Nurdan Haber

Cezalar Caydırmıyor

Cezalar Caydırmıyor
11 Nisan 2016 - 5:02

 

           

Suç işleyen bir insanda vicdan çürümüşse, ona ne ceza verirseniz verin, pişmanlık duymayacaktır. Aynı suçu bir daha işlememesi ve masumların, o gözü dönmüş şahsın muhtemel tecavüzünden korunması için cezanın caydırıcı olması gerekir. İnsanoğlu, hürriyet tahdidi şeklindeki cezalardan hiç etkilenmemektedir. Ömür boyu hapis bile olsa buna alışıp bir şekilde kendisini teselli edebilmektedir.

Bu özelliklerindendir ki Cenab-ı Hak, yarattığı insan cinsi için en uygun cezayı Kendisi takdir etmiştir. Ne çeşit suça ne türlü bir ceza uygulanacağını, gönderdiği peygamberleri ve kitapları vasıtasıyla bildirilmiştir. Bunun dışındaki, beşeriyetin uzun tecrübeler sonucu kazandığı kurallara uygun cezalar, eğer İlahî cezaya mutabakat göstermiyorsa ıslah edici olmamaktadır.

Avrupa Birliği’ne girmek hevesiyle, bizde idam cezası kaldırılmış durumdadır. Bu cezanın halen uygulandığı birçok medeni ve gelişmiş ülke var… Cinayet gibi geri dönülmesi ve telafisi mümkün olmayan zararlara karşılık olarak, hukuka gerçekten kıymet veren hakperest hâkimlerce, her türlü delilin hakkıyla değerlendirilmesi neticesinde hükme bağlanan idam kararlarının neresi gayr-i insanidir?

Cani tarafından hayatına son verilen mazlumun hakkını hiç düşünmeden, maktulün ailesinin rızasını almadan, olayın kendi başına gelmesi halinde nasıl bir kararın daha adil olacağını tefekkür etmeden böyle bir ceza değişikliği hayra mı, şerre mi hizmet etmektedir?

Hadiseler göstermiştir ki, insan, bedeninde hissetmediği cezadan korkmamaktadır. Bazen hazır bir tokat, bir hafta hapis yatmaktan daha etkili olmaktadır. Tabii, bu cezalandırma sistemi öyle keyfi bir şekilde, isteyenin istediğini uyguladığı bir hal değildir. Peşin olarak tarifi muhkem şekilde yapılmış şu suça, şu şartlar altında işlenmesi ve şu şekilde ispat edilmesi halinde şu cezalar verilir denilmiş olması lazımdır. Yani, suçun ve cezasının açıkça ve herkese şamil olacak şekilde kanunla belirlenmesi gerekir.

İlahî dinler, bilhassa indirildiği zamandan beri hiç değişikliğe uğramamış bulunan Kur’an-ı Kerîm ve son dinin tebliğcisi Hz. Muhammed’in (sav) hadisleri ışığında yüzyıllar boyu tedvin edilen bir hukuk sisteminde suçların cezası, işleyeni müteessir ve mağduru teskin edecek ağırlıkta idi. Öyle propaganda edildiği gibi, cezalar keyfi değildi. Özellikle hayat söz konusu ise, devletin en üst hüküm makamınca hukuka uygunluğu tasdik edilmedikçe infaz edilmezdi.

Din ve devlet işlerinin ayrılığından dem vurularak, Avrupa ülkelerinden ithal edilen ceza hukuku, kaç kere değiştirildi. Geçmiş yılların istatistik bilgilerine bakılırsa, büyüyen toplumla birlikte, artan nüfustan daha hızlı bir şekilde suçlar arttı. Cezalar caydırmaz oldu. Hele, bu son değişiklikle idam cezasının kaldırılması, cinayetleri teşvik eder bir mahiyet kazandı.

En ufak bir hiddet neticesinde eşini, çocuklarını, akrabalarını katledenler, idam cezasına çarptırılacağını bilseydi ve kendisinin darağacında asılacağını hayalinde canlandırsa idi; bu kadar rahatça cinayet işleyebilir miydi?

Bir bomba ile yüzlerce masumu öldürmeye azmeden kişi, yakalanıp idam edileceğini nazara alsa, o aleti kolay kolay kurabilir miydi? Uyuşturucu ve sair vasıtalarla beyni, şuuru, fikri ve hayali felç edilmiş şahısların canlı bomba olarak kendini de imha etmesi, cezanın caydırıcılığı ile alakalı değildir. Bir insanın nasıl bir cinayet aletine çevrilebileceğinin mücessem şahididir. Bu da düşünülmesi, çare aranması gereken ayrı bir konudur.

Neden herhangi bir kanun dini esasa dayanırsa laikliğe aykırı olsun? Bir toplumun çoğunluğu böyle bir uygulamayı kabulleniyorsa kime ne? Putperestlik ve erken Hıristiyanlık dönemlerinde temelleri atılan; sonraları laiklik ilkesi ile Avrupa’da uygulanmaya başlanan ve sözde herhangi bir dine dayanmayan hukuku tedvin edenlerin dayandıkları esasların haklılık derecesi nedir?

Böyle bir hukuk dayatmasında, olsa olsa güçlü milletlerin ve onların meydana getirdikleri devletlerin kendi inançlarına uymayan başka topluluklara cebren ve hile ile kabul ettirmeye çalıştıkları bir sistem söz konusudur. Demokrasinin gerçekten uygulandığı yerlerde, tek hukuk sistemi olmayabilir. Arzu eden, tâbi olmak istediği hukuk sistemini de seçebilmelidir. Her vesile ile karalanan Osmanlı Devletinde böyle bir uygulamanın varlığı bilinmektedir. Müslüman çoğunluk, kendileri için kabullendikleri kanuni mükellefiyetleri gayr-i Müslim azınlıklar için mecbur kılmamışlardır. Ancak kendilerinin istemesi halinde İslami hukuka göre yargılandıkları bir gerçektir.

Amerika gibi dünya devletlerinin en ilerisine yerleşmiş bir devlet bile idam cezasını kaldırmamışken, Avrupa Birliği’ne alınma ihtimalinin çok zayıf olduğu görülen memleketimizde, son günlerde birçok yazar tarafından dile getirildiği üzere, özellikle terör suçları başta olmak üzere cinayet suçlarında idamın uygulaması suça layık bir ceza olsa gerektir.

           

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )