Nurdan Haber

Ömer Lekesiz’in Karın Ağrısı

) Buna tam olarak plan yapıp tuzak kuranların üstünde Allah’ın planı olduğu tuzak kuranların en hayırlısının Allah olduğu manasında bakmak gerekir. Tabii ki o dönemde böyle bir sayı mümkün değildir. Ancak Allah şaşırtmış ve çalışma yapanlar böyle bir tespitle ortaya çıkmışlardır. Bu durum tıpkı 1950’li yılların sonlarında bir gün Cumhuriyet gazetesinin “Türkiye’de 6 milyon Nurcu var” manşeti ile çıkmasına benzemektedir. Tabii gazetenin bunu yaparken hedefi hükümet erkânını korkutmak ve nurcular aleyhine harekete geçmelerini sağlamaktır. Ancak Üstad hazretleri de ziyarete gelenlere bunu hizmet namına kullanır. Bu gazeteyi ziyarete gelenlere gösterir ve “bak kardeşim Türkiye’de 6 milyon nur talebesi var ben demiyorum onlar söylüyor bunu” der. Böylece insanların nurlardan çekinmelerinin yersiz olduğunu vurgulamış olur.

(2)

Ömer Lekesiz’in Karın Ağrısı
03 Ağustos 2016 - 19:46

Ömer LEKESİZ’in İftirasının İç Yüzü

 

Ömer LEKESİZ, 2 Ağustos 2016 tarihli yazısında Üstad Bediüzzaman Said Nursi hakkında bir takım isnat ve iftiralarda bulunmuştur. Memleketimizin şu anda içinde bulunduğu hassas durum göz önüne alındığında bu iftiralara makul bir cevap vermek daha önemli hale gelmiştir. Bu sebeple şu noktaları ifade etmek mümkündür:

Öncelikle yazarın dediğinin yanında, bir de demek isteyip de diyemediğine bakmak gerekir. Risale-i Nur hizmetinin geldiği noktada hem Türkiye hem âlem-i İslam’da mâkes bulması sebebiyle yazar kendisine yönelecek tepkiden korkmuş ve düşüncelerini tam olarak söyleyememiştir. Bu noktada demek istediğini tam olarak açıkça yazmakta yarar vardır. Bu tam anlamıyla şudur: “Gördüğümüz ve kabul ettiğiniz gibi Fetullah Gülen bir Amerikan ajanıdır ancak buna şaşırmamak gerekir çünkü bunun peşinden gittiği Said Nursî de İngiliz ajanı idi.” Burada FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi ile milletimizde Fetullah Gülen’e karşı oluşan tepkinin Said Nursi’ye kanalize edilmek istendiği açıkça görülmektedir.

Gelelim bu fikrin tarihi kökenine, kim tarafından ne zaman ortaya atıldığına, nasıl taraftar topladığına ve yazarın yazıda bahsettiği Yaşar Kutluay’ın kim olduğu ve faaliyetlerine…

Bu işin kökeni elli yıldan eskiye dayanmaktadır. Üstad Bediüzzaman hazretlerinin sağlığında da bu tarz bir takım çabalar olmuş ise de Cenâb-ı Hakkın inayeti ve Üstad hazretlerinin zamanında doğru müdahalesi ile yeşermeden kökü kurutulmuştur. Risalelerin muhtelif yerlerinde bu konulara işaret edilmektedir. Ancak kısa bir yazının boyutlarını aşacağı için şimdilik o kapıyı açmıyoruz.

Üstad Hazretlerinin vefatından sonra malum 1960 ihtilali olur ve 27 Mayıs cuntası yönetimi ele alır. Bilindiği gibi bu cunta ve cuntacıların oluşturduğu Milli Birlik Komitesi görünür iktidardır, iktidarın asıl sahibi ise İsmet İnönü ve onun temsil ettiği malum Kemalist zihniyettir. Bu ortamda İsmet İnönü “Demokratları bir adaya topladık. Bir ada daha bulalım da Nurcuları da oraya toplayalım” der. Bunun üzerine bir yandan nurcuların toplanacağı ada tespitine uğraşılırken diğer yandan da nurcuların tesbiti çalışmalarına başlanır. İstihbarattan ilk istenen şey Nurcuların kim olduğu ve sayılarıdır. Çalışma sonunda İnönü’ye gelen bilgi Türkiye’de tam 4 milyon nurcu olduğu olur.(1) Bunun üzerine bu kadar çok insanı bir adaya toplamanın imkânsızlığı düşünülür ve ne yapılacağı istişare edilir. Yapılan görüşmeler sonrasında bu sayının büyük kısmının aktif nurcu olmadığı çoğunun sempatizan düzeyinde bulunduğu, bu insanların kendilerine nurculuğun gerçek yüzünün gösterilmesi ile dağılacakları konusunda anlaşılır bu amaçla üç aşamalı bir plan devreye sokulur.

Birinci aşama nurların mahkeme kararı ile yasaklanması ve okunmasının suç olduğunun ilanıdır. İkinci aşama sureti haktan görünerek nurculuğun İslami bir fikir ve akım olmadığının neşri ile Müslümanları Nur Talebelerinden soğutmaktır. Üçüncü aşama ise nurcular içine sızarak onlara mesleğimize münâfi ama her şeyden önce nur talebelerini toplum önünde küçük düşürecek, halkın nur talebelerinden nefret etmelerini sağlayacak hatalar yapmalarını sağlamaktır. Şimdi bu hedefler ile neler yapıldığını tek tek tezekkür edelim:

İlk olarak 1965 yılında Yargıtay 9. Ceza Dairesinden Nurculuğun, Türk Ceza Kanununun 163. maddesine göre suç olduğuna dair bir karar çıkartılır. Bu karar önemlidir. Çünkü Üstad hazretlerinin mahkemeleri de dâhil o zamana kadar tüm Nur davaları beratla neticelenmiştir. Her ne kadar Afyon mahkemesi 1949’da mahkûmiyet vermişse de bu karar Temyiz (Yargıtay) tarafından bozulmuş ve yenilenen mahkemede (2) beraat vermiştir. İşte ilk defa bu tarihte bu daire Nurların okunmasının suç olduğunu ilan eder. Bu iş için mahkeme yeniden dizayn edilmiş başkanlığına İsmet İnönü Cumhurbaşkanı iken onun başbakanı olan ve nurlarda da meclis kürsüsünde “din zehirdir” dediği geçen Şükrü Saraçoğlu’nun oğlu Rüştü Saraçoğlu getirilmiştir. Mahkeme üyeleri de Yassıada hâkimlerinden seçilmiş Yassıada da oynadıkları başarılı(!) role mükâfat olarak buraya atanan, bu kararın verilmesine uygun kişilerdir.

İkinci olarak Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasından bir kitap çıkarmak istemişlerdir. Kitabın adı “Tuhfetü’r-reddiye ala mezhebi Said-il Kürdiye’dir. Bu teşebbüs tam sağdan yaklaşma adımıdır. Kitapta Nurculuğun İslam’a aykırı sapık bir mezhep olduğu anlatılmaktadır. Bu kitabı yayınlamak için dönemin diyanet reisi Ömer Nasuhi Bilmeni, yardımcılarını ve azalarını ikna edemeyince kitap son Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi ismi ile neşir olunmuştur. Üstad hazretleri ile daha Dar’ül Hikmet-i İslamiye’den dost olan ve hizmetini takdir eden bu muhterem zatın böyle bir şeyi yazması tabii ki mümkün değildir. Zaten eser incelendiğinde hazretin yapmayacağı kadar açık Arapça imla hataları dahi vardır. Ancak tabii ki bu kitaba İslam âleminde olsun Türkiye’deki ilim ve diyanet camiasında olsun tanınan bilinen ve ismine saygı duyulan bir kişinin imzası gerekir ve Mustafa Sabri Efendi o sırada Mısır’da bulunduğundan bu kitaptan haberi olmayacağı için tekzip de edemeyecektir. Bu kitabın tanıtımı için bir takım organizasyonlar yapılır. Konferanslar verilir bazı adamlar bu kitaptaki bilgileri kullanarak Nurculuğun İslam dışı olduğunu, Said Nursî’nin de İngilizlere çalışan bir ajan olduğunu yayarlar. Bu ifadelerde Üstad İstanbul’un işgalinde İngilizlerle anlaşmış Anadolu’yu istilalarına zemin hazırlamak için hain faaliyetlerde bulunmuş bir kişidir. Bu zırvalar ve bunun gibi daha ifade etmeye hicap ettiğim başka türlü iftiralarla Üstad’ı tezyif ederek efkâr-ı ammede karalarlar. Bu iftira işlerinde kullanılan adamların biri de Yeni Şafak yazarı Ömer Lekesiz’in yazısında bahsettiği ve akıbeti ile ilgili araştırmanın yeniden yapılmasını istediği Yaşar Kutluay’dır. Bu adam türlü hezeyanlarını savurduktan, bu konuda bir takım yayınlar yaptıktan sonra bir gün yok edilir. Tabii ki bu da nur düşmanlarının eline malzeme olur. Güya nurcular foyalarını ortaya döken adamı öldürmüşlerdir. Tabii bu noktalar fazla müzakere edilmekten uzak olup butlanı zahirdir. Bu adamı kim kullanmışsa muhtemelen o odaklar kendisini ortadan kaldırmış ve bu sefer de ölüsü üzerinden Nur düşmanlığı yapmayı hedeflemiştir. Fakat görüldüğü gibi bu mikrop fikir sönmüş değil, kendince uygun zaman bulduğunda hortlatılmaya çalışılmıştır. Yazar da bu adamın takipçilerinden biridir. Ancak tabii ki zaman ve zemin müsait olmadığından halkımızda Üstad hazretlerine ve Nur talebelerine karşı büyük bir hüsn ü teveccüh olduğundan hezeyanları açıkça ifade edememektedir.

Nur talebelerine karşı hain planın üçüncü ayağı ise Nur talebelerinin içine sızarak onlara bir takım yanlışlar yaptırmaktır. Mesela Nurcuların Yaşar Kutluay’ı öldürmüş olmaları için silahlı olmaları gerekir. Nitekim bu dönemlerde bazıları dershanelere silah getirmeye başlamış memleketi kurtarmak için darbe yapılması gerektiğini, radyo evinin ele geçirilmesi ile darbe hareketinin başlayacağını söylemişlerdir. Onlara göre silahlı talimlere hemen başlanmalıdır. Zaten Üstad da medresesinde silahlı eğitim vermiştir. (Saptırmaya dikkat eder misiniz! Üstadımızın Van’da Birinci Cihan harbi öncesinde talebelerini harp belasına karşı eğitmesini nasıl serrişte etmeye çalışıyorlar.) Bu konu ile ilgili fazla ayrıntıya girmeyeceğim zaten bunların kim olduğu da izahtan varestedir. Bu hain teşebbüsler de Allah razı olsun Zübeyir Gündüzalp abinin meseleyi zamanında fark etmesi ve dirayetli duruşu sayesinde engellenmiştir. Bu tarz hareketleri haber alan Zübeyir abi hızla İstanbul’a gitmiş şiddetli ve hiddetli konuşmaları ile Nur talebelerini bu alçak tuzaklara düşmekten muhafaza etmiş bu tarz sapık fikirleri dershanelerde yaymak isteyen hainleri dershanelerden uzaklaştırmıştır.

ÖZETLEYECEK OLURSAK; İsmet İnönü’nün başını çektiği bir ekipçe hazırlanan Nur’u ve Nurcuları yok etme amaçlı bu hain plan o zaman Cenâb-ı Hakkın inayeti ile sebepler aleminde ise başta Zübeyir abi olmak üzere o zamanki nur talebelerinin başarılı müdafaası ile püskürtülmüştür. Zaten necip milletimiz Tuhfetü’r-reddiye gibi saçma kitaplara hiçbir zaman itibar etmemiştir. Ancak bu fikrin temsilcileri kurt dumanlı havayı sever misali havanın bulandığı şu günlerde yeniden ortaya çıkmış ve zihin bulandırmaya çalışmaktadırlar. Bugün belki Zübeyir abimiz hayatta değildir. Ancak;

Üstad manen hayattadır ve Nurlar bakidir. Bu hücumu bertaraf etmek için de başta Üstadımızın hayattaki varisi Hüsnü Bayram ağabey ve bugünün nur talebeleri tarafından gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Cenab-ı Allah Nurları dün olduğu gibi bugünde inşallah hıfz ve himaye edecektir.

Mehmet Ali / Ahmet Said TÜRKMENOĞLU

 

(1

Ömer LEKESİZ’in İftirasının İç Yüzü

 

Ömer LEKESİZ, 2 Ağustos 2016 tarihli yazısında Üstad Bediüzzaman Said Nursi hakkında bir takım isnat ve iftiralarda bulunmuştur. Memleketimizin şu anda içinde bulunduğu hassas durum göz önüne alındığında bu iftiralara makul bir cevap vermek daha önemli hale gelmiştir. Bu sebeple şu noktaları ifade etmek mümkündür:

Öncelikle yazarın dediğinin yanında, bir de demek isteyip de diyemediğine bakmak gerekir. Risale-i Nur hizmetinin geldiği noktada hem Türkiye hem âlem-i İslam’da mâkes bulması sebebiyle yazar kendisine yönelecek tepkiden korkmuş ve düşüncelerini tam olarak söyleyememiştir. Bu noktada demek istediğini tam olarak açıkça yazmakta yarar vardır. Bu tam anlamıyla şudur: “Gördüğümüz ve kabul ettiğiniz gibi Fetullah Gülen bir Amerikan ajanıdır ancak buna şaşırmamak gerekir çünkü bunun peşinden gittiği Said Nursî de İngiliz ajanı idi.” Burada FETÖ’nün 15 Temmuz darbe girişimi ile milletimizde Fetullah Gülen’e karşı oluşan tepkinin Said Nursi’ye kanalize edilmek istendiği açıkça görülmektedir.

Gelelim bu fikrin tarihi kökenine, kim tarafından ne zaman ortaya atıldığına, nasıl taraftar topladığına ve yazarın yazıda bahsettiği Yaşar Kutluay’ın kim olduğu ve faaliyetlerine…

Bu işin kökeni elli yıldan eskiye dayanmaktadır. Üstad Bediüzzaman hazretlerinin sağlığında da bu tarz bir takım çabalar olmuş ise de Cenâb-ı Hakkın inayeti ve Üstad hazretlerinin zamanında doğru müdahalesi ile yeşermeden kökü kurutulmuştur. Risalelerin muhtelif yerlerinde bu konulara işaret edilmektedir. Ancak kısa bir yazının boyutlarını aşacağı için şimdilik o kapıyı açmıyoruz.

Üstad Hazretlerinin vefatından sonra malum 1960 ihtilali olur ve 27 Mayıs cuntası yönetimi ele alır. Bilindiği gibi bu cunta ve cuntacıların oluşturduğu Milli Birlik Komitesi görünür iktidardır, iktidarın asıl sahibi ise İsmet İnönü ve onun temsil ettiği malum Kemalist zihniyettir. Bu ortamda İsmet İnönü “Demokratları bir adaya topladık. Bir ada daha bulalım da Nurcuları da oraya toplayalım” der. Bunun üzerine bir yandan nurcuların toplanacağı ada tespitine uğraşılırken diğer yandan da nurcuların tesbiti çalışmalarına başlanır. İstihbarattan ilk istenen şey Nurcuların kim olduğu ve sayılarıdır. Çalışma sonunda İnönü’ye gelen bilgi Türkiye’de tam 4 milyon nurcu olduğu olur.(1) Bunun üzerine bu kadar çok insanı bir adaya toplamanın imkânsızlığı düşünülür ve ne yapılacağı istişare edilir. Yapılan görüşmeler sonrasında bu sayının büyük kısmının aktif nurcu olmadığı çoğunun sempatizan düzeyinde bulunduğu, bu insanların kendilerine nurculuğun gerçek yüzünün gösterilmesi ile dağılacakları konusunda anlaşılır bu amaçla üç aşamalı bir plan devreye sokulur.

Birinci aşama nurların mahkeme kararı ile yasaklanması ve okunmasının suç olduğunun ilanıdır. İkinci aşama sureti haktan görünerek nurculuğun İslami bir fikir ve akım olmadığının neşri ile Müslümanları Nur Talebelerinden soğutmaktır. Üçüncü aşama ise nurcular içine sızarak onlara mesleğimize münâfi ama her şeyden önce nur talebelerini toplum önünde küçük düşürecek, halkın nur talebelerinden nefret etmelerini sağlayacak hatalar yapmalarını sağlamaktır. Şimdi bu hedefler ile neler yapıldığını tek tek tezekkür edelim:

İlk olarak 1965 yılında Yargıtay 9. Ceza Dairesinden Nurculuğun, Türk Ceza Kanununun 163. maddesine göre suç olduğuna dair bir karar çıkartılır. Bu karar önemlidir. Çünkü Üstad hazretlerinin mahkemeleri de dâhil o zamana kadar tüm Nur davaları beratla neticelenmiştir. Her ne kadar Afyon mahkemesi 1949’da mahkûmiyet vermişse de bu karar Temyiz (Yargıtay) tarafından bozulmuş ve yenilenen mahkemede (2) beraat vermiştir. İşte ilk defa bu tarihte bu daire Nurların okunmasının suç olduğunu ilan eder. Bu iş için mahkeme yeniden dizayn edilmiş başkanlığına İsmet İnönü Cumhurbaşkanı iken onun başbakanı olan ve nurlarda da meclis kürsüsünde “din zehirdir” dediği geçen Şükrü Saraçoğlu’nun oğlu Rüştü Saraçoğlu getirilmiştir. Mahkeme üyeleri de Yassıada hâkimlerinden seçilmiş Yassıada da oynadıkları başarılı(!) role mükâfat olarak buraya atanan, bu kararın verilmesine uygun kişilerdir.

İkinci olarak Diyanet İşleri Başkanlığı yayınları arasından bir kitap çıkarmak istemişlerdir. Kitabın adı “Tuhfetü’r-reddiye ala mezhebi Said-il Kürdiye’dir. Bu teşebbüs tam sağdan yaklaşma adımıdır. Kitapta Nurculuğun İslam’a aykırı sapık bir mezhep olduğu anlatılmaktadır. Bu kitabı yayınlamak için dönemin diyanet reisi Ömer Nasuhi Bilmeni, yardımcılarını ve azalarını ikna edemeyince kitap son Osmanlı Şeyhülislamı Mustafa Sabri Efendi ismi ile neşir olunmuştur. Üstad hazretleri ile daha Dar’ül Hikmet-i İslamiye’den dost olan ve hizmetini takdir eden bu muhterem zatın böyle bir şeyi yazması tabii ki mümkün değildir. Zaten eser incelendiğinde hazretin yapmayacağı kadar açık Arapça imla hataları dahi vardır. Ancak tabii ki bu kitaba İslam âleminde olsun Türkiye’deki ilim ve diyanet camiasında olsun tanınan bilinen ve ismine saygı duyulan bir kişinin imzası gerekir ve Mustafa Sabri Efendi o sırada Mısır’da bulunduğundan bu kitaptan haberi olmayacağı için tekzip de edemeyecektir. Bu kitabın tanıtımı için bir takım organizasyonlar yapılır. Konferanslar verilir bazı adamlar bu kitaptaki bilgileri kullanarak Nurculuğun İslam dışı olduğunu, Said Nursî’nin de İngilizlere çalışan bir ajan olduğunu yayarlar. Bu ifadelerde Üstad İstanbul’un işgalinde İngilizlerle anlaşmış Anadolu’yu istilalarına zemin hazırlamak için hain faaliyetlerde bulunmuş bir kişidir. Bu zırvalar ve bunun gibi daha ifade etmeye hicap ettiğim başka türlü iftiralarla Üstad’ı tezyif ederek efkâr-ı ammede karalarlar. Bu iftira işlerinde kullanılan adamların biri de Yeni Şafak yazarı Ömer Lekesiz’in yazısında bahsettiği ve akıbeti ile ilgili araştırmanın yeniden yapılmasını istediği Yaşar Kutluay’dır. Bu adam türlü hezeyanlarını savurduktan, bu konuda bir takım yayınlar yaptıktan sonra bir gün yok edilir. Tabii ki bu da nur düşmanlarının eline malzeme olur. Güya nurcular foyalarını ortaya döken adamı öldürmüşlerdir. Tabii bu noktalar fazla müzakere edilmekten uzak olup butlanı zahirdir. Bu adamı kim kullanmışsa muhtemelen o odaklar kendisini ortadan kaldırmış ve bu sefer de ölüsü üzerinden Nur düşmanlığı yapmayı hedeflemiştir. Fakat görüldüğü gibi bu mikrop fikir sönmüş değil, kendince uygun zaman bulduğunda hortlatılmaya çalışılmıştır. Yazar da bu adamın takipçilerinden biridir. Ancak tabii ki zaman ve zemin müsait olmadığından halkımızda Üstad hazretlerine ve Nur talebelerine karşı büyük bir hüsn ü teveccüh olduğundan hezeyanları açıkça ifade edememektedir.

Nur talebelerine karşı hain planın üçüncü ayağı ise Nur talebelerinin içine sızarak onlara bir takım yanlışlar yaptırmaktır. Mesela Nurcuların Yaşar Kutluay’ı öldürmüş olmaları için silahlı olmaları gerekir. Nitekim bu dönemlerde bazıları dershanelere silah getirmeye başlamış memleketi kurtarmak için darbe yapılması gerektiğini, radyo evinin ele geçirilmesi ile darbe hareketinin başlayacağını söylemişlerdir. Onlara göre silahlı talimlere hemen başlanmalıdır. Zaten Üstad da medresesinde silahlı eğitim vermiştir. (Saptırmaya dikkat eder misiniz! Üstadımızın Van’da Birinci Cihan harbi öncesinde talebelerini harp belasına karşı eğitmesini nasıl serrişte etmeye çalışıyorlar.) Bu konu ile ilgili fazla ayrıntıya girmeyeceğim zaten bunların kim olduğu da izahtan varestedir. Bu hain teşebbüsler de Allah razı olsun Zübeyir Gündüzalp abinin meseleyi zamanında fark etmesi ve dirayetli duruşu sayesinde engellenmiştir. Bu tarz hareketleri haber alan Zübeyir abi hızla İstanbul’a gitmiş şiddetli ve hiddetli konuşmaları ile Nur talebelerini bu alçak tuzaklara düşmekten muhafaza etmiş bu tarz sapık fikirleri dershanelerde yaymak isteyen hainleri dershanelerden uzaklaştırmıştır.

ÖZETLEYECEK OLURSAK; İsmet İnönü’nün başını çektiği bir ekipçe hazırlanan Nur’u ve Nurcuları yok etme amaçlı bu hain plan o zaman Cenâb-ı Hakkın inayeti ile sebepler aleminde ise başta Zübeyir abi olmak üzere o zamanki nur talebelerinin başarılı müdafaası ile püskürtülmüştür. Zaten necip milletimiz Tuhfetü’r-reddiye gibi saçma kitaplara hiçbir zaman itibar etmemiştir. Ancak bu fikrin temsilcileri kurt dumanlı havayı sever misali havanın bulandığı şu günlerde yeniden ortaya çıkmış ve zihin bulandırmaya çalışmaktadırlar. Bugün belki Zübeyir abimiz hayatta değildir. Ancak;

Üstad manen hayattadır ve Nurlar bakidir. Bu hücumu bertaraf etmek için de başta Üstadımızın hayattaki varisi Hüsnü Bayram ağabey ve bugünün nur talebeleri tarafından gerekli çalışmalar yapılmaktadır. Cenab-ı Allah Nurları dün olduğu gibi bugünde inşallah hıfz ve himaye edecektir.

Mehmet Ali / Ahmet Said TÜRKMENOĞLU

 

(1

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )