BİRAZCIK TEBESSÜM ÇOKÇA TEFEKKÜR
“Politikacı kalbinin diliyle konuşabildiği gün, devlet adamı olmuş sayılır.”
A. Faud Başgil
“Arkamdan yürüme, ben rehberin olmayabilirim.”
Kızılderili Sözü
“Nerede otorite varsa orada otoriteye direnen bir adam vardır.”
Oscar Wilde
“Gölge, doğuşunu ışığa borçludur.”
Johngay
“Düşüncelerle karşılaşınca; zayıflar korkar, aptallar karşı gelir, akıllılar karar verir, ustalar da yönetir.”
Mme Jeanne Roland
“Dinlemesini bilenler, ülkeleri fethetmesini bilenlerden daha büyüktürler.”
Franklin
DEDİKODU
Yavuz Sultan Selim, Mısır seferi sırasında ordunun ihtiyacını karşılamak için şiddetle paraya ihtiyaç duyar.
Defterdarı, para temini için bir mirasa el koyması teklifinde bulunur.
Yavuz, hiddetlenerek şunları söyler:
– Ey deftardarım! Biz buralara kadar halkın malına el koymak için değil, ülkeler almak, halkı rahat ve huzura kavuşturmak, zulümleri önlemek ve adaleti hakkıyla yerine getirmek için geldik…
Sözünü şöyle bitirir:
“Müteveffaya (ölen zengine) rahmet
geride bıraktığı malına bereket
Mirasçı oğluna afiyet
Servet düşmanı gammaza da lânet…”
Böylece Yavuz, tarihî fetihlerine yeni bir anlam yüklüyor. Gönülleri hoplatacak bir ders veriyordu.
BİNEK TAŞI
Sadrazam Fuat Paşa, Ahmet Vefik Paşa için şöyle demiş:
– Ahmet Vefik Efendi binek taşı büyüklüğünde bir pırlantadır. Ne süs eşyası olarak kullanılır, ne de kaldırım taşı olur…
DOSTLUK
Bilge ile sultan dost olurlar. Bilge, bir mecliste hükümdarın kendisinin varlığından rahatsız olduğunu sezdi. Köşesine çekildi.
Bir süre sonra sultanla karşılaştılar.
Sultan, bilgeye sordu:
– Meclisimize niçin gelmiyorsunuz?
Bilgenin cevabı kulaklara küpe:
– Niye gelmiyorsun? diye sormanız, niye geldin? diye sormanızdan daha hoştur…
BAŞLAR VE KAFALAR
III. Selim, dürüstlüğüyle bilinen fakir bir âlimi kadı tayin etmek ister. Paşalardan biri onu görünce şöyle der:
– Böyle ayağına giyecek ayakkabısı bile olmayan bir adam nasıl kadı olur?Söylenti, sultanın kulağına kadar gelir. Bunun üzerine Sultan şöyle konuşur:
– Biz hükümlerimizi ayağımızla değil, kafamızla veririz.
ÖNDE OLMAK
Süleyman Nazif’in cenaze namazından sonra, Cenab Şehabeddin’in rahmetli dostuna hitaben yazdığı bir metin okundu. Bunu Cenab okumamış, bir gence verip okutmuştu. Tabut, henüz musallanın üstündeydi. Herkes dikkatle dinliyordu. Şu unutulmaz cümle, gözlerin yaşarmasına sebep oldu
– Nazif, sen hayatta olduğu gibi ölümde de bana takaddüm ettin! (önde oldun)
AYDINLIK EVLER
Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk vazife yaptığım yere, Konya’ya bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Burası küçük bir beldeydi. İlk gece bir eve misafir olmuştum. Burası tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Saatler epey ilerledi ancak yine bir hareket yoktu.
Evin büyüğüne sıkılarak sordum:
– Hacı amca, sizin buralarda kaçta yatılıyor?
Cevap verdi:
– Evladım, az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz.
Merak ettim, tekrar sordum:
– Trenden bir yakınınız mı inecek?
Hacı amcanın cevabı inanılacak gibi değildi:
– Hayır, evladım. Beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ışığı yanan bir ev bulsun diye treni bekliyoruz.
Prof. Dr. Saffet Solak Bey’in Bir Hatırası