Nurdan Haber

Osmanlı Döneminin Önemli Kişileri-14

06 Mayıs 2018 - 0:50
Osmanlı Döneminin Önemli Kişileri-14

Osmanlı İmparatorluğu Döneminde Önemli Şahıslar Kimdir ? Alfabetik sıralama

 

Naima
Meşhur Türk tarihçisi ve Vakanüvisi Mustafa Naima, 1655’te Halep’te doğdu. Genç yaşta İstanbul’a gelerek 1682’de Sarayı Atik baltacılar Ocağı’na girdi. Divan-ı Humayun katibi oldu. Bu sırada Tarih incelemeleri yaptı. 1700 tarihinde, Amcazade Hüseyin Paşa’nın kendisine verdiği, Şarihülmenarzade Ahmed Efendi’nin tarih müsvettelerine dayanarak, Vakanüvis olarak kitabını yazmaya başladı. Edirne vakasından sonra Damad Hasan Paşa ve Damad Ali Paşa’ya yakınlaştı. 1716 yılında, Mora’da defter eminliği yaptığı sırada vefat etti.

“Doğu ve Batının haberlerinin özeti hakkında Hüseyn’in Bahçesi” adlı eserini 1574’te başlatıp, 1651’e kadar getiren Naima, olayların iç yüzünü aydınlatan, genellikle sade fakat nükteli ve değerli ayrıntıları kapsayan bu eseriyle, tarih ve aynı zamanda devrin sosyal hayatını tasvir etmişti.

Namık Kemal
Namık Kemal 1840 yılında, Tekirdağ’da doğdu. Babası Mustafa Asım Bey, Sultan İkinci Abdülhamid’in müneccimbaşıydı. Namık Kemal, büyükbabası Abdüllatif Paşa tarafından büyütüldü. Abdüllatif Paşa memur olduğu için Namık Kemal’de onunla birlikte Anadolu ve Rumeli’de bulundu. Bu yüzden sürekli ve tam bir öğrenim göremedi. Dedesinin Kars Kaymakamlığı sırasında, Şeyh Vaizzade Mehmed Hamid Efendi’den, tasavvuf ve edebiyat dersleri aldı. Abdüllatif Paşa’nın son görev yeri olan Sofya’da bir yandan Fransızca, Arapça ve Farsça dersleri alırken bir yandan da divan edebiyatı yolunda şiirler yazmaya başladı. Şair binbaşı Eşref Paşa kendisine Namık mahlasını verdi.

Namık Kemal, Niş Kadısı Mustafa Ragıb Efendi’nin kızı Nesime Hanım ile evlendi. Dedesinin 1856’da görevinden ayrılması üzerine İstanbul’a döndü. Burada Leskofçalı Galib, Yenişehirli Avni, Hersekli Arif Hikmet gibi şairlerin toplantılarına katılmaya başladı. Bab-ı Ali Tercüme odasına memur oldu. Encümeni Şura’ya girdi. Leskofçalı Galib’den şiir ve tasavvuf ile bazı toplumsal fikir ve davranışlar konusunda etkilendi. Şinasi ile tanışınca onun etkisinde kalarak, batı edebiyatına ve kültürüne yakın ilgi duydu. Şinasi’nin çıkardığı, Tasviri Efkar Gazetesi’nde yazmaya başladı. Şinasi’nin 1865 yılında Paris’e kaçması üzerine, gazetenin yayınını tek başına sürdürdü. Bu dönemde genellikle sosyal konularda yazdığı yazılarıyla dikkat çekti. Eğitim meselesi üzerinde durarak, kadınların da eğitim ve öğretimden yararlanmaları fikrini ileri sürdü.

İstibdat rejimi ile savaşmak üzere kurulan Yeni Osmanlılar Cemiyeti’ne girdi ve bir yandan da hükümetin tutumunu eleştiren yazılar yazmaya başladı. Hükümet, siyasetine aykırı düşen gazetelerin bu yolda yazı yazmalarını yasakladı ve bazı gazeteleri kapattı. Namık Kemal’de 1867 yılında Erzurum vali muavinliğine tayin edildi. Fakat hükümetle arası açılmış olan Mısır Valisi Mustafa Fazıl Paşa’nın çağrısı üzerine, arkadaşı Ziya Paşa ile Paris’e kaçtı. Bir süre sonra da Londra’ya geçti. Mustafa Fazıl Paşa İstanbul’a dönme izni alınca arkadaşlarına maaş bağladı ve Londra’da cemiyet adına bir dergi çıkarılması için sermaye bıraktı ve bu sermaye ile Ali Suavi’nin yönetiminde Muhbir gazetesi çıkarılmaya başlandı (31 Ağustos 1867). Namık Kemal ve Ziya Paşa, Ali Suavi ile anlaşamadılar. Namık Kemal, yine Londra’da Hürriyet gazetesini çıkarmaya başladı (28 Haziran 1868).

Namık Kemal Avrupa’da kaldığı yıllarda, Avrupa devletlerinin idare şekli, hukuki ve siyasi kurumları, iktisadi durumu gibi konularla yakından ilgilendi. Paris’te hukukçu Emile Accolas’dan, Londra’da Fanton adlı bir İngiliz’den hukuk dersleri aldı. Yeni Osmanlılar ile ilişkide bulunan tarihçi Leon Cahun ile dostluk kurdu. Ziya Paşa’nın Hidiv İsmail Paşa’yı tutması üzerine, Hürriyet gazetesinden ayrıldı (6 Eylül 1689). Fransız-Alman savaşı başladığı sırada zaptiye nazırı Hüsnü Paşa’nın çağrısı üzerine, 1870’te İstanbul’a döndü. Mahmud Nedim Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Avrupa’dan dönen, Nuri, Reşad ve Ebüzziya Tevfik Beylerle İbret gazetesini kiraladılar (1872). Gazete, Namık Kemal’in “Garaz Marazdır” adlı yazısı üzerine dört ay süre ile kapatıldı. Namık Kemal ise Gelibolu mutasarrıflığına gönderildi (9 Temmuz 1872). Dönüşünde aynı gazetede Bab-ı Ali’yi güç durumda bırakan yazılar yazması, gazetenin bir ay kapatılmasına sebep oldu. Gelibolu’da iken yazmaya başladığı “Vatan yahut Silistre” adlı oyunun, Gedikpaşa tiyatrosunda oynaması sırasında, halkı coşturması ve ikinci oynaşı sırasında meydana gelen olayların, İbret gazetesinde yayımlanması üzerine Bab-ı Ali, gazeteyi kapattı (5 Nisan 1873). Namık Kemal, Ebüzziya Tevfik, Nuri, Hakkı Beyler ve Ahmed Midhat tutuklandılar. Namık Kemal kalebentlikle Magosa’ya sürüldü. Sultan Beşinci Murad’ın tahta çıkışından sonra, ancak 1876 yılında İstanbul’a dönebildi ve Şurayı devlet üyesi oldu. Kanuni Esasi’yi hazırlamakla görevlendirilen kurulda çalıştı. 1877 Osmanlı-Rus savaşından sonra beş ay kadar tutuklu kaldı, daha sonra Midilli adasına sürüldü (1877) ve burada Midilli mutasarrıfı oldu (1879). Şikayet üzerine Rodos mutasarrıflığına gönderildi (1884). Bir süre sonra Sakız mutasarrıfı oldu (1887) ve burada öldü (1888). Mezarı Gelibolu’dadır.

Napolyon Bonapart
Napolyon Bonapart, 1769 yılında Korsika’nın Ajaccio şehrinde doğdu. Carlo Buanoparte ile Marie Letizia Ramolino’nun ikinci oğullarıdır. Öğrenimini Brienne’de bir okulda yaptı; sonra Paris’teki Askeri Akademiye yazıldı. 1785’te Valence’daki topçu alayına katıldı. 1794’te İtalya’daki topçu birliklerinin komutanlığına getirildi. Paris’teyken Jakoben çevrelerle ilişki kurmuş olduğu anlaşıldığından, La Vendee’ye gönderilmek istendi; bunu kabul etmeyince, görevinden alındı. Paris’e döndükten sonra, Konvansiyona karşı hareketi bastırmak için, Paul François Barras ile Lazare Carnot’un kuvvetlerine katıldı. Olaylar kısa zamanda gelişerek yeni bir anayasanın ve Direktuvarlığın doğmasına yol açtı.

Napolyon, 1795 Ekiminde Fransa’daki ordunun başına getirildi. 1796 Şubatında da İtalya’daki ordunun başkomutanı oldu. Bu arada General de Beauharnais’in dul karısı Josephine ile evlendi. 1796 Nisanında ilk İtalya seferinin yaptı. Bu sefer, Napolyon’un ününü yaydı. Stratejik ustalığın bir şaheseri sayılan İtalya seferi, büyük başarı ile sonuçlandı. İmzalanan Campo Formio Antlaşması ile Venedik Cumhuriyeti İtalya’ya bırakılıyor, karşılığında da Belçika ve İyon adaları alınıyordu. Bu önemli siyasi olayla devrim cumhuriyeti, Avrupa’nın en tutucu devleti olan Avusturya’ya gücünü göstermiş; Napolyon da İtalya’daki Fransız yönetimini kabul ettirmiş oluyordu.

Napolyon, Paris’e döndükten sonra, Direktuvarlık tarafından İngiltere’yi ele geçirmekle görevlendirildi. Direk İngiltere’ye saldıracağına, İngiliz etki alanının en can alacı noktasına saldırmayı uygun bulan Napolyon, Mısır seferine çıktı. Akdeniz’deki İngiliz donanmasını yenilgiye uğrattı, Malta’yı aldı. 1798 Temmuzu’nda da İskenderiye’ye girdi. Piramitler Savaşı’nda Memlükleri yendi. Ancak Horatio Nelson yönetimindeki İngiliz donanması, Fransız donanmasına saldırarak gemilerini batırdı. Nelson’un başarısı üzerine İngiltere, Osmanlı Devleti, Avusturya ve Rusya, Fransa’ya karşı birleştiler. Birleşik ordu, Rus generali Alexander Suvorov’un komutasında, Napolyon’un ele geçirdiği toprakları geri aldı. Napolyon, 1799 yılında Suriye’ye girdi. Akka’nın Cezzar Ahmed Paşa tarafından başarıyla savunulması ve ordusunda belirgin salgın hastalıklar yüzünden Mısır’a çekildi. Ordusunu burada bırakarak gemi ile Fransa’ya döndü. 9 Kasım 1799’daki hükümet darbesi, Fransa tarihinde yeni bir dönemin başlamasına sebep oldu. Birkaç hafta sonra, anayasada değişiklikler yapılarak yönetim üç konsülün eline bırakıldı. Napolyon “birinci konsül” olarak, Fransa’nın mutlak hakimi oldu. Bazı reformlar yapmaya çalıştı. Devletin dağıttığı kredileri belli bir düzene soktu; 1802 yılında Fransa Bankası’nı kurdu; idari alanda bazı reformlar gerçekleştirerek valilerin ve belediye başkanlarının siviller arasından seçilmelerini ve kendilerini seçen tek merkeze karşı sorumlu olmalarını sağladı; mahkemeleri ve emniyet örgütünü yeniden düzenledi.

Avusturya ve İngiltere orduları hala silahlarını bırakmamışlardı. Napolyon Bonapart, 1800 yılında tekrar İtalya’ya girdi ve Milano’yu aldı. Böylece Avusturya ordusunu ikiye bölmüş oluyordu. Birini kuşatma altında tutarken diğerine saldırdı. Bu saldırıları başarı ile sonuçlandırdı. Jean Victor Moreau’nun Hohenlinden’deki zaferi üzerine, Avusturya İmparatoru, İngiltere ile ittifakını bozmak ve 1801 Şubatında Luneville barış antlaşmasını imzalamak zorunda kaldı.

Napolyon kısa zamanda Fransa halkının sevgisini kazandı. Yabancı ülkelerdeki Fransızların, ülkelerine dönüp devletin modernleştirilmesinde kendisine yardımcı olmalarını sağladı. 1804’te yaptığı Code Napoleon (Napolyon Kanunları) halk tarafından da desteklendi. Napolyon, aynı yıl, Paris’teki Notre Dame katedralinde Papa Pius VII’nin eliyle taç giyerek İmparator oldu. Napolyon İmparatorluğu boyunca sayısız zaferler kazandı. Ancak Fransa içinde beliren bazı hoşnutsuzluklara, İngiliz donanmasının gücü, İspanya ve İtalya’da tahta geçirdiği akrabalarına halk tarafından duyulan kin ve nefrete, kendine bağladığı devletlerde beliren milliyetçilik akımları da eklenmişti.

Napolyon 1812 yılında Rusya’ya girdi. Ancak yiyecek sıkıntısı, asker kaçakları ve Rusya’nın dondurucu soğuğu gibi sebepler yüzünden, ordunun yönetimi Joachim Murat’ya bırakarak Paris’e döndü. Kendisine karşı düzenlenen hükümet darbesini bastırdıktan sonra yeni bir ordu kurdu. 1813 Ekiminde Leipzig’de yenik düştü. Düşman kuvvetleri 1814’te Paris kapılarına dayanınca görevinden ayrılmak zorunda kaldı. Elbe adasına sürgüne gönderildi.

Napolyon’dan sonra Fransa tahtına XVIII. Louis geçirildi. Viyana Kongresi’ne katılan bakanlar ve delegeler, 7 Mart 1815’te Napolyon’un kaçıp Paris’e dönmüş olduğunu, halk tarafından büyük sevgi ile karşılandığını öğrendiler. Hemen bir ordu toplayan Napolyon, Belçika’ya saldırdı. Kazandığı önemsiz birkaç zaferden sonra Wellington’un komutasındaki İngiliz ve Gebhard von Blücher komutasındaki Prusya kuvvetleri tarafından 18 Haziran 1815’te Waterloo’da büyük bir yenilgiye uğratıldı.

Napolyon, Paris’e dönünce ikinci kez tahttan indirildi. Amerika’ya kaçmak istedi, ancak bunu başaramayınca İngilizlere teslim oldu. İngilizler, onu Atlantik’teki St. Helena adasına götürdüler. Napolyon, son yıllarını bu küçük adada geçirdi ve anılarını yazdırdı. Napolyon 5 Mayıs 1821’de öldü, ancak cenazesi 1840 yılında Paris’e getirilebildi ve İnvalides’e gömüldü. Napolyon’un uşağı tarafından zehirlendiğini ileri sürenler vardır.

Askeri dehaya sahip bir komutan olan Napolyon, siyasi bakımdan da önemliydi. Burjuva ihtilalini kendi istediği doğrultuya yöneltmiş; ne eski rejime dönülmesine, ne de bir halk hükümetinin kurulmasına yol açmıştır. Waterloo yenilgisinden sonra, Paris halkını silahlandırmaya bu yüzden cesaret edememiştir. Halk, Napolyon için silaha sarılabilirdi ama Napolyon, bu hareketten bir halk hükümetinin doğabileceğini düşünmüştü. Orta sınıfın hakim olduğu merkezi bir hükümet biçiminin yaratıcısıydı. Napolyon’un anlayışına uygun olan bu hükümet biçimini daha sonraki yıllarda başka Avrupa devletleri de benimseyerek uyguladılar. Napolyon, milliyetçilik duygularına pek önem vermezdi; ama İtalya, Polonya, Almanya ve Balkanlarda farkında olmayarak milliyetçilik tohumlarının atılmasına sebep olmuştu.

Nedim
Nedim 1680 yılında İstanbul’da doğdu. Fatih Sultan Mehmed döneminde yaşayan eski bir aileden geldiği söylenir. Babası Mehmed Efendidir. Dedesi Musluhiddin Efendi, Sultan İbrahim devri kazaskerlerindendir. Nasıl bir öğrenim gördüğü kesinlikle bilinmiyor. Fakat bazı kaynakların bildirdiğine göre Şeyhülislam Ebezade Abdullah Efendi’nin başkanlık ettiği kurul önünde sınavdan geçerek, hariç müderrisliği payesini aldı. Bir süre sonra Mahmudpaşa mahkemesinde naiplikle görevlendirildi. Sadrazam Ali Paşa ve Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından korundu. Nevşehirli İbrahim Paşa, şiirlerini çok sevdiği Nedim’i muhasipliğe seçti. Daha sonra ise kütüphanesinde hafızı kütüb görevine getirdi. Bütün zevk ve eğlence meclislerinde sadrazamın ve bazı devlet büyüklerinin nedimi oldu. Ramazan aylarında, Sadrazam İbrahim Paşa huzurunda verilen tefsir derslerine katıldı. Sadrazam İbrahim Paşa aracılığı ile Sultan Üçüncü Ahmed’in bulunduğu toplantılara katılmaya başladı. Şiirleri Sultan Üçüncü Ahmed tarafından beğenildi. Bu arada Mollakırımı medresesi (1727), Sadiefendi medresesi (1728) ve aynı yıl Nişancipaşayıatik medresesi müderrisliklerine tayin edildi. Son görevi Sekbanalibey medresesi müderrisliğiydi (1730). İbrahim Paşa’nın giriştiği, doğu dillerinden tercümeler, çalışmasına katıldı. Müneccimbaşı Derviş Ahmed Dede’nin Sahaifü’l Ahbar (Haberlerin Sayfaları), Bedrüddin Avni’nin İkdü’l Cuman (İnci Dizisi) adlı eserlerini Türkçe’ye çeviren kurulda çalıştı.

İçki düşkünlüğü yüzünden irtiaş (titreme) hastalığı ve ileri vahime (korku) hastalığı çeken Nedim’in, Patrona Halil isyanı sırasında bir buhran geçirerek öldüğü ileri sürülür. Müstakimzade’nin, isyanda kaçarken Beşiktaş’daki evinin damından düşerek öldüğünü belirten ifadesi ispatlanmış değildir.

Şiirinde genellikle zevki ve aşkı işleyen Nedim, din ve tasavvufla pek ilgilenmedi. Padişah sadrazam ve diğer devlet büyüklerine kasideler sundu, çeşitli vesilelerle tarihler düşürdü. Aşk ve şarap kavramlarının sık sık geçtiği gazeller ve şarkılar yazdı.

Nef’i
Nef’i 1572 yılında Hasankale’de doğdu. Şirvanlı bir aileden gelen Mehmed Beyin oğlu Nef’i, medrese eğitimi gördü. Çağının edebiyat geleneğine uygun olarak İran ve Arap edebiyatını öğrendi. Özellikle Sadi ve Hafız gibi eski İran şairlerini inceledi. Sultan Birinci Ahmed zamanında İstanbul’a geldi. Kısa bir süre içinde edebiyat çevrelerinin ilgisini çekti. Özellikle Sultan Birinci Ahmed ve Sultan Dördüncü Murad tarafından tutuldu. İstanbul ve Edirne’de görevlerde bulundu. Bir ara Nef’i’nin Sihamı Kaza adlı yergilerini okuyan Sultan Dördüncü Murad’ın, Beşiktaş sarayı yakınlarında, yanına yıldırım düşmesi üzerine şair Edirne’ye sürüldü. Orada Muradiye mütevelliği ile görevlendirildi. Sonra bağışlanarak İstanbul’a çağrıldı. Cizye muhasebeciliği görevine getirildi. Bir süre sonra yerdiği Bayram Paşa tarafından, 1635’de boğdurularak denize atıldı. Divan edebiyatında kaside, gazel, rubai, kıta gibi değişik türlerde şiir yazan Nef’i’nin en çok kaside alanında başarılı olduğu söylenebilir.

Nene Hatun
93 harbi diye bilinen Osmanlı-Rus savaşında Erzurum’un Aziziye kasabasına giren Rusların katliam haberi üzerine herkes eline aldıklarıyla Aziziye Kasabasına koşar. Aralarında üç aylık çocuğunu öptükten sonra eline aldığı satırla yola koyulan yeni gelin Nene de vardır. Rusların bozguna uğradığı bu saldırıdan sonra kahramanlık sembolü haline gelir Nene gelin.

Nikolay I.
Rus Çarı Birinci Nikolay, 6 Temmuz 1796 tarihinde Leningrad yakınlarındaki Puşkin’de doğdu. Rus Çarı Pavel’in üçüncü oğlu olan Birinci Nikolay, büyük ağabeyi Birinci Alexander’in Aralık 1825’de ani ölümü üzerine tahta çıktı. 1832 yılında, 17.yy’dan beri yayınlanmış tüm yasaları içeren bir genel yasa yayınladı. Bu yasa, 1917 Ekim devrimine kadar yürürlükte kaldı. Birinci Nikolay’ın yönetimi sırasında Rusya dış dünyaya neredeyse kapandı ve baskıcı uygulamalar arttı. İç politikadaki bu baskıcı davranışlar, Birinci Nikolay zamanında, Rusya’nın dış politikasına da yansıdı. Kutsal ittifak politikasını sürdüren Birinci Nikolay, bu politikaya milliyetçi ve müdahaleci özellikler kattı.

Boğazların denetimini ele geçirerek Akdeniz’e inebilmek için, Osmanlı Devleti’nin zayıflamasında ve parçalanmasında büyük çıkarı olan Birinci Nikolay, Yunan bağımsızlık hareketini destekledi. 1828’de Osmanlı Devleti’ne savaş açan Rus Çarı Nikolay, 1829’da Edirne’yi ele geçirdi. Rusya, Eylül 1829’da imzalanan Edirne antlaşması ile bazı topraklar kazanmasının yanında ticaret gemilerini boğazlardan serbestçe geçirme hakkını elde etti. Aynı antlaşma ile Osmanlı Devleti, bağımsız bir Yunan Devleti’nin kurulmasını kabul ediyordu. Birinci Nikolay, Sultan İkinci Mahmud’un, 1830-31 yıllarında doğan Mısır sorunu nedeni ile kendisinden istediği yardımı kabul ederek, 1833’te Rus donanmasını İstanbul’a gönderdi. Temmuz 1833’te Rusya ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Hünkar İskelesi Antlaşması ile, Osmanlı Devleti, boğazları Rus gemileri dışında kalan tüm yabancı savaş gemilerine kapamayı kabul ederek Rusya’ya İngiltere karşısında önemli bir üstünlük kazandırdı. Ancak 1841’de imzalanan Londra Antlaşması ile boğazlar tüm savaş gemilerine kapatıldı. Rusya bu üstünlüğünü kaybetti. Birinci Nikolay’ın yayılmacı siyasetinin son örneği, 1853’te Osmanlı Devleti’nden Kudüs ve çevresindeki kutsal toprakların koruyuculuğunu kendisine devretmesini istemesi oldu. 2 Mart 1855’te ölen Birinci Nikolay’ın yerine oğlu İkinci Alexander geçti.

Alfabetik sırlama ile Osmanlıda önemli kişiler

A B C-Ç D E F G  H I-İ J
 K L M

 

Kaynak: Forum Gerçek

 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )