Nurdan Haber

Bediüzzaman’ın fotoğrafik hafızası

Bediüzzaman’ın fotoğrafik hafızası
31 Ağustos 2015 - 7:31

                                                                                            

 

Av. Gültekin Sarıgül anlatıyor:

1956’da liseden mezun olunca Ankara Hukuk Fakültesine yazıldım. Fakat devam mecburiyeti olmadığı için genellikle Antalya’da bulunurdum. Antalya’da Şehir Kütüphanesi vardır. Şimdiki Merkez Bankasının bulunduğu yerdeydi. Tek katlı güzel bir bina idi. O kütüphanenin Sıtkı Tekelioğlu diye bir müdürü vardı. Bastonla gezen, ufak-tefek bir adamdı. Abdülhamid Han zamanında Mülkiyeyi bitirmiş. Üç lisan bilirdi. Arapça, Farsça, Fransızca… Ayaklı kütüphane denilirdi kendisine. Ben arada sırada gider kendisine bazı sorular sorardım. Gayet tatminkâr cevaplar verirdi. Biz ona “Sıtkı Üstad” derdik.

Bir gün 1956’da yine bu kütüphaneye gittim. Ortada bir masa; masanın üzerinde bir “İleri Gazetesi” vardı. Şuna bir bakayım dedim. İkinci sayfasını açtığımda enteresan bir şeyle karşılaştım. “Gençlik Rehberi. Müellifi Bediüzzaman Said Nursi.” Bediüzzaman kelimesini ilk defa duyuyor, manasını da bilmiyordum. Merak ettim; “Acaba ne demekti, hem kimdir bu zat?” Düşündüm; “Bunu kim bilir, bilse bilse Üstad bilir!” dedim. Baktım, Sıtkı Üstad kütüphanenin girişinde bir sandalyede oturmuş bekliyor. Hemen bir sandalye aldım, yanına oturdum. Dedim: “Üstadım İleri Gazetesi’nde böyle bir tefrika var, siz bu zatı tanır mısınız?” “Tanırım! Hem de gençliğini bilirim” dedi. “Bana anlatır mısınız?” dedim.

Sıtkı Üstad başladı anlatmaya:

“İstanbul’da talebeyiz. Hürriyetten önceki yıllar… Talebe arkadaşlarla dolaşıyorduk. Baktım karşıdan bir zat geliyor, fakat üzerinde nev-i şahsına mahsus bir şark kıyafeti var. Ayaklarında çizme, üzerinde kenarları işlemeli bir şalvar, şalvarın üstünde bir Trablusgarp Kemeri, kemerde de bir Çerkez Kaması; üzerinde cepken, başında poşu; sakalsız, bıyıklı, gayet müşekkel, yakışıklı bir zat; genç ve dinamik. (Sıtkı Üstad Tarihçe-i Hayatta yeğeni Abdurrahman ile gördüğümüz resmi tarif ediyordu.) Yanımdakilere: ‘Kimdir bu zat?’ dedim. ‘Hey! Kendine gel. Ona Bediüzzaman derler’ dediler. ‘Nedir hususiyeti?’ dedim. ‘Sorulan her suale doğru cevap verir. Bütün İstanbul uleması ile münazaraları oldu, onların hepsini ilzam etti. Onun için ona Bediüzzaman derler’ dediler. İyice merakıma mucip olmuştu..

Bir iki gün sonra Beyazıd Camii karşısında bulunan çay bahçesine gitmiştim. Elimde Sabah Gazetesi vardı; Osmanlıca, 10 sayfalık, şimdiki gazetelerden daha ebatlı bir gazete idi. Başımı kaldırınca baktım, Bediüzzaman Hazretleri beş adım yakınımda, geliyor. Hemen ayağa fırladım: ‘Üstad’ım lütfeder misiniz bir çayı mı içseniz?’ Bana dedi ki: ‘Prensip olarak çayını içmem, ama elindeki gazeteyi okumak isterim.’ Gazeteyi verdim eline. Birinci sayfayı yukardan aşağıya şöyle bir süzdü; geçti ikinci sayfaya, yine yukarıdan aşağıya bir göz gezdirdi; geçti üçüncü sayfaya; dördüncü… beşinci… Yani on dakikada bütün gazetenin sayfalarını gözden geçirdi. Sonra gazeteyi bana iade etti.

Merakımı mucip oldu, gayr-i ihtiyari sordum: ‘Üstadım, yani siz şimdi bu gazeteyi okumuş oldunuz mu?’ ‘Evet okudum’ dedi. ‘İmkânsız’ dedim. “Tecrübe edebilirsin” dedi. Aldım birinci sayfayı; hiç dikkati çekmeyen bir yeri sordum. İnanır mısın evladım, kelime kelime, olduğu gibi aktardı. Geçtim diğer sayfalara, hiç dikkati çekmeyen yerlerden bütün gazeteyi şöyle tarayarak sordum. Aynı şekilde her şeyi, kelimesi kelimesine cevap verdi. Sonunda bir de şuna gazetenin matbaasını sorayım dedim. ‘Peki Üstadım! Bu gazete hangi matbaada basılmıştır?’ ‘Filanca matbaada’ diye cevap verdi.”

Sıtkı Üstad bana: “Evladım, tabi şimdi sen buna inanamamışsındır, ama bunun şahidi benim, bunu ben yaşadım. Bu zat bir sayfayı bir görüşte hafızasına alıyordu. Onun hafızasında ciltler dolusu kitaplar vardı. Böyle birisinin karşısına çıkılabilir mi? Bu fotoğrafik hafıza, o zata mahsus bir mevhibe-i İlahiyedir. Bunun şahidi benim, aynen vakidir.” Ben hayretle Sıtkı Üstad’a dedim: “Üstadım sen bana Türkiye’de yaşadığını hiç tahmin etmediğim, Everest Tepesi gibi yüksek bir zatı tanıttın. Peki bu zatı nasıl ziyaret edebiliriz, bundan nasıl istifade edebiliriz?” dedim. “Oğlum burnunun dibinde, Isparta’da yaşıyor. Gençsin, Isparta’ya git duasını al” dedi. Sene sonu imtihanları olması hasebiyle Ben Ankara’ya gittim.

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )