Nurdan Haber

İftiracı vatan hainine belgelerle cevaplar-4

İftiracı vatan hainine belgelerle cevaplar-4
05 Mart 2018 - 7:00

Son zamanlarda ve özellikle de 15 Temmuz İhanet Darbesi sonrası, bazı vatan hainleri ve Kemalistler, Bediüzzaman’a saldırmaya başladılar. Binlerce dolar vererek akademik ünvanlar satın aldığı iddia edilen sahte bir şeyhin vatan haini olan bir müridi, tıpkı 1923-1986 arası din düşmanları, Kemalistler, Laikliği Laisizm olarak anlayanlar ve Kafa Tasçılar gibi, Bediüzzaman’ı vatan hâinliği ile suçlamaya çalışmış. Ona cevap vermek için değil, bu vatanın gerçek sahiplerine hakkı anlatmak ve hatta tekrarlamak için bazı hususları gündeme tekrar getirmek ihtiyacı duyduk. Güneş balçıkla sıvanmaz; ama bazan bir saman çöpü güneşi inkâra kadar götürebilir.

4. BEDİÜZZAMAN HAYATI BOYUNCA VATAN VE MİLLETİN YANINDA OLMUŞ; BÜTÜN TAHRİKLERE VE ZULÜMLERE RAĞMEN MÜSBET HAREKET ETMİŞTİR

Bedîüzzaman, sadece nazariyat insanı değil, aynı zamanda üç devir görmüş yani mutlâkıyet, meşrutiyet ve cumhuriyeti yaşamış bir tatbikat adamıdır. Kendi şahsî ubûdiyetini asla ihmâl etmediği gibi, başta Osmanlı Devleti ve daha sonra da Türkiye olmak üzere, bütün âlem-i İslamda ve hatta tüm dünyada meydana gelen siyasî ve sosyal hâdiseleri de islamın ulvî düstur­larına göre değerlendiren ve tesbitini islama göre yapan nâdide bir dava adamıdır. Zaman, hep onu haklı çıkarmış ve aksi fikirde olanları utandırmıştır. Şimdi tes­bitlerinden bir iki misal verelim:

Bedîüzzaman, sadece Osmanlı Devleti ve Türkiye’de değil, bütün âlem-i islamda, islama hizmet için müsbet hareketi müdafa’a eden nâdide şahsiyetlerdendir. Ona göre, Türkiye dar-ı islamdır ve islam diyarı olan bir beldede, imana ve islama hizmet, ancak müsbet hareketle ve dahilî emniyet ve âsâyişi asla zedelemeden, bilakis teyid etmekle mümkündür. Son mektubundaki şu ifadeler, gerçekten enteresandır (özetle şöyle diyor):

Bizim vazifemiz, müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Allah rızasını düşünerek sırf iman hizmetini yapmaktır, Allah’ın vazifesine karışmamaktır. Bizler asâyişi nuhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde, her bir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz. …Mesleğimizde kuvvet var, fakat bu kuvvet, asayişi muhafaza etmek içindir. Kur’an‘ın vaz’ ettiği bu düstur ile, “Bir cani yüzünden, onun kardeşi, hânedanı, çoluk-çocuğu mes’ul olamaz”. Bunun içindir ki, bütün hayatımda bütün kuvvetimle asayişi muhafazaya çalışmışım. Bu kuvvet dahile karşı değil, ancak haricî tecavüze karşı kullanılabilir. Manevî cihadın en büyük şartı da, vazife-i ilahiyyeye karışmamaktır ki, bizim vazifemiz hizmettir; netice Cenab-ı Hakk’a aittir; biz vazifemizi yapmakla mecbur ve mükel­lefiz. Haricî tecavüzlere karşı kuvvetle mukabele edilir. Çünki düşmanın malı, çoluk-çocuğu ganimet hükmüne geçer. Dâhilde ise öyle değildir. Dâhildeki hareket, müsbet bir şekilde menvî tahribata karşı menevî ihlâs sırrı ile hareket etmektir“( Emirdağ Lâhikası, II, sh. 213-214).

Risale-i Nur’da Müsbet hareket düsturları şu şekilde izah edilmektedir:

 

1-Müsbet hareket etmektir ki; yani kendi mesleğinin muhabbetiyle hareket etmek. Başka mesleklerin adaveti ve başkalarının tenkisi, onun fikrine ve ilmine müdahale etmesin; onlarla meşgul olmasın.

2 – Belki daire-i İslâmiyet içinde hangi meşrebde olursa olsun, medar-ı muhabbet ve uhuvvet ve ittifak olacak çok rabıta-i vahdet bulunduğunu düşünüp ittifak ederek…

3 – Ve haklı her meslek sahibinin, başkasının mesleğine ilişmemek cihetinde hakkı ise: “Mesleğim haktır yahud daha güzeldir” diyebilir. Yoksa başkasının mesleğinin haksızlığını veya çirkinliğini îma eden, “Hak yalnız benim mesleğimdir” veyahut “Güzel benim meşrebimdir” diyemez olan insaf düsturunu rehber etmek.

4 – Ve ehl-i hakla ittifak, tevfik-i İlahînin bir sebebi ve diyanetteki izzetin bir medarı olduğunu düşünmekle…

5 – Hem ehl-i dalalet ve haksızlık -tesanüd sebebiyle- cemaat suretindeki kuvvetli bir şahs-ı manevînin dehasıyla hücumu zamanında; o şahs-ı manevîye karşı, en kuvvetli ferdî olan mukavemetin mağlub düştüğünü anlayıp ehl-i hak tarafındaki ittifak ile bir şahs-ı manevî çıkarıp o müdhiş şahs-ı manevî-i dalalete karşı, hakkaniyeti muhafaza ettirmek (Haşiye).

6 – Ve hakkı, bâtılın savletinden kurtarmak için…

7 – Nefsini ve enaniyetini

8 – Ve yanlış düşündüğü izzetini

9 – Ve ehemmiyetsiz rekabetkârane hissiyatını terketmekle ihlası kazanır, vazifesini hakkıyla îfa eder.

Bedîüzzaman’ı pasiflikle suç­layanlar, netice itibariyle onu takdir etmek mecburiyetinde kalmışlardır. 28 sene hapishaneden hapishaneye sü­rüldüğü ve defalarca merkezden görevli hâkimler ta­rafından haksız ithâmlarla yargılandığı halde, bırakınız devlete karşı cephe almayı, kendisini asılsız iddialarla idam talebiyle yargılayan savcıya beddua dahi etmemiştir. Bilindiği gibi, iki çeşit hareket vardır: Birincisi, rüzgârın hareketine benzer, gürültüsü-patırdısı çoktur, ancak müsbet ve faydalı bir neticesi yoktur. İkincisi ise, güneşin hareketidir ve sessiz sedasız gelir ise de, meyve­leri ve faydaları nihayetsizdir. İşte Bedîüzzaman manevî bir güneş olan islamiyeti temsil ettiğinden, ikinci tarz hareketi tercih etmiştir. Elini kelepçelemeye gelen gü­venlik görevlisine dahi, kelepçede san’at var deyip ona iman dersi vermeye çalışmıştır. Neticeleri bugün orta­dadır. Zira imanın karşısında küfrün beli kırılmıştır.

Doğu ve Güneydoğu meselesinde devlet adamlarına, hem Cumhuriyetin başında Millet Meclisinde irad ettiği nutkunda ve hem de 1955’de Başbakan Adnan Menderes ve Cumhurbaşkanı Celal Bayar’a gönderdiği mektupta, çarenin tarihde aranması gerektiğini ve asırlarca bu bölgeleri Osmanlı Devletine bağlayan bağın islam kardeşliği olduğunu, Türklerin is­lamın kahraman bayraktarı olmaları sebebiyle diğer müs­lüman milletler tarafından hürmet gördüğünü ısrarla be­lirtmiştir. Bir ifadesinde “Sultan Selim’e biat etmişim, onun ittihad-ı İslam’daki fikrini kabul ettim. Zira o, şark vilâyetlerini ikaz etti, onlar da ona biat ettiler. Şimdiki şarklılar, o zamandaki şarklılardır” diyerek İdris-i Bitlisî tarafından bütün Doğunun kendi istek ve arzularıyla Osmanlı Devletine itaat ettiğini ve bu itaat halinin tam 341 sene isyansız devam ettiğini ifadeye çalışmıştır. II. Meşrutiyet’ten sonra isyan eden bazı şarktaki aşiret reis­lerine de, Cemal Kutay’ın ifadesiyle asrımızın İdris-i Bitlisî’si olarak şu tarihî dersi vermiştir: “600 seneden beri tevhid bayrağını umum âleme karşı yücelten bizim şanlı Türk pederlerimize, kuvvet ve cesaretimizi hediye edelim. Ona bedel, onların akıl ve ma’rifetinden istifade edeceğiz ve asâletimizi de göstereceğiz. Elhâsıl Türkler bizim aklımız, biz onların kuvvetiyiz; hep beraber iyi bir insan oluruz“. 28. 4. 1955 tarihli dilekçesiyle de, sanki bugün doğuda meydana gelen hadiseleri görürce­sine, tedbir alınmazsa ileride devleti çok büyük tehlike­lerin beklediğini ve bu tehlikeleri önlemenin tek çaresi­nin islam kardeşliğine sarılıp asırlarca bu bölge insan­larını Osmanlı ordularında gönüllü bölükler haline geti­ren ve Osmanlı Devletine itaati ibâdet telakki ettiren ruhu ihyâ etmek olduğunu açıkça ihtar etmiştir (Başbakanlık Cumhuriyet Arşivş, NO: 030-63-43-339-6).

 

Bediüzzaman’ın nasıl bir vatanperver olduğuna dair Eşref Edib Bey’in naklettiği şu sözleri bütün vatan evladının duyması gerekir:

“İstanbul seyahatinden muzdarib olup olmadığını sordum.

-Bana ızdırab veren, dedi, yalnız İslâm’ın maruz kaldığı tehlikelerdir. Eskiden tehlikeler hâriçten gelirdi; onun için mukavemet kolaydı. Şimdi tehlike içeriden geliyor. Kurt, gövdenin içine girdi. Şimdi mukavemet güçleşti. Korkarım ki cem’iyetin bünyesi buna dayanamaz, çünki düşmanı sezmez. Can damarını koparan, kanını içen en büyük hasmını dost zanneder. Cem’iyetin basiret gözü böyle körleşirse, iman kalesi tehlikededir. İşte benim ızdırabım, yegâne ızdırabım budur. Yoksa şahsımın maruz kaldığı zahmet ve meşakkatleri düşünmeğe bile vaktim yoktur. Keşke bunun bin misli meşakkate maruz kalsam da, iman kalesinin istikbali selâmette olsa!

-Yüzbinlerce imanlı talebeleriniz size âtî için ümid ve teselli vermiyor mu?

-Evet, büsbütün ümidsiz değilim…

Dünya, büyük bir manevî buhran geçiriyor. Manevî temelleri sarsılan garb cem’iyeti içinde doğan bir hastalık, bir veba, bir taun felâketi gittikçe yeryüzüne dağılıyor. Bu müdhiş sâri illete karşı, İslâm cem’iyeti ne gibi çarelerle karşı koyacak? Garbın çürümüş, kokmuş, tefessüh etmiş, bâtıl formülleriyle mi? Yoksa İslâm cem’iyetinin ter ü taze iman esaslarıyla mı? Büyük kafaları gaflet içinde görüyorum. İman kalesini, küfrün çürük direkleri tutamaz. Onun için, ben yalnız iman üzerine mesaîmi teksif etmiş bulunuyorum.

Netice olarak, birbirine benzeyen ağaçları yekdiğerinden ayıran meyveleridir. Yirmisekiz sene hapis hayatı çilesini çektikten ve seksen sene dopdolu bir ha­yat yaşadıktan sonra, bundan 30 sene evvel ebediyyete intikal eden Bedîüzzaman ağacının meyveleri ortadadır. Rahmetli Osman Yüksel’in tabiriyle “Şimdi Türkiye’de, her teşekkülün, vatanını seven her kesin, önünde hür­metle durması lâzım gelen bir kuvvet vardır: Said Nursi ve talebeleri“.

 

(Haşiye): Hattâ hadîs-i sahihle, âhirzamanda İsevîlerin hakikî dindarları ehl-i Kur’an ile ittifak edip, müşterek düşmanları olan zındıkaya karşı dayanacakları gibi; şu zamanda dahi ehl-i diyanet ve ehl-i hakikat, değil yalnız dindaşı, meslekdaşı, kardeşi olanlarla samimî ittifak etmek, belki Hristiyanların hakikî dindar ruhanîleri ile dahi, medar-ı ihtilaf noktaları muvakkaten medar-ı münakaşa ve niza’ etmeyerek müşterek düşmanları olan mütecaviz dinsizlere karşı ittifaka muhtaçtırlar

MUSTAFA KEMAL’İN BEDİÜZZAMAN’I YANINA ÇEKMEK İÇİN YAPTIĞI TEKLİFLER VE BEDİÜZZAMAN’IN REDDİ ÇOK ÖNEMLİDİR. “Bedîüzzaman, rivayetlerde gelen eşhas-ı âhirzamana ait haberlerin mühim bir kısmını ve Hürriyet’ten evvel İstanbul’da tevilini söylediği hadîslerin ihbar ettiği âhirzamanın dehşetli şahıslarının Âlem-i İslâm ve insaniyette zuhur ettiğini görür. Ve yine gelen rivayetlerden, onlara karşı çıkacak ve mukabele edecek olan Hizb’ül-Kur’an hakkında, “O zamana yetiştiğiniz zaman, siyaset canibiyle onlara galebe edilmez; ancak ma’nevî kılınç hükmünde i’caz-ı Kur’an’ın nurlarıyla mukabele edilebilir.” tavsiyesine müraatla, Ankara’da teşrik-i mesaî edemeyeceği için, kendisine tevdi’ edilmek istenen meb’usluk, Dâr-ül Hikmet-il İslâmiye gibi Diyânet’teki azalığı, hem vilayat-ı şarkıye vaiz-i umumîliği tekliflerini kabul etmez. Kendisini fikrinden vazgeçirmek için çalışan ve Ankara’dan ayrılmamasını rica için istasyona kadar gelen bir kısım meb’usların da arzularına uyamayacağını bildirerek Ankara’dan ayrılır, Van’a gider.” [1]

Mustafa Kemal’in vaadleri:

  • Bedîüzzaman’ın Medreset’üz-Zehrâ Projesine Destek Sözü.
  • Milletvekiliği Teklifi
  • Şeyh SünusîYerine Şark Vilâyetleri Umumî Vâizliği ve Bedîüzzaman’ın Afgan Sefiri Ahmed Hân İle Buluşması.
  • Diyânet İşleri Başkanlığında Tedkikat ve Telifat-ı İslâmiye Üyeliği.

BEDİÜZZAMAN MUSTAFA KEMAL’İN TEKLİFLERİNİ NEDEN KABUL ETMEDİ?

  • Mustafa Kemal’inTahripkâr Şahsiyetini Keşfetmiş ve Onunla Siyasetle Mücadele Edilemeyeceğini Anlamıştır.
  • Siyasetle Mücadele Yerine Kemalizmin Yapacağı Ma’nevî Tahribatı Tamire Çalışmıştır
  • Ankara’da Gizli Bir Zındıka Cereyânını Keşfetmesi ve Buna Karşı Kur’an’ın Hakikatlarını İlmen İspatı Tercih Etmesi. Açıkça ve gayet veciz bir ifade ile “Hey efendiler! Ben imanın cereyanındayım. Karşımda imânsızlık cereyanı var. Başka cereyanlarla alâkam yok” diye haykırmış ve hayatının sonuna kadar da aynı zındıka cereyanıyla uğraşmaya devam etmiştir.
  • Nur Talebeleri, Mustafa Kemal’e Verilen Atatürk Ünvanını Kabul Etmemektedir; Bedîüzzaman Mustafa Kemal İsmine de İtiraz Etmektedir

İşte bu sebeplerden dolayı, Bediüzzaman Mustafa Kemal ve Kemalizme karşıdır.  Mustafa Kemal’i sevmemek vatan hâinliği ise, ben de onu sevmeyenlerdenim.

Eğer Mustafa Kemal’e karşı olmak vatan hâinliği ise, İskilipli Atıf Efendi’yi, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’ı, Mustafa Sabri’yi, Zahid Kevserî’yi, Ali Haydar’ı ve benzeri büyük âlimleri vatan hâini kabul etmemiz gerekir ki, bundan daha büyük iftirâ olamaz.

[1]          Tarihçe-i Hayat, sh. 147-148.

Prof. Dr. Ahmed Akgündüz

Yarın: BEDİÜZZAMAN HAYATI BOYUNCA VATAN VE MİLLETİN YANINDA OLMUŞ; BÜTÜN TAHRİKLERE VE ZULÜMLERE RAĞMEN MÜSBET HAREKET ETMİŞTİR

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )