Nurdan Haber

Akçaağaçmı, akasyamı?-2 

Akçaağaçmı, akasyamı?-2 
09 Mayıs 2016 - 6:27

 

 “Hayalim, sanki aciz bir sinekti ve bir nebati örümcek onu ağlarında avlamıştı. Hareketsiz  duran haşin ağaca  baktım   ve düşündüm : Bir limonlukta hapsedildiği için ,  uzaklarda kalan diğer hemcinsleri gibi , öğle güneşlerinde sıcak toprağa gölge salamayan, yağmurlarda ıslanamayan , fırtınalarda sarsılmayan, semayı, yıldızları, ayı görmeye görmeye unutan şu ağaç, bulunduğu köşede acaba mes’ut muydu? En hakir ottan, en muhteşem çınara kadar her nebatın muhtaç olduğu , hava ve ışıktan, kuş ve böcek ziyaretinden mahrum olarak, bu ağacın soba harareti ve insan nefesiyle yaşamaktan mes’ut olabileceğine hükmetmek için kendimce makul bir sebep bulamadım ………. Nebatların zekâsı hakkında Maeterlinch’in anlattığı akıllara hayret verici müşahedelerden  sonra bir ağacı mes’ut veya muzdarip tasavvur etmekte hiç bir garabet kalmıyor. Varlıkların sükununa aldanmamalı! Muzdaripler , yalnız ‘ muzdaribim’ diye bağırabilenler değildir. Bilinmez niçin, acıya hayat katan kudret, insandan başka hiç bir mahluka acının sırrını açıklamak imkânını vermemiştir. Her mahluk, hayatın kanlı yollarında , boynuna geçirilen ve sesini boğan bir ağır  ‘sükut’  zincirini sürükleyip yürüyor.” 1 

Bu satırlar ve duygulanmalar  güzide bir anın  coşkulu yorumları belki; ama bunlara  tam tekmil bir tefekkür demenin zorluğu da ortada. Herkes iyi bilir; zaman zamanı, hâl ve gün birbirini, saat ve an kendi bölümlerini bile – çok kere- karşılamıyor, birbirine denk olamıyor. 

Tefekkür, tefekkür ama, zihinlere tebelleş olan böylesi mübalağalı “zann”lardan  uzak olanı tabiî. Belki  bir “ bütünleyici” edâ ve bir derde deva olanı.  Hiçbir zaman subjektif ve tek yönü işaretleyici bir  “tarafgirane” (taraflı) sıfatlı   değil. 

*** 

Sonradan öğrendim ki  sesler kiminin “ cırcır” dediği, kimin         “sırsır” diye adlandırdığı o gözsüz böceğe aitmiş. İşin garibi,  bulunduğum zaruretler icabı onları çok kere gece duyduğumdan yalnız karanlıkta ve akşam üstleri  öttüğünü sanıyordum; yanılmışım. Pek çok insanın “akçaağaçları” ve açtığında akasyaları  bembeyaz sanması gibi tıpkı… Halbuki  “ yanar-döner”  yapraklarının sırtı  güneş ışığındaki  renklerden tek  birini, beyaz olanını gözlerimize taşıyıp aksettirdiği içindir o beyazlık. Akça çiçeklerinin efsunlu renkleriyle verdiği bir sıbga eseri… 

Hele  “Yatlimanı”na inen sokaktaki pansiyonların bahçesindeki ağaçlardan sıyrılan böcek sesleri  daha  garipti; çığlık çığlığa  feryat ediyorlardı sanki.  O sitem ötüşleri – biraz da böyle anlayalım- kimbilir ne içindi?  

İşin gerçeğinin  zıddına bir kavis çizdiğini bilmeme rağmen, Yûnus gibi: 

“ Ben bir ulu şara varam/ Feryad u figan koparam”  diyemeyen bir zaruretin göbeğinde bulunanlar gibiydi hâlim. Akif gibi “Hüsran”ı da yazamazdım ya…

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )