Nurdan Haber

Uhuvvet-i imaniye ve vahdet-i İslâmiye sırrıyla

Uhuvvet-i imaniye ve vahdet-i İslâmiye sırrıyla
26 Şubat 2018 - 0:02

On Beşinci Şuâ (11.  Bölüm)

Fatiha-i Şerife’nin Bir Muhtasar Hülâsası

Üçüncü Medrese-i Yusufiyede, muvakkat pek az bir zamanda, tecritten temasa naklimde verilen yalnız bir tek dersin İKİNCİ KISMI

SEKİZİNCİ KELİME: غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّٖينَ dir. Bundaki hüccete kısa bir işarettir:

Evet, tarih-i beşer ve kütüb-ü mukaddese tevatürlere ve küllî ve kat’î hâdisat ve malûmat ve müşahedat-ı beşeriyeye istinaden bi’l-ittifak, sarîh ve kat’î bir surette haber veriyorlar ki:

Sırat-ı müstakim ehli olan peygamberlere (aleyhimüsselâm) binler vakıatta istimdadlarına hârika bir tarzda gaybî imdat gelmesi ve onların istedikleri aynen verilmesi ve düşmanları olan münkirlere yüzer hâdisatta aynı zamanda gazap gelmesi ve semavî musibet başlarına inmesi kat’î, şeksiz gösterir ki bu kâinatın ve içindeki nev-i beşerin Hakîm ve Âdil ve Muhsin ve Kerîm ve Aziz ve Kahhar bir Mutasarrıfı, bir Rabb’i var ki Nuh ve İbrahim, Musa ve Hud ve Salih gibi (aleyhimüsselâm) çok nebilere pek hârika bir surette tarihî ve geniş hâdiselerle muzafferiyet ve necatları vermiş. Ve Semud ve Âd ve Firavun kavimleri gibi çok zalimlere ve münkirlere dahi peygamberlere isyanlarına mukabil dünyada dahi bir ceza olarak başlarına dehşetli, semavî musibetler indirmiş.

Evet, Âdem (as) zamanından beri, beşeriyette iki cereyan-ı azîm birbiriyle çarpışarak gelmiş. Biri, istikamet yolunu takip ile nimet ve saadet-i dâreyne mazhar olan ehl-i nübüvvet ve salahat ve iman; kâinatın hakiki güzelliğine ve intizam ve kemaline mutabık olarak istikamette hareket ettiklerinden hem kâinat sahibinin lütuflarına hem iki cihanın saadetine mazhar olup beşeri, melekler derecelerine, belki fevkine terakki ettirmeye vesile olarak dünyada iman hakikatleriyle manevî bir cennet, âhirette bir saadet kazanıp ve kazandırmışlar.

İkinci cereyan, istikameti bırakıp ifrat ve tefritle aklı, bir vesile-i azap ve elemler toplayıcı bir âlete çevirmesinden insaniyeti en bedbaht bir hayvaniyetten aşağı düşürüp dünyada zulümlerine mukabil gazab-ı İlahî ve musibet tokatlarını yemekle beraber, dalaleti cihetinden, akıl alâkadarlığıyla kâinatı bir hüzüngâh ve matemhane-i umumiye ve zevalde yuvarlanan zîhayatlar için bir mezbaha, selhhane ve gayet çirkin ve karışık görüp ruhu, vicdanı dünyada bir manevî cehennemde olup âhirette daimî bir azap çekmeye kendini müstahak eder.

İşte Fatiha-i Şerife’nin âhirinde اَلَّذٖينَ اَنْعَمْتَ عَلَيْهِمْ غَيْرِ الْمَغْضُوبِ عَلَيْهِمْ وَلَا الضَّٓالّٖينَ âyeti, bu iki cereyan-ı azîmi ders veriyor. Ve Risale-i Nur’daki bütün muvazenelerin menbaı ve esası ve üstadı, bu âyettir. Madem yüzer muvazenelerle Nurlar, bu âyeti tefsir etmişler; biz dahi izahını ona havale ederek bu kısa işaretle iktifa ederiz.

DOKUZUNCU KELİME: اٰمٖينَ dir. Buna kısacık bir işaret:

Madem نَعْبُدُ نَسْتَعٖينُ deki “nun” üç cemaat-i azîmeyi, bilhassa âlem-i İslâm camiindeki muvahhidîn cemaatini, hususan o vakit namazda bulunan milyonlar cemaatini bize gösterip bizi içlerinde bulunduruyor ve dualarına ve söylediklerimizi aynen söylemeleriyle tasdiklerine ve bir nevi şefaatlerine hissedar olmamıza yol açıyor. Biz dahi bu “Âmin” kelimesiyle, o cemaat-i muvahhidîn ve musallînin dualarına yardım ve davalarına tasdik ve şefaatlerinin ve istianelerinin makbuliyetine o “Âmin” ile bir rica etmemizle, bizim cüz’î ubudiyet ve dua ve davamızı küllî, geniş bir ubudiyete çevirip küllî, umumî rububiyete mukabele ettirir.

Demek uhuvvet-i imaniye ve vahdet-i İslâmiye sırrıyla, her namaz vaktinde âlem-i İslâm mescidinde milyonlarla efradı bulunan bir cemaatin rabıta-i vahdet itibarıyla ve manevî radyolar vasıtasıyla Fatiha’daki “Âmin” külliyet kesbeder, milyonlarla “Âmin”ler hükmüne geçebilir.

(Hâşiye): İşte derecata göre bir âmî, bir çekirdek kadar bu kudsî hakikatten hisse alsa ruhen terakki etmiş bir kâmil insan, bir hurma ağacı kadar hisse alır. Fakat daha terakki etmeyen bir adam Fatiha okurken bu manaları kasden hatıra getirmemeli, tâ huzura zarar olmasın. Eğer o makama terakki etse zaten o manalar kendilerini gösterirler.

(Hâşiyecik): Bu hâşiyedeki “kasden” kelimesinin izahını Üstadımızdan sorduk. Aldığımız cevabı aynen yazıyoruz:

Üçüncü Medrese-i Yusufiyedeki Risale-i Nur talebeleri namına Ceylan

Teşehhüd ve Fatiha kelimelerinin geniş ve yüksek manaları kasdî değil belki dolayısıyla meşguliyet ve huzura bir nevi gaflet veren tafsilatı değil belki mücmel ve kısa manaları gafleti dağıtır, ubudiyeti ve münâcatı parlatır görüyorum. Namazın ve Fatiha ve teşehhüdün pek yüksek kıymetlerini tam gösterir. İkinci Kısmın âhirinde “kasden meşgul olmamak”tan murad ise o manaların tafsilatıyla bizzat iştigal, bazen namazı unutturur, huzura belki dokunur. Yoksa dolayısıyla ve muhtasar bir tarzda büyük faydalarını hissediyorum.

اَلْحَمْدُ لِلّٰهِ رَبِّ الْعَالَمٖينَ

سُبْحَانَكَ لَا عِلْمَ لَنَٓا اِلَّا مَا عَلَّمْتَنَٓا اِنَّكَ اَنْتَ الْعَلٖيمُ الْحَكٖيمُ

***

 

Kaynak: Risale-i Nur

 

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )