Nurdan Haber

“tesettür” İbadetmi, Güzel görünme çabasımı?

“tesettür” İbadetmi, Güzel görünme çabasımı?
05 Nisan 2016 - 7:59

Nurdanhaber-Haber Merkezi

Altınoluk dergisinin Prof. Faruk Başerle ‘tesettür’ üzerine yaptığı röportajda, Başer, tesettürün bir ibadet şekli olduğunu söylüyor. o zaman bu röportajı okuyan “tesettürlü” hanımların hepsi kendilerine aynı soruyu soracaklardır. gerçekten ben neden tesettüre giriyorum? işte o ropörtaj.

Altınoluk: İslam’da Tesettür’ün hükmüne ilişkin bir tartışma var. Kurân’da tesettürün hükmü nedir? Rasulüllah’ın uygulamasında nedir? Bu güne kadar İslam âlimleri tesettürü hangi çerçevede anlamışlardır?

F. Beşer: Tesettür ilk insanla beraber var olan bir ibadettir. İbadettir diyorum, çünkü tesettürün elbette pek çok fonksiyonu vardır ama o öncelikle bir ibadettir. İnsan doğal etkilerden korunmak için örtünebilir, bir süslenme olarak giyinebilir. Bunlara Kurânı Kerim temas ediyor. Elbette her bir ibadetin dünyaya bakan faydaları da vardır. Namaz gibi salt ibadetler de böyledir. Ama bir mümin Allah’ın emrini her şeyden önce onun emri olduğu, yani ibadet olduğu için yapar.

Wilhelm Reich gibi düşünür, pozitivist bir yaklaşımla kadın ve erkeğin her bir organının farklı elektrikler yaydığını, bunun için örtmeleri gereken yerlerinin de farklı olacağını söyleyebilirsiniz. Bunda gerçeklik payı olabilir, ama bir mümin örtünmeyi her şeyden önce bir ibadet olarak alır ve uygular. Sonra bunun hikmetlerini ve faydalarını anlamak için akıl yürütebilir, makul şeyler söyleyebilirsiniz. Bunda sakınca yok. Ama bunlarda isabet etmeme ihtimaliniz de olabilir.

Kesin olan şey, tesettürün bütün dinlerde varolan bir ibadet olduğudur. Onun hikmetini anlama çabalarında tesettürün elbette bir sembol olduğu gerçeği de göz ardı edilemez. Tesettür elbette aynı zamanda bir semboldür. Ama siyasi değil, dini bir semboldür. Tesettürlü olan erkek ve kadın adeta, ben Allah’ın otoritesini kabul eden, ona inanan bir insanım, bana bu gözle bakın demiş ve hatta bu inancın reklamını da yapmış olur. Bunun için elbette niyetinin de öyle olması gerekir. Bu açıdan aslında her iki cins için de tesettürün simge özelliği taşıması önemli bir yanıdır diye düşünüyorum. Bunun yadırganacak ve yasaklamayı gerektirecek bir yanı yok. O zaman her türlü sembolü ve her türlü reklamı yasaklamanız gerekir.

Altınoluk: Tesettür sadece kadınlar için mi gereklidir? Erkek için de bir tesettür çerçevesi var mıdır?

F. Beşer: Tesettür elbette her iki cins için de vardır. İslamda hiçbir ibadet sadece bir cins için değildir. Ama mademki cinslerin farklılıkları vardır, o halde tesettürlerinde de farklılıklar olmalıdır. Buna, işaret ettiğimiz Reich psikoanalizi ile dahi bakabilirsiniz. İnsan ve mümin olma düzeyinde her iki cins de eşittir. O halde her ikisi de kapanma ibadetiyle sorumludur. Bedensel ve sosyal ihtiyaçları ve rolleri farklıdır, o halde tesettürlerinin de bu faklılığa göre ve ona uygun olması gerekir. Erkekler genellikle hayatın zor alanlarında çalışmak durumundadırlar. O halde tesettürleri de bu role uygun olmalıdır. Onların kolları, bacakları başları kapalı olursa görevlerini rahatlıkla yerine getiremeyebilirler. Bu sebeple asgari olarak diz kapağı ile göbek kapanacak şekilde giyinmeleri yeterli olabilir. Ama biz bu gerekçeyi de bir hikmet çıkarsaması olarak söylüyoruz. Erkekler için bu ölçüyü koyarken Allah’ın asıl maksadının bu olduğunu kesinkes söyleyemeyiz.

Erkek için bu kadarı farzdır ve zaruret bulunmadıkça yerine getirilmelidir. Ama örfe ve toplumsal ahlak anlayışına göre giysilerini tamamlamaları da elbette güzeldir. Birisi farz ise diğerleri sünnet, ya da müstehap olabilir. Ama sünnet olan bazen gerekli de olabilir. Mesela bir yerde erkeklerin belden yukarı çıplak gezmeleri toplumsal ahlak anlayışı açısından çirkin ve tahrikkâr görülürse bu durum yasaklanabilir ve meşru yönetim tarafından yasaklanan bir şeyi yapmak da artık haram olur.

Giysi başka inançları sembolize ederse de haram olabilir. Çünkü giyinme biçimi aynı zamanda inancın bir nevi ilanıdır.

Allah, “Her mescitte ziynetlerinizi takının” buyurur. Bu da sünnet düzeyinde bir emirdir. Efendimiz (sa): “Elbisenizi güzel giyin, eşyanızı düzenli tutun, insanlar arasında beyaz tepecikler gibi (özenilen) olun” der. Bu da belki müstehaptır ya da sünnettir. Yani olmazsa da olur ama olursa ek puan alırsınız demektir.

Altınoluk: Tesettürün yaşla ilgisi nedir? Hangi yaş için gereklidir?

F. Beşer: Tesettürün örtülmesi gereken yerler açısından yaşla çok fazla ilişkisi yoktur. Ancak mesela yaşlı kadınların dışarılık elbiselerini (cilbablarını) bırakmaları caizdir. Mesela yabancı bir babaanneyi ziyarete gittiğinizi düşünün. Sizin yanınıza çıkmak için tesettürlü bir kadının dışarıda giydiği gibi giymesi gerekmez. Bedeni örtülü olduktan sonra ev kıyafetiyle dahi çıkıp sizinle konuşabilir. Yeter ki, yaşlılığına rağmen kadınlık cazibesini artırmak için ilave makyaj ve süslenme yapmış olmasın. Bunun dışındaki farklılıklar tamamen örfle ilgilidir. Bir yerde mesela yabancı bir erkeğin yanına kadının sabahlıkla çıkması ayıp karşılanıyorsa bu da örf sebebiyle sakıncalıdır. Oysa o da bir tesettürdür. Yani tesettür, istenen bir şey olmakla beraber başka istenen şeyler de vardır. Cinselliği teşhir anlamına gelen bir uygulama yapmamalısınız.

Altınoluk: Tesettürde sosyal statü farklılığında hüküm değişir mi? Çalışan kadın için örtünme sorumluluğu farklı mıdır?

F. Beşer: Öncelikle bir İslam toplumunda kadının bu günkü anlamda bir çalışan kadın olmayacağını hesaba katmamız gerekir. Kadının çalışması elbette haram değildir. İslam’da kadın olsun erkek olsun, herkesin çalışması gerekir. Herkese çalıştığının karşılığı vardır. Ama İslam toplumu aile merkezli bir toplumdur ve ailede de çalışanların bulunması gerekir. Kaldı ki İslam’daki çalışma anlayışı da bugünkünden çok farklıdır. Bunlar ayrıca tartışılabilir. Serahsî’nin Mebsût’unda konu uzunca anlatılır. Sosyal statü açısından bir de mesela alimlerin daha düzenli ve daha özenilir giyinmeleri tavsiye edilir. Çünkü onların şahsında onların temsil ettikleri meslek özendirilmiş olur. Yani taklit edilme durumundaki insanların giyinme biçimleri sadece kendilerini ilgilendirmez. Bu sebeple Allah mesela, Hz. Peygamber’in hanımlarına yani annelerimize, “siz sıradan kadınlar gibi değilsiniz” buyurmuştu.

Altınoluk: “Başörtüsü dinin esaslarından mı ki bu kadar ısrar ediliyor?” yaklaşımını nasıl değerlendiriyorsunuz?

F. Beşer: Bunu cevaplamak için öncelikle dinin esaslarından ne anladığımızı bilmemiz gerekir. Kadın için başörtüsü elbette mümin olmanın bir şartı değil. Yani başını örtmese bile, Allah’a inandığını söyleyen bir kadın da mümin ve müslümandır. Biz dini: imanın şartları altıdır, İslam’ın şartları beştir diye formülleştirmişiz. Tesettür elbette bu formülasyonun ana listesinde yoktur. Ama alt başlıklarda vardır. Mesela içki içmemek, faiz yememek de bu ana menüde yoktur. Buna rağmen bunların ne kadar çirkin birer haram olduklarını, bunları inkâr edenlerin müslüman olamayacaklarını biliyoruz. Mümin ve müslüman olmak için Allah’a, yani onun kelamına, Kurâna inanmak şarttır. O halde onun söylediği her şeye inanmak da şarttır. Kurânı Kerim’de birden çok ayette değinilen örtünün kadın için başörtüsünü de kapsayacak şekilde bir farz olduğunu bütün müslümanlar bilirler. Yani başörtüsü dinden olduğu açıkça bilinen emirler arasındadır. Rasulüllah’tan günümüze hiçbir İslam alimi bunu başka türlü anlamamıştır, çünkü bunu ifade eden metin, dil yönünden farklı anlamaya müsait değildir. İslam’da böyle olan şeylere zarurat-ı diniye,yani dinin bir parçası olduğu zorunlu bilgi ile bilinen hususlar adı verilir ve zarurat-ı diniyyeyi inkâr küfürdür denir.

Altınoluk: Tesettür başka dinlerde var mıdır? Varsa bunun anlamı nedir?

F. Beşer: Elbette vardır, tesettür bütün dinlerde vardır ve semavi dinlerin her üçünde de hemen hemen aynıdır. Bunun için iki farklı dine mensup yazarın, Meral Akkent ve Gaby Franger’in beraberce yazdıkları ve Almanca ve Türkçe olarak yayımlanan Das Kopftuch /Başörtüsü adlı kitaba bakmanız yeterlidir. Orada üç dinde; Yahudilikte, Hıristiyanlıkta ve İslam’da tesettür ve başörtüsü ele alınmış, tarihi kökenlerine inilmiş ve giyim şekilleri, başı bağlama biçimleri resimli olarak verilmiştir. Karşılaştırırsanız, meselenin temel unsurları açısından, her üç dinde de aynı olduğunu görürsünüz. Bunun anlamı nedir? Elbette bazılarının sandığı gibi, başörtüsü bir Hıristiyan, ya da Bizans âdetidir demek en masum yorumuyla cahilliktir. Aksine bu durum gösterir ki, genel olarak tesettür, özel olarak da başörtüsü bütün dinlerin değişmez ve önemli unsurlarından birisidir. Oysa bu dinlerin şeraitlerinde değişen pek çok husus vardır. Örtünme hiç değişmediğine göre demek ki, onun zamanla, mekanla alakası yoktur ve dinin temel vazgeçilmezlerindendir. Ne var ki, Yahudilik ve Hıristiyanlık bunu sulandırmış ve mesela sadece rahibelere has kılmıştır. İşte bizde de dine karşı olanların örtüye de karşı olmalarının sebebi zaten belli de, İslam adına konuştuğu halde örtünün olmadığını söyleyenler, Hıristiyanlığı bozanların, mesela Luter’in görevini üstlenmek isteyenlerdir.

Altınoluk: ‘Baş açıklığı uygarlık normu’ gibi sunuluyor. Bu yaklaşımı nasıl değerlendiriyorsunuz? Başörtüsü karşıtlığını neye bağlıyorsunuz?

F. Beşer: Daha önce de işaret ettik, örtünme gelişmişliğin ve medenileşmenin göstergesidir. Bu gün bile ilkel kabileler çıplaktırlar. Açıklığın uygarlık normu olarak görülmesi, Batı modernleşmesinin bir sonucu olduğu içindir. Oysa Batı kadını açtığı için modernleşmedi. Modernleşmesi sonucu kadınları açıldı. Bizimkiler de modernleşmeyi kadının açılmasına bağladılar. Kadını açarsak modern oluruz, kapanırsa çağdışı kalırız zannettiler. Onun için bizde bütün modernleşme projeleri kadın üzerinden uygulanmaya çalışıldı. Oysa modernleşme de tartışılır bir olgudur. Tartışıldı ve aşıldı bile. Postmoderniteye geçildi. İlerleme ve gelişme olguları da tartışılır, tartışılıyor. Aslında istenen şey bilimde, teknolojide, eğitimde gelişmeden ziyade dünyevileşme, İslam’ın getirdiği sorumluluklardan kurtulma ve tabir yerinde ise, hayatını yaşamadır. Modernleşmenin kadın üzerinden sürdürülmek istenmesi bu yüzdendir.

Bir de kadın tesettürü somut bir semboldür, adeta bayraktır. O bayrağı kaleye diken savaşı kazanmış sayılacaktır. Bu sebeple başörtüsüne, olmasına ya da olmamasına bu kadar önem verilmektedir.

Modernleşme bilimsel ilerleme ise başörtüsü buna engel değildir, hatta bazı bilimsel faaliyetler başın örtülmesini dahi gerektirebilir. Oysa başın açılmasını gerektiren hiçbir bilimsel faaliyet yoktur. Eğitimse, bu gün başı kapalılar bunu alasıyla yapıyorlar. Demek ki, mesele bunlar değildir. Mesele hayatını, ya da zevklerini yaşayabilip yaşayamama meselesidir. Bu sebeple başörtüsü kısaca İslam demektir. O halde başörtüsü olsun ya da olmasın demek, İslam olsun ya da olmasın demektir.

Altınoluk: İslam’da belirli bir örtünme biçimi var mıdır? Bu konudaki ölçü nedir? (Tesettürde ve başı örtmede dikkat edilecek hususlar nelerdir?) Bugünkü uygulamada gördüğünüz yanlışlar var mı?

F. Beşer: İslam’da kadın için farklı, erkek için farklı olmak üzere örtülmesi gereken yerler vardır, mahremiyet vardır, bir mahrem alan vardır. Bedende de evde de eşyada da böyle özel, mahrem, ya da sadece kul ile Rabbi arasında olan, olması gereken bir alan vardır, cinselliği teşhir etmeme vardır. Bu alan kurulduktan ve korunduktan sonra korunma biçimi ikincil bir husustur ve örfe bırakılmıştır. Mesela en toleranslı mezhep olan Hanefî mezhebine göre, elleri ve yüzü hariç, kadının her yeri böyle bir mahrem alandır. Mahremiyet ise bir bakıma Allah’ın kamusal alanıdır. Oraya destursuz girilmez. Oradaki bilgiler izinli olanların dışındakilere deşifre edilmez.

Bunun dışında da çeşitli nasların anlaşılması sonucu kadın elbisesi için şu genel şartlardan söz edilmiştir: Şeffaf olmamalıdır. Çünkü örtme göstermeme demektir. Şeffaflık bunu sağlayamaz. Çok dar olmamalıdır. Çünkü örtünme bir bakıma bedensel özellikleri gizleme demektir. Oysa vücut hatlarını belli eden dar bir elbise bu işlevi yerine getirmiyor demektir. Tekellüf derecesinde süslü püslü olmamalıdır. Çünkü tesettür bu amaçla da olabilir ve muhtemelen bu sebeple Allahteberruc’u yasaklamıştır. Teberruc, burçlaşmak demektir. Yani cezbetmeyi ve dikkat çekmeyi sağlayan her uygulama teberructur. Yine kadının tesettürü erkek tesettüründen farklı olmalıdır. Çünkü Allah Rasulü her iki cinsin de birbirine özenmesini yasaklamıştır. Kadının da erkeğin de kendi cinslerine ait özelliklerini ve fonksiyonlarını azami düzeyde gerçekleştirebilmeleri, bir diğer deyişle, kadınlığın ve erkekliğin meyvelerini en verimli biçimde verebilmeleri, azami farklılaşmalarına, ayrışmalarına bağlıdır. Bunu batılı radikal bir feminist söylüyor, ben söylemiyorum.

Bu günkü kadın tesettürü konusunda diyebiliriz ki, elbise artık bir örtme, gizleme aracı olmaktan ziyade, müslüman kadınlarda dahi bir teşhir, bir reklam aracı, haline gelme eğilimindedir. Türbanını bir bakıma bir kişilik göstergesi olarak koruyan kızımız kot pantolonunu da ihmal etmemektedir. Bu aslında başat modernleşme kültürünü zımnen kabul ve farkında olmadan ona mağlup olmaktır. Ya da tabir yerinde ise, başını miğferle koruyan savaşçının ayaklarını kılıçlardan kurtaramamasıdır. Buna isterseniz yukarıdan gelen şeytanları savarken, aşağıdan gelenleri fark edememe de diyebilirsiniz.

Altınoluk: Size göre kamuoyunda yaşanan bu tartışmalarda problemli gördüğünüz yanlar neler?

F. Beşer: Problem çok yönlüdür. İlk olarak bizim laiklerimiz İslam konusunda inanılamayacak kadar cahildirler. Bu kadar şiddetle düşman olmalarının sebebi budur. Öğrenme çabasında da bulunmuyorlar. İslam adına ne kadar aykırı ve tahripkâr sesler çıkıyorsa onları alıp önce medyatik ediyor sonra da bunun meyvelerini toplamak istiyorlar. Anlaşılan şimdi de Konya’da bir maden buldular gibi gözüküyor. Yakında onu da meşhur edip bedelini alacaklardır.

İkinci olarak saltanatın yerine cumhuriyetin gelmesi gerekirken, ülke totaliter bir anlayışla yıllardır bir azınlık diktası yaşamaktadır. Bu mutlu, belki de mutsuz azınlık, demokrasinin biraz nefes almasıyla kalelerini kaptırma refleksi gösterip var güçleriyle saldırmaktadırlar. Ülke gelişmesin, küçük kalsın ama bizim olsun psikolojisinden kurtulamıyorlar. İslam’ı ve dindarları tanımadıkları için de dindarların mevzi kazanmalarından korkuya kapılanlar oluyor. Böyle olursa adeta imha edileceklerini ve kılıçtan geçirileceklerini sanmaktadırlar. Bazıları da bunun böyle olmadığını bildikleri halde kasten böyle gösterip halkı İslam’a karşı tavır almaya çağırmaktadırlar. Buna karşılık dindarların bütünüyle ağırbaşlı ve müslümanca davrandıkları da söylenemez. Bilgiden ve hoşgörüden uzak mücahidane tavırlar da bazen gerçekten korkutucu olabiliyor.

Tartışmalar sağduyu ortamında ve doğrunun aranması tarzında yapılamamaktadır. Duygusallık ve ideolojik tavır, çoğu İslam anlayışlarına dahi hâkim görünüyor. İnsan haklarını herkes kendi hakları olarak anlıyor.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )