımız haberi verilince babam attan inerek hemen secdeye kapandı. Vallahi bilmiyorum, o anda abdesti var mıydı yok muydu? İşte güzel oğlum, bütün dünya Müslümanları Türklere ve Türkiye’ye bu derece bağlıydılar. Ne yazık ki düşmanlar o bağı kopardılar ve o duyguyu sildiler…”

Hayatındaki en büyük mahcubiyet an’ı

Temel İslami ilimleri, Arap ve Fars edebiyatı metinlerini hıfzetmiş olan Bekir Haki Efendi, 1912 yılında ruûs (dersiâmlık) sınavına girer. Sınavda sorulan sorulardan birinin yanlış olduğunu farkeder ve bu durum hocaların dikkatini çeker. Yine sözlü sınavda ise heyet kendisinin ezberinde binlerce beyit olduğunu duyduklarını sorarlar. Bekir Haki Efendi de “doğrudur” der. Bunun üzerine hafız mısın” sorusu sorulur. Bu kez Bekir Haki Efendi “hayır” deyince, “hayatımda en büyük mahcubiyeti yaşadığım andır” dediği cümleyi heyet ona söyler: “Bu kadar beyit ezberleyeceğine Kur’an’ı ezberleseydin olmaz mıydı?” Âlimdir, aynı zamanda müeddeptir. Utanmanın ve mahcubiyetin de erdemini bilir. Kimbilir şimdilerde kaç diplomalı âlim bu işin önemini biliyor.

Bekir Haki Efendi İstanbul’da zor zamanda müftülük vazifesi yapmıştır. Ömer Nasuhi Efendi’nin 1960 ihtilalinden sonra Diyanet İşleri Reisi olmasından sonra İstanbul Müftülüğü kendisine tevdi edilir. O, Ömer Nasuhi Bilmen hocanın ilminin verdiği vakar ve cesarete halel getirmemiş, aynı duruşu kendisi de muhafaza etmiştir.


Soldan ikinci Ömer Nasuhi Bilmen, Bekir Haki Yener, İbrahim Elmalı, Mahmud Sami Ramazanoğlu, Ali Yekta Sundu​

Bu yaştan sonra gâvur olamam!

Türkçe ezan provalarının yeniden sahnelendiği demlerde o günkü askerî vali General Refik Tulga, yanında yüksek rütbeli iki subayla birlikte İstanbul Müftüsü olan Bekir Haki Efendi’yi makamında ziyarete gelirler. Refik Tulga, hocamıza dönerek, “Hocam, emir verin de ezan Türkçe okunsun” der. Hocaefendi de, “Biz burada kendi başımıza buyruk değiliz. Diyanet Riyasetimiz var. Onlardan böyle bir emir almadıkça biz herhangi bir şey yapamayız” buyurur. Vali diretir. “Vali Bey, ben bu yaştan sonra gâvur olamam..” deyince, vali, “Ezanı Türkçe okumak gâvurluk mudur?” diye ısrar eder. Bekir Haki Efendi şu karşılığı alır: “Vali Bey, sen onu bilmezsin; o bizim sahamız, onu biz biliriz.” Talebesi Mahmut Kaya hoca nakletmiş bu hadiseyi…

Bekir Haki Efendi, ehl-i beyte karşı muhabbetli bir zattır. Hz. Ali Efendimizin Peygamberimiz tarafından kendisine söylenen “Ebu Turab” künyesine nazire olarak Bekir Haki Efendi de ismine “Hâkî”yi (toprak, toprağa ait) ilave etmiş. Ayrıca Çarşamba semtinde bulunan İsmetullah Dergâhı şeyhlerinden Tokatlı Mustafa Hâkî Efendi’ye intisabı dolayısıyla da bu ismi aldığı söyleniyor.

Ehl-i beyte olan muhabbeti ifade eden şu beyitler de Bekir Hâkî Efendi’ye ait: “Behûn ender be her rek hubb-i âl-i Mustafa c ûşed/ Ben în zâdem be în mîzistem ferdâ beîn âyem” (Damarlarımda dolaşan her zerre kan Muhammed Mustafa’nın Ehl-i Beyt’inin sevgisiyle coştu. Ben böyle doğdum; bu sevgiyle yaşıyorum; yarın Allah’ın huzuruna böyle çıkacağım.)

Kaşını beyazlatan hadise

Yaşadıkları dönemde siyasi sıkıntılar yanında maddi sıkıntılar ile de imtihan olan ulemanın yaşadıklarına yine hatıraların satır aralarında rastlıyoruz.

Bekir Hâkî Efendi’nin fotoğraflarını görenler onun bir kaşının siyah, bir kaşının beyaz olduğunu görürler. Bu doğuştan değildir. Eski kitapçılardan Abdullah Işıklar, hocadan dinlediğini şöyle nakletmiş: “O zamanlar hocalara az para veriliyor. İki fakülte mezunuydu rahmetli ama, Osmanlı icazeti olduğu için Cumhuriyet döneminde onları kullanmamış veya artık sebep ne ise, Hoca hocalık maaşıyla geçim yapamadığı günlerde bir gün balkona çıkarak: Atayım kendimi şuradan aşağıya da, bu çile bitsin! Filan diye öyle berbat bir bunalım içinde kıvranırken sabah ezanları okunmaya başlayınca, kendine gelmiş hoca. Sabah ezanlarıyla birlikte bunalımı dağılınca, abdest tazelemek üzere lavaboya gidince, aynada kendine bakmış ki kaşının birisi, o bunalımlı gecenin siyahı içinde bembeyaz olmuş!”

Sadece naklettiğimiz bu hadiseler bile bu büyük insanların yaşadığı maddi ve manevi sıkıntıların büyüklüğünü işaret etmektedir.

Bekir Hâki Efendi’yi rahmetle yâd ediyoruz.

Dünyabülteni / Kâmil Büyüker

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )