Nurdan Haber

Kur’an Fetullah Gülen Komitasını Deşifre ediyor

Kur’an Fetullah Gülen Komitasını Deşifre ediyor
14 Nisan 2016 - 7:18

 

KOMİTE VE KOMİTA

Ehl-i dalâlet, hidayetin önünü kesmek için ehl-i hidayetle tarih boyunca mücadele etmiştir.

Bu mücadele, soğuk harp ve sıcak harp olarak iki koldan yürütülmüştür.

Komitecilik soğuk harptir, silahsız mücadeledir.

Komitacılık sıcak harptir, silahlı mücadeledir.

İkisi de çetecilik.

Çoğu zaman gizli ve daima hileli.

Ehl-i dalalet, hidayetin bu asırdaki bayraktarı olan Risale-i Nur’a karşı hem aleni hem gizli mücadele etmiş ve el’an etmektedir.

Mahkemeler eliyle resmî ve kanunî yollarla yapılan aleni mücadelenin altında gizli ve münafıkane bir alt yapı mevcuttur.

Bediüzzaman Hazretleri, münafıkların türlü türlü entrikalarıyla ömür boyu taciz edilmiştir.

Bu münafıklar kimlerdir?

İngilizler, Fransızlar, Ermeniler, Kemalistler, masonlar, komünistler…

ÇOK ŞEKİLLERE GİRME

Risale-i Nur Külliyatı’nın birçok yerinde “gizli ifsat komitesi” tabiriyle geçen bu sinsi güruh için en calib-i dikkat ibare şudur:

“Otuz kırk seneden beri ecnebi hesabına ve küfür ve ilhad namına bu milleti ifsad ve bu vatanı parçalamak fikriyle Kur’an hakikatine ve iman hakikatlerine her vesile ile hücum eden ve çok şekillere giren bir gizli ifsad komitesine karşı bu meselemizde kendilerine perde yaptıkları insafsız ve dikkatsiz memurlara ve bu mahkemeyi şaşırtan onların Müslüman kisvesindeki propagandacılarına hitaben…” (On İkinci Şua)

Bu ibarede bu gizli ifsat komitesinin alamet-i farikası ve en bariz vasfı olarak “çok şekillere girme”si gösterilmektedir.

Gerçekten de bu gizli ifsad komitesi; önce Ergenekon, şimdi de Gülen camiası olarak yeni yeni şekillere girmek suretiyle kısmen su yüzüne çıkmıştır. Gülen camiası, çok şekillere giren bu gizli ifsad komitesinin günümüzdeki son şeklidir.

Bununla beraber Gülen komitesi, kendi içinde de çok şekillere giren bir yapıya sahiptir. Şöyle ki:

Önce hakkı teslim sadedinde rahatlıkla söyleyebiliriz ki Gülen; sıradan bir insan değildir, tarihin kaydettiği en müdebbir/teşkilatçı/organizatör isimlerden biridir. Çünkü ütopyası için, yeryüzüne hâkim olan üç büyük dinin kuvvetinden istifade etmeyi bilmiştir. Bu maksatla Müslümanları da Yahudileri de Hristiyanları da memnun ve razı edecek ortak bir fikir sistemi kurmuştur. Yahudilere de Hristiyanlara da cennet vaat ederek her din mensubunun nabzına göre şerbet vermiştir. Bu suretle yüzlerce devlete sızabilmiş ve milyonlarca insana ulaşabilmiştir. İşte, kendi içinde “çok şekillere girme”yi böyle anlayabiliriz.

Ayrıca “çok şekillere girme”, Gülen’in “takiyye mezhebi” olarak da anlaşılabilir. Zira müntesiplerinin her kalıba girmeleri, her boyayla boyanmaları, her şekilde görünmeleri için haramlara fetva vererek her şeyi mübahlaştırmıştır.

“Çok şekillere girme”yi, “devletin her kademesine yerleşmek” olarak da anlamak mümkündür ki bunda da çok başarılı olmuşlardır.

(Gülen grubunun bir şiarı olan “hoşgörü” anlayışı, bu “çok şekillere girme”nin alt yapısını teşkil etmiştir.)

MÜSLÜMAN KİSVESİNDEKİ PROPAGANDACILAR

Yukarıdaki metinde dikkat çeken ikinci bir husus da “mahkemeyi şaşırtan onların Müslüman kisvesindeki propagandacıları”nın olmasıdır.

Acaba bu propagandacılar, bu gizli ifsad komitesinin günümüzdeki versiyonu olan Gülenciler içinde kimlere tekabül eder?

Madem mahkemeyi şaşırtmaktan bahsediliyor, “Müslüman kisvesindeki propagandacılar” da Paralel Devlet Yapılanması davalarında hâkim ve savcıları tesir altında bırakmak için komitenin en alt tabakasındaki safdil insanları -ellerinde Kur’an ve Cevşenlerle- mahkemelerin önüne yığan masonlar ve Gülen’in fikirleriyle masonlaşmış Müslümanlar olabilir.

KUR’AN NE DİYOR?

Acaba bu meseleye Kur’an-ı Kerim’in bir işareti var mıdır?

Evet, vardır.

Bu “gizli ifsad komitesi”nin şümulüne Gülen grubunun da girdiği, Kur’an tarafından ebced hesabıyla da doğrulanmaktadır.

Şöyle ki:

Gülen’in şahsından başlayalım.

Gizli niyetleri fark edilerek faaliyetleri devlet eliyle yakın takibe alınan Gülen, 2013 yılında çok ağır bir konuşma yapmıştır. Halk ve medya, bu konuşmayı beddua olarak değerlendirip Gülen’e cephe almıştır. Gülen grubu ise bunun beddua değil, mübahale olduğunu izah sadedinde savunmaya geçmiştir ve Âl-i İmran Suresi’nin 61. ayeti olan Ayet-i Mübahale’yi izahlarına şahit tutmuşlardır.(1) Bu ayette, kim “kâzib/yalancı” ise Cenabıhakk’ın ona lanet etmesi istenmektedir. Arapça gramer kaidesi olarak “el-kâzib” kelimesinin başındaki “el-” takısına göre kâzib; bilinen, belli bir şahıstır. Öyleyse bu kâzib, ya mübahalede bulunan Gülen’dir yahut meydan okuduğu muarızlarıdır.

Acaba hangisidir?

“El-kâzib” kelimesinin ebced değeri 753’tür. Kimin adının ebced değeri bununla eşleşiyorsa kâzib odur. İşte, “Muhammed Fethullah Gülen” adının ebced değerini hesapladığımızda da yine aynen 753 çıkmaktadır. Yani “el-kâzib” kelimesi; adıyla, soyadıyla “Muhammed Fethullah Gülen”i göstermektedir.(2)

Demek, davasında yalancı olan odur; safdil Müslümanları kandırarak onların üzerinden İslamiyet’e, vatana ve millete hıyanette bulunan ve sonra da haklıymış gibi mübahalesini ve beddualarını internetle bütün dünyaya ilan eden, Muhammed Fethullah Gülen’dir.

Bunu daha önce “Kur’an, Fetullah Gülen’e Nasıl Bakıyor?” başlıklı yazımızda açıklamış ve orada şunu da kaydetmiştik:

MFG ismiyle bire bir eşleşen, “el-kâzibîn” değil, “el-kâzib”dir. Yani Kur’an, MFG’ye samimi olarak inanan en alt tabakadaki safdil insanları “kâzib/yalancı” saymıyor, sadece MFG’yi ve onun gizli planlarına vâkıf olan en yakınındaki mahdut kişileri “kâzib/yalancı” sayıyor. Çünkü “el-kâzibîn” çokluğu ifade eder, “el-kâzib”de ise teklik manası vardır.

Bunu bu kadar açıklayıp orada bitirmiştik.

Fakat Gülen grubu, onun şahsı ile birkaç sırdaşından ibaret değildir. Kırk yıl içinde bütün devlet kademelerine yerleşen ve içtimai hayatın her sahasına hâkim olan yüz binlerce insan…

Şimdi gelelim onlara.

On İkinci Şua’da geçen “çok şekillere giren bir gizli ifsad komitesi”nin içinde Gülen grubunun da yer aldığını yukarıda belirttik.

Peki, buna yine Kur’an’dan delil getirebilir miyiz? Kur’an, onun şahsına işaret ettiği gibi acaba onun komitesine de işaret ediyor mu?

Evet, Kur’an ona da işaret ediyor.

İşte:

“El-kâzibîn” bir kişiyi değil, çokluğu ifade ettiğine göre, çokluk/topluluk olan “ifsad komitesi” ile ebced olarak eşleşebilir mi, diye hesap ediyoruz; fakat eşleşmediğini görüyoruz.

“İfsad komitesi”nin değeri 777 çıkıyor; “el-kâzibîn” ise daha farklı bir değerde. Dolayısıyla eşleşmiyorlar.

Acaba gözden kaçan bir durum mu var?

Evet, eşleşmeleri için “el-kâzibîn”i “kâzibûn” yapmalıyız.

Çünkü:

*Önce “el-” takısı kalkmalıdır. Zira “el-kâzibîn”deki “el-” takısı, tahsisi belirtir yani belli olan, açık olan bir şeyi ifade eder. Hâlbuki Üstad, bu komiteden hep “gizli” diye bahsediyor. Madem bu komite gizlidir, kendisini belli etmiyor; biz de “el-kâzibîn”deki “el-”i kaldırıyoruz, sadece “kâzibîn”i bırakıyoruz. Böylece iki ibare de manaca aynı noktada birleşiyor, mana mutabakatı sağlanmış oluyor.

*İkinci olarak “kâzibîn” kelimesi yerine “kâzibûn” kelimesini alıyoruz. Bununla manada yeni bir mutabakat daha sağlanmış oluyor. Şöyle ki:

“Kâzibîn” de “kâzibûn” da çokluğu ifade eder, ikisi de “kâzibler/yalancılar” demektir. Fakat cümle içinde kullanırken yerine göre bazen o, bazen bu gelir:

Arapça kaideye göre “kâzibler” kelimesi, cümlenin faili/öznesi olarak kullanılacaksa “kâzibûn” olur; cümlenin faili/öznesi olarak kullanılmayacaksa “kâzibîn” olur.

Mübahale Ayeti’nde fail/özne olarak kullanılmadığından “kâzibîn” şeklindedir. Bu hâliyle ebced hesabı tutmuyor. Fakat onu fail/özne diye düşünüp “kâzibûn” olarak hesaplarsak 778 değerini buluruz. (Medde sayılmaz.) Bu durumda 777 olan “ifsad komitesi” ile -arada 1 sayı fark kalarak- eşleşiyor. (Böyle büyük sayılarda 1 farkın ehemmiyeti yoktur.) İşte, bu suretle ebced mutabakatı sağlandığı gibi ikinci bir mana mutabakatı daha sağlanmış oluyor. Bu mana mutabakatı şudur:

Gerçekten de bu yalancı ifsad komitesi; meşhur insanları ve bilhassa kilit isimleri hileler, tuzaklar ve şantajlarla bağlayıp kullandığından aileleri, cemiyeti ve devleti ifsad yolunda fail durumundadır, aktiftir(3), mütecavizdir.

Üstad’ın “fesad komitesi” demeyip “ifsad komitesi” demesi de buna kuvvet vermektedir. Çünkü “fesad” isimdir, “ifsad” fiildir. “İfsad” kelimesinde bu komitenin boş durmayıp fesad çıkarmak için sürekli çalıştığına ima vardır.

İşte, görüldüğü gibi Kur’an, bu ifsad komitesini ebced yoluyla gösterirken aynı zamanda aynı yerde hem yalancı/hilekâr/şantajcıolduklarını hem takiyye yaparak kendilerini gizlediklerini hem de faal/aktif/mütecaviz durumda bulunduklarını nazara vermektedir.

Bu suretle “ebced tevafuku” ile “mana mutabakatı” birbirini destekleyip takviye etmektedir.

TAM EŞLEŞME

İsterseniz yukarıda bahsettiğimiz 1 sayılık farkın da üzerine gidelim. Bakalım ne olacak.

İşte, bu 1 fark da Kur’an’ın başka bir işaretiyle taçlanarak harika bir tarzda ortadan kalkıyor. Bunu da bütün ehl-i dikkatin nazarlarına arz ediyoruz. Şöyle ki:

Yazının başında komitecilik ile komitacılık arasındaki farkı belirtmiştik.

Komite, “heyet, silahsız çete” demektir. Komita ise “silahlı çete” manasına gelir.

Osmanlıca yazılışta birincisinin son harfi “he”, ikincisinin son harfi “elif”tir. Diğer harflerde değişiklik yoktur.

Biz yukarıdaki ebced hesabında komite kelimesini kullandık ve arada 1 fark kaldığını gördük. Şayet komita kelimesini de nazara alıp son harf elif’i de hesaba dâhil edersek -elif’in değeri 1’dir- aradaki fark tamamen kalkar, onun değeri de “kâzibûn” gibi 778 eder.

Bu suretle Kur’an-ı Kerim’deki “kâzibûn” ile Risale-i Nur’daki “ifsad komitesi/komitası”nın bire bir eşleşmesi gerçekleşmiş olur.(4)

Bu, ne manaya gelir?

Bu, Gülencilerin hem “komite” hem “komita” olduğunun Kur’an tarafından tescillenmesi manasına gelir ve aynı zamanda Kur’an’ın da yeni bir mucizesi olur.

GÜLENCİLERİN “KOMİTA/SİLAHLI ÇETE” OLMALARINI DEĞERLENDİRECEK OLURSAK

Alt tabaka komite, üst tabaka komita

En alt tabakada hizmet, üst tabakada ihanet...

En alt tabakada bulunanların her ne kadar ellerinde Kur’an ve Cevşen varsa da üst tabakadakilerin ellerinde silah var.

Kur’an ve Cevşen’i görüyoruz. Peki, silah nerede? Onu göremiyoruz.

Göremiyoruz; çünkü en alt tabaka açık, üst tabaka gizli.

Açıktaki Kur’an’ı her göz görüyor. Gizli silahı ise ancak basiretli gözler görebilir.

Nasıl?

Gülen komitesinin terör örgütleriyle/komitalarıyla kalın perdeler arkasında gizlice iş birliği hâlinde olması, terörü onların eliyle yönlendirip tetiklemesi, Gülen komitesini de hükmen terörist yapmış, komitalaştırmıştır. Bu, bir.

Bir de şu faili meçhuller… Mazide işlenen faili meçhul cinayetler bir gün aydınlatılınca ortaya neler neler döküleceğini çokları tahmin edebiliyor. İstikbalde ise… Kaderin müthiş tokatlarını yiyen Gülen’de görülmeye başlayan agresif hâllerin -şayet ömrü kalmışsa- yakın bir gelecekte cinnete dönüşüp bir dizi “faili meçhul”lere ve belki “faili malum”lara fetva çıkarabileceği de tarih ilmine vâkıf olanların aklına gelmiyor değil.

Hani, Haşhaşilerde de öyle olmuştu! Olağanüstü gizlilikle yürüttüğü devleti içeriden ele geçirme planı deşifre olup bütün imkânları elinden alınan Hasan Sabbah, son çare olarak devlet erkânına karşı seri suikastlara yönelmişti. Hem de kendilerine cennet vaat ettiği fedaileri, bu suikastları alenen işlemişler, işledikten sonra da kaçmamışlar ve öldürülüp cennete gitmeyi beklemişlerdi.

Gülen’in de aynı yola başvuracağından korkulur. Dün Hasan Sabbah’ın cennet fedaileri, yarın Gülen’in cennet fedaileri…

Allah göstermesin, şayet böyle bir yola girilirse Gülen’in fedaileri, onun üst tabakadaki kurnaz mukarrebleri olmayacaktır, en alt tabakadaki gözü kapalı en saf muhibleri olacaktır.

Gülen hareketi ile Hasan Sabbah hareketi ne kadar da birbirine benziyor!

Ancak Hasan Sabbah zamanında bir terörist örgüt bulunmadığından Hasan Sabbah, bu suikastları kendi elemanlarına yaptırmıştı. Şimdi ise her maksada hizmet eden birçok terör örgütü var. Gülen’in, kendi elemanlarını feda etmektense bu terör örgütlerini -kendi maksatlarından yakalayarak- kullanması, daha akla yakın bir yoldur.

Bakalım gelecek günler neler gösterecek.

TOPARLARSAK

Mübahale Ayeti’ndeki “el-kâzibîn” kelimesi -iki hâliyle- Gülen’in hem şahsını hem komitesini/komitasını şöyle göstermektedir:

1. “El-kâzib” hâliyle: Gülen’in şahsı, davasında yalancıdır; Kur’an nazarında merduddur.

2. “Kâzibûn” hâliyle: Gülen grubu, hem yalancı/hilekâr/şantajcı hem gizli hem mütecaviz hem de silahlı ve silahsız bir çetedir.

http://nurdanhaber.com/tr-TR/haberler/3439/soru-kuran-fetullah-gulenden-bahsediyor-mu-el-cevap-evet-bahsediyor
 

(1) İşin doğrusu ise şudur ki Gülen’in o konuşmasında hem mübahale hem beddua vardır.

(2) Gülencilerin kendilerine şahit tuttukları ayetin Gülen’in “kâzib/yalancı” olduğuna işaret etmesi de pek manidar olmuştur.

(3) Bu komiteye bağlı birçok kuruluşun adında “aktif” kelimesi vardır. Bu da başka bir ima olabilir. Bu ima, bazılarınca zayıf addedilse de diğer kuvvetli işaretlerle birleşerek kuvvet kazanır ve kanaat verir.

(4) Osmanlıca yazıda komite kelimesi, komita olarak da okunabilir. Nitekim lügatlerde komite kelimesinin aynı zamanda komitamanasını da yüklendiği kayıtlıdır. (bk.: 1. Misalli Büyük Türkçe Sözlük, Kubbealtı Neşriyat 2. Doğan Büyük Türkçe Sözlük, D. Mehmet Doğan, Pınar Yayınları)

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )