Burası,
Hârikalar diyârı;
Rengârenk bir hayat…
Her şey güzel,
Her şey gönlümce;
Her şeyin gözü bende,
Benim üstümde.
Dünya, saray;
Sema, dam;
Güneş, lâmbam hem sobam;
Sema, her gece gözünü
Bir yumar, bir açar,
Bir bir günleri sayar;
Bin bir kandil de başımda yanar.
Acıkacak olsam,
Adımı bilir gibi,
İzimi sürer gibi
Arayıp bulur beni
Ağzıma lâyık,
Gönlüme göre
Nîmetlerin envâı;
Dalda meyve, bende ağız…
Ağzımda dil, dilimde tat…
Ye yiyebildiğin kadar…
Bu ne tatlı bir hayat!..
Susayınca da
Yer, gök seferber olur:
Bulutlar sökün eder, gök gürler,
Pınarlar kaynar, gürülder;
Acı, kuru çöplerden
Oluk misâli akar
Leziz, tatlı şuruplar;
İç içebildiğin kadar…
Ya şu hava, şu hava?..
Her yerde muhtâcız ona,
Bereket ki her yerde hazır buluyoruz,
Ve içimize rahatça
Nefes nefes dolduruyoruz.
Arı mutfaklarından petek petek besleniyorum,
Böcek dükkânlarından ipek ipek süsleniyorum;
Yine de her şeye heves heves hevesleniyorum.
Gözümün görmediği,
Elimin varmadığı,
Aklımın ermediği,
İhtimal vermediği bir yerden,
Tam ihtiyaç vaktinde,
Çıkar gelir yanıma,
Her neye muhtâc olsam.
Bu, kudretin elidir ki
Havayla toprağı, güneşle suyu
Yaratır, yerleştirir yerli yerine;
Rahmetin eli ise ardından,
Toplar onları oralardan,
Getirir yanı başıma:
İçime doldurur,
Altıma serer,
Üstümde gezdirir,
Başımdan döker.
Dünya ise başını eğmiş,
Bir eli arşa değmiş,
Döner, meczup Mevlevî…
O’ndan alır, bana verir,
O’nun nâmına verir
Ve der ki:
“Veren O’dur, ben değilim;
Yapan kimse veren odur,
Yapan da O, veren de.
İhsan kimden, şükür ona…
Nîmet kimden, minnet ona…”
Öyle bir hayat ki bu,
Ekmek elden, su gölden…
Yalnız ekmekle su mu?
Isı ateşten,
Işık güneşten,
Kiraz daldan,
Işkın dağdan,
Üzüm bağdan,
Çilek tevekten,
Süt inekten,
Bal sinekten,
Altın topraktan,
İpek yapraktan,
Yağmur havadan,
Balık sudan,
Su gölden…
Hakîkaten
Ekmek elden, su gölden…
Yok yok, hayır,
Hem ekmek hem su,
Hem şu hem bu,
Ne kadar ne varsa
Rahmet hazînesinden…
Evet, öyle,
Ne elden ne gölden,
Ne havadan ne sudan,
Doğrudan doğruya
Kudret defînesinden,
Rahmet hazînesinden…
Ya ben artık ne yüzle
Neyi inkâr edeyim?!
Bu dünyâyı bırakıp
Başka nere gideyim?!
Yıldızların içinde
Döne döne uçarım,
Hiç de dönmez bu başım;
Eğer sarhoş olmuşsam,
Bu rüyayla sarhoşum.
Ben işte burada yaşıyorum…
Burası,
Hârikalar diyârı.
Rengârenk bir hayat,
Her şey güzel,
Her şey gönlümce.
Kim isterse
Berâber yaşayalım
Bu diyarda bu rüyâyı.
Fakat kimse, yanına
Bir şey almasın, ha,
Gözlerinden başka,
Gönlünden gayrı!
Onları da yummasın,
Yummasın, uyumasın;
Uyanıkken görülür
Zîra bu rüya,
Uyanıkken, ayıkken…
Göz görür, gönül sever
Hani ya…
Benim de
Gözüm açık, görüyorum,
Gönlüm ayık, seviyorum…
Rüyâda yaşar gibi
Dünyâda yaşıyorum…
Her şey beni şaşırtıyor,
Her şeye şaşıyorum…
Şaşırmadan yaşayana
Hem daha çok şaşıyorum.
İşte, bizim hayâtımız:
Rüya gibi hârika,
Dünya kadar da gerçek…
Her şey güzel, görene;
Güzellikten köre ne!..