Nurdan Haber

ÜSTADIN HAYATINI “İTMAM” ETMEK…

ÜSTADIN HAYATINI “İTMAM” ETMEK…
27 Ağustos 2015 - 6:12

ÜSTADIN HAYATINI “İTMAM” ETMEK…

Risale-i Nur Külliyatı’yla muhâtap olan çok muhibbimiz “zemin ihzar etmek”, “tavzih” ve “ itmam” mefhumlarıyla karşılaşmıştır.  Hele  “sarıklı genç” sembol “kavram”ı?.. O  “mümessiller”den birinin de Rahmetlik Mustafa Sungur Ağabey olduğuna itminanım tam.

“ Sungur Ağabey”i ilk defa, bir vesile ile ziyaret ettiği Birecik Dershane’sinde tanıdım. Lise bir’de hevesli ve iştahlı bir talebeydim. Yine bir okul çıkışı başta Hüseyin (Ataç) ve Müslüm (Yurtçu) olmak üzere , “bazı” dost ve arkadaşlarla konuşa şakalaşa yola düşmüş, mûtad bir şekilde boş vaktimizi kıymetlendirmek üzere “o nurani mekanı”ın huzur verici irfan iklimine can atmıştık.

İkindi’yi, ancak farzına ulaştığımız Mahmut Paşa Camii imamı, Mehmed Arslan hocamızın ardında kıldıktan sonra, “ikindi dersi” için mekân değiştirmiştik. Dersteki mevzu 15. Şua’daydı galiba. Aradan uzun yıllar geçtiği için tam hatırlayamıyorum.

“Meselâ, dağlar, zîhayata ve insana lâzım olan bütün mâdenleri, ilâçları ve hayata lâzım şeyleri taşıyor ve birinin emriyle ve tedbiriyle gayet mükemmel bir hazine, bir ambar olduğu gibi; zemin dahi bütün o zîhayatın erzaklarını bir Rezzâk-ı Hakîmin kuvvetiyle yetiştiren kemâl-i mizan ve intizamla bir tarla, bir harman, bir matbahtır. Hattâ her insanın ve cismindeki herbir uzvun bir deposu ve mahzeni, hattâ bir hücrenin dahi bir ihtiyat mahzenciği bulunması gibi, gitgide tâ dâr-ı âhiretin bir mahzeni dünyadır; ve Cennetin bir tarlası ve deposu, bu âlemdeki hüsünleri ve hasenatları ve nurları mahsul veren âlem-i İslâmiyet ve hakikatli insaniyet; ve Cehennemin bir ambarı ise, şerleri ve çirkinleri ve küfürleri mahsul veren ve şer olan ademden gelen ve hayır olan vücut âlemlerini telvis eden pis maddeler, taifeler; ve yıldızların hararet mahzeni, Cehennem; ve nurlar hazinesi, bir Cennettir ki..”

Bu pasajı hem okuyup hem de açıklayan ağabey, içeriye girenleri görünce ayağa kalktı, gelenlerden orta yaşlı, sevecen bakışlı ama bir büyük dâvanın hamili olması cihetiyle olabildiğince vakur ağabeyin eline eğildi ama izin vermedi ipek yumuşaklığındaki bakışlı olanı.

“ Estağfurullah kardaşım” deyip onunla kucaklaştı. Sağdan başlayarak bizlerle de… Bir yandan da:

“Maşaallah, maşaallah…” diyordu.

Kitabı ona vermeye çalışan büyüğü reddederek dinlemeyi seçen ağabeyin kimliğini dersin sonunda öğrendik. Üstad Bediüzzaman Hazretleri’nin “ Hayatım hayatınla devam edecek”  buyurduğu Mustafa Sungur Ağabey’di.

***

Talihim bir defa da İstanbul’da güldü bana. Tahsil yıllarımdı. Isparta Talebe Yurdu’ndaki Çarşamba derslerinden birindeydik. Dersin başında geldi bu sefer. Yanında tanımadığım bir yığın hizmet ehli…

Hatırladığım kadarıyla gazeteden birkaç yazar da arz-ı endamdaydı. İşaret ettiği bir vakıf ağabeye – galiba bir mektuptu- okutuyor, kendisi de izah ediyordu.

“Bu ulum-u imaniyede fetva vazifesiyle tavzif edilmişiz.” ifadesine gelince,

“Vazifeli ya…” diyordu. “Müceddid ya…” “Asrın sahibi ya…”

Daha sonra Dost Tv’de yayınlanan bir canlı yayında:

“ İstikbal’de Risale-i Nur dünyanın anayasası olacak yani…” derken “Helaket ve felaket asrı”ndan sonra çıkacak mesud günleri – Üstad’ından ders alarak elbet- işaret ediyordu, belli.

Son zamanlarında hem bu kanaatını “tâdil” etmesi, hem de Risaleleri sadeleştirme niyetlerine şiddetle karşı çıkması yüzünden O’na karşı “nazlanan” dostların varlığı bile eminim ki, camianın “ zındıkanın parmak sokmasıyla” hercümerce gelen manzarası karşısında bile engin şefkatini çekmiş, hepsine – tıpkı Üstad’ı gibi- muhabbet ve uhuvvet şartıyla dua etmesine vesile olmuştu.

“Dört-beş yıl kadar önce idi… Yakın oturduğumuz bir ders arasında söz bir vesile ile Risâle’lere indeks, lügatçe ve dipnot ilâveleri ile sadeleştirme arayışlarına gelmişti. Kestirmeden gidip, kendisine hitabla: 

“Sungur abi, Risâle-i Nurların diline dokunmayı hıyânet telâkki ediyorum!” dedim.

Birden o güzel simâsı aydınlandı, yüzü güldü ve kendisine muhalefet ettikleri anlaşılan birilerine duyurmak ister gibi:

“Ben de öyle görüyorum kardeşim, ben de!” dedi. 

Nitekim Nurların sadeleştirilmesinin infiâl uyandırdığı yakın geçmişte Üstad’ın hayattaki talebelerinin âdeta lokomotifi olmuş, bir mektubla sadeleştirme faaliyetlerine karşı müştereken çıkılmasında büyük gayret sarfetmişti.” (Hüseyin Yılmaz; 04.12.2112)

Muhterem muhibbim ve – mazideki- mesai arkadaşım Hüseyin Yılmaz’ın gazetedeki satırlarını pek mânalı buluyor, Risale-i Nur’un dilinin “Asil Türkçe’nin istikbali” olması cihetiyle muhafaza  bayrağını dalgalandırmaya devam ettirmeliyiz diyorum. Ta ki…

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )