Nurdan Haber

Hayat Bir Faaliyettir

Hayat Bir Faaliyettir
31 Mayıs 2018 - 7:58

İMTİHAN YOLCULUĞUNDA GENÇLİK DURAĞI Ana başlığı ile tertip edilen ve DKM Akademi tarafından organize edilen Diyarbakır Gençlik Festivalinde Üniversiteli gençler de hazırladıkları bildirilerini Gençlik Panellerinde sundular. 11-13 Mayıs tarihleri arasında Diyarbakır’da icra edilen Büyük Gençlik Festivali çerçevesinde doğu ve güneydoğu anadoludan üniversiteli gençlerin panelde yaptıkları dört sunumdan her gün birisini sizlerle paylaşmaya çalışacağız. Sunum hazırlayıp panelde takdim eden gençlerin adları ve sunum konuları listesi:

  1. Kâinattan İnsana İnsandan Kâinata Faaliyet Serüveni. . . . .Talha Vural
  2. Faaliyet ve Esma-İ İlahi. . . . . . . . . . . . . .. . . . . . . . . . . . . . . . . İmran Irmak
  3. Faaliyet Hakikati. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Yusuf Mehdi Apak
  4. Hayat Bir Faaliyettir. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . Nurullah Bayır

Şimdi 4 numaralı Nurullah BAYIR ‘ın sunumunu paylaşıyoruz:

HAYAT BİR FAALİYETTİR

Bu önemli programımıza gelen siz değerli misafirlerimize tekrardan hoş geldiniz diyorum ve panelimizi dinleyeceğiniz için de teşekkür ederim. Benim konum kainatta ki bu hadsiz ve durmayan faaliyetin hayat-ı içtimaiyemiz de ve Risale-i Nur hizmetinde nasıl en iyi şekilde tezahür edeceğinden bahsedeceğim. Konumu dört başlık altında topladım;

  1. Faaliyetteki Lezzet
  2. Faaliyetsizlikte Istırap Vardır
  3. Nasıl Bir Sa’y Etmek
  4. Hizmet-İ Kur’aniye’de Say Etmek

FAALİYETTEKİ LEZZET

Kâinat hiç durmayan bir faaliyet ve hareket halindedir. Bu faaliyetlerin her biri de kendilerine verilen vazifelerini yerine getirirler. Cenâb-ı Hak kemal-i kereminden hizmetin mükâfatını hizmetin içinde derç etmiştir. Amelin ücretini nefs-i amel içine koymuştur. İnsan dışındaki varlıklar, akılları olmadığı ve akıbeti görmediği ve neticelerini düşünmedikleri halde vazifelerini iyi şekilde yapıyorlarken, akıl ve şuur sahibi olan insan, bunlardan ders almayıp faaliyette bulunmazsa ne kadar büyük bir zarar içinde olacağı anlaşılır. Vazifede bulunmak öyle lezzetli olur ki, tavuk tek sermayesi hayatı olduğu halde yavruları için başını ite kaptırır. Vazife bitince lezzet de gider; yavrusu büyüyen tavuğun yavrusunu dövüp elinden taneyi alması buna örnek verilebilir.

İnsanoğlunun ruhunda hadsiz istidatlar derç edilmiştir. İnsanın harekette bulunması ve faaliyetteki lezzeti alabilmesi ancak kendisine verilen istidatların farkına varmasıyla olacaktır. İnsan, gaye-i hayal olarak sadece dünyayı maksat edip asıl vazifesini unutsa, hususi dünyasını bu dünya ile sınırlamış olacak ve kendisine verilen hadsiz istidatlara bir sınırlama getirmiş olacaktır. Hem menfi bir faaliyette bulunması halinde istidatlar, insana ahirette davacı olurlar.  İnsanın buradaki vazifesi kendisine verilen hadsiz istidatları faaliyetle, say etmekle inkişaf ettirip kabiliyetlere dönüştürmesi ve bunları Allah yolunda kullanmasıdır. Nasıl ki çekirdek toprak altında emr-i İlahiyeyi dinleyip vazifesini yapıp meyvedar bir ağaç oluyorsa aynen onun gibi insan da kendisine verilen istidat çekirdeğini İslamiyet suyuyla, imanın ziyasıyla,  ubudiyet toprağı altında terbiye ederek manevi cihazatlarını hakiki gayeler için kullanmalıdır.

FAALİYETSİZLİKTE ISTIRAP VARDIR

Evet, bu koca kâinatta durmayıp vazifesini yapan her şey karşısında insanın tembel kalması kâr-ı akıl değildir. Tembellik yapan insanın hayatı bir nevi yok hükmündedir ve faaliyetsizlikten gelen sıkıntılar, insana asli vazifesini unutturduğu için, insan muvakkat eğlenceler ve sefahetlerle aklını tenvim edip uyutur. Böyle olunca da kendisine verilen ve her saati bir altın hükmünde olan sermaye-i ömrüne düşman kesilip, divanece, muvakkat, ibtal-i his nev’inden çarelerle bu ömrü boş yerlere harcar. Zamanın hızlı geçmesini ister, akşamın gelmediğinden şikâyet eder, fıtrata ve Sünnetullaha aykırı hareket ettiğinden dolayı elemli sıkıntı çeker. Üstad Hazretleri “En bedbaht, sıkıntılı, muzdarib, işsiz olan adamdır; zira ki atalet: Vücut içinde âdem, hayat içinde mevttir”[1] demiştir

Külli bir düstur olan “Rahat zahmette, zahmet rahattadır” sırrını kendine rehber eden insan ise durmayıp, say ederek bir dakikasını bile boşuna sarf etmeyip, akşamın gelmesini hiç istemez “aman bu işi de bitireyim” deyip nafakası ve huzuru için çalışır. Şekva yerine şükredip, sıkıntı yerine faaliyetten gelen lezzeti alır ve huzuru bulur.

Atalete Düşmemizin Sebepleri ve Bunlara Çözümler

Bediüzzaman Hazretleri münazarat adlı eserinde atalete niçin düştüğümüzü ve hastalıklara karşı reçeteleri yazmıştır. Hayat bir faaliyettir. Bu faaliyetin devam etmesi şevk gibi bir binekle olur. Himmetimiz /gayretimiz şevke binip dağdağalı dünya meydanına çıktığı vakit;

  1. En evvel karşısına şiddetli düşman olan yeise rast gelir. Hem o yeistir ki, yüksek ahlakları öldürmüş, toplumsal menfaati bırakıp menfaat-ı şahsiye ye nazarları hasrettirmiş, kuvve-i maneviyemizi kırmıştır. Nokta-i istinad olarak O düşmana karşı لاَ تَقْنَطُوا مِنْ رَحْمَةِ اللّٰهِ “Allah’ın rahmetinden ümidinizi Kesmeyin”[2]  kılıcı kullanılmalıdır.
  2. Sonra zahmetsiz olan ve Hakkın hizmetinin yerini almaya çalışan meylüt-tefevvük yani üstün gelme meyli istibdata başlar. Himmetin başına vurur, atından düşürttür. O düşmana كُونُوا لِلّٰهِ “Allah İçin Olunuz” hakikati ile mücadele edilmelidir.
  3. Sonra Hırs sebebiyle teenni ile hareket etmeyerek, tertibli eşyadaki, manevi basamakları atlamakla müşevveş eden aculiyet yani acelecilik karşımıza çıkar, himmetin ayağını kaydırır. O düşmana وَاصْبِرُوا وَ صَابِرُوا وَ رَابِطُوا  “Sabırlı Olun; Sabır Yarışında Düşmanlarınızı Geride Bırakın”[3] ayeti siper edilmelidir.
  4. Sonra fıtraten medeni ve ebna-yı cinsinin hukukunu muhafaza ve hakkını aramaya mükellef olan insan, emellerini dağıtan menfaat-i şahsiyeyi düşünme fikri önüne çıkar. Bu düşmana karşı da  خَيْرُ النَّاسِ اَنْفَعُهُمْ لِلنَّاسِ  “İnsanların En Hayırlısı, İnsanlara En Çok Faydalı Olandır hakikati ile mukabele etmeliyiz.
  5. Sonra başkalarının gevşekliklerine ve tembelliklerine bakarak bizim de gevşeklik göstermemiz gerektiğini dikte eden, görenek belası fırsat bulup hücum ederek himmetlerin bellerini kırar. Bizim de de عَلَى اللّٰهِ لاَ غَيْرِهِ فَلْيَتَوَكَّلِ الْمُتَوَكِّلُونَ “ Tevekkül Etmek İsteyenler,(Başkasına Değil) Sadece Allah’a Güvensinler”[4] hakikat kalesini, himmete sığınak yapmalıyız.
  6. Sonra acizlik ve nefsin itimadsızlığından kaynaklanan işi başkasına bırakmak olan, düşman-ı gaddar gelir. Himmetin elini tutup oturtur. Bu düşman elinin, himmetin eteğine bile yetişmemesi için de      لاَ يَضُرُّكُمْ مَنْ ضَلَّ اِذَا اهْتَدَيْتُمْ “Siz Doğru Yolda Oldukça, Sapıtmış Olanlar Size Zarar Veremez”[5] yüksek hakikati üzerine çıkılmalıdır.
  7. Sonra Allah’ın vazifesine müdahale etmeye sebep olan dinsiz düşman gelir; himmetin yüzünü tokatlar, gözünü kör eder. Bu dehşetli düşmana haddini bildirmesi içinاِسْتَقِمْ كَمَا اُمِرْتَ وَلاَ تَتَاَمَّرْ عَلَى سَيِّدِكَ “ Emr Olunduğun Gibi Dosdoğru Ol” “Efendine emirlik taslama” vazifeşinas hakikati    gönderilmelidir.
  8. Umum meşakkatın anası ve umum rezaletin yuvası olan meylür-rahat gelir. Himmeti kelepçeleyip zindan-ı sefalete atar. Bu düşmana karşı deلَيْسَ ِلْلاِنْسَانِ اِلاَّ مَا سَعَى  “İnsan İçin Ancak Çalıştığının Karşılığı Vardır”[6] yüksek hakikati bu celladın üzerine gönderilmelidir.

Evet, size meşakkatta büyük rahat var. Zira fıtratı müteheyyic olan insanın rahatı, yalnız sa’y ve cidaldedir.[7]

NASIL BİR SA’Y ETMEK?

Bediüzzaman Hazretleri vazife-i asliyemizin hayvan gibi çabalamak olmadığı; belki bir insan gibi, hayat-ı daime için say etmek olduğunu söylemiştir. Dünya hayatı için faaliyette bulunan insan ubudiyet dairesi için de hareket etmelidir. Rızkı taahhüt altına alınan insanın, derd-i maişeti bahane edip en lüzumlu görevi olan ubudiyeti terk etmesi büyük bir divanelik olacaktır. İbadetini aksatmakla buradaki bir kuruşa bedel ahiretteki yüz kuruşu kaybeder ve ubudiyet dairesi içinde faaliyet etmesi için verilmiş sermaye-i ömrü boşuna harcamış olur. Aynı zamanda ibadetler dışındaki günlük çalışmaların ibadet hükmüne geçebilmesi ancak güzel bir niyet ile olur ve sermaye-i ömür olan ahirete mal olur.

Evet, mühim vazifelerle bu dâr-ı imtihan olan dünyaya gönderilen insanın, yaratılış gayesi ubudiyet ile kulluk etmektir. İnsanı bu gayeden uzaklaştıran bitmek bilmeyen istek ve hayalleri vardır. Bu nedenle bunlar için ölene kadar çalışır, uğraşır. Hem insanın hakiki terakki ve yükselmesi kendisine verilen kalp, sır, ruh, akıl, hayal ve sair kuvvetlerin yüzlerini hayat-ı ebediyeye çevirecek bir faaliyet gösterip, verilen her istidatı kendisine layık hususi vazife-i ubudiyetiyle meşgul etmektir. Yoksa ehl-i dünyanın terakki zannettikleri dünyanın bütün inceliklerine girmek, zevklerin her türlüsünü tatmak terakki değil sukuttur. Ahirete faydası olmayan, dünya noktasındaki işlerde faaliyette bulunup yükselmek gerçek manada terakki değildir. Örneğin; akademik kariyer, belli bir dalda ihtisas rıza-yı İlahî için yapılmalı, yapılan yükselme Cenâb-ı Hakk’ın hizmeti yolunda sarf edilmelidir.

Hayat-ı içtimaiye de say ederken israf etmekten kaçınılmalıdır. Çünkü israf hırsı, hırs kanaatsizliği netice verir ve kanaatsizlik de çalışma şevkini öldürür. Nitekim mimsiz medeniyetin ihtiyacı birden yüze çıkarması, helal kazancın yetmemesine neden olmaktadır. Helal kazanca kanaat etmeyen insan faizi ortaya çıkarmıştır. Faiz ise çalışmayı, faaliyette bulunmayı bitirmiş, toplumda tabakalar arası dengesizliği ortaya çıkarmış ve toplumsal huzur bozulmuştur. İnsan israf, hırs ve faiz yerine azimle helal kazancı için faaliyette bulunup çalışmalıdır.

Evet, sahabeler dünyayı ahiretin mezrası olarak görmüş, dünyanın ahirete bakan yüzü olan esmaları görerek ve severek say etmişlerdir. Sahabeler dünyayı kesben değil kalben terk etmiştir.  Sahabeler yeri geldiğinde bazıları mallarının yarısını bazısı ise tamamını Allah yolunda harcamışlar ve kaldıkları yerden yine çalışmaya devam etmişlerdir.

HİZMET-İ KUR’ÂNİYE’DE SAY ETMEK

Hayatın gerçek manasını bulması için hizmet-i Kur’âniye’de faaliyet göstermek gerekir. Kur’an-ı Hakîm’in cadde-i kübrasında selametle ilerleten ve mü’minlerin ve beşeriyetin sadece dünyaların ı değil, ebedi saadetlerini de temine çalışan Risale-i Nur bu zamandaki hayat şartlarına, insanların ahval-i ruhiyelerine göre en selâmetli, en kısa ve umumî bir cadde-i Kur’andır.  Risale-i Nur yoluyla hizmet-i Kur’âniye’de bulunmak isteyenler, bazı şartları yerine getirmek zorundadır. Şu kısa tarîkın evradı: İttiba-ı sünnettir, feraizi işlemek, kebairi terketmektir. Ve bilhâssa namazı ta’dil-i erkân ile kılmak, namazın arkasındaki tesbihatı yapmaktır.[8]

Hizmet-i Kur’âniye’de çalışmanın iki büyük mühim neticesi vardır; Birincisi; İmanlı bir şekilde kabre girmektir. Hem imanla kabre girmek başımıza açılmış en büyük davadır ve tüm kuvvetimizle buna çalışmamız gerekiyor. İkincisi; Şirket-i maneviye sırrıyla tüm nur talebelerinin manevi kazançlarına hissedar olmaktır. Cemaat halinde hareket etmek, haberimiz dahi yokken tüm kardeşlerin dualarına, ibadetlerine ortak olmaktır. Bu kadar faydalara rağmen faaliyetsizlikle hizmette tembellik edip, kardeşlerinin yükünü ağırlaştırmak onların hukukuna bir tecavüz, hem hizmet-i Kur’âniyeye taarruz ve iman hakikatlerine hürmetsizlik etmiş oluruz. Risale-i Nur hizmetine çalışıldığı vakit hizmette tembellik etmek, şefkatli bir tokat yememize sebep olur. Çünkü hizmet-i Kur’âniye’de çalışmak ihlas ve ciddiyet ister.

Hem ehl-i dünyanın iştirak-i emval düsturu dünya malı noktasında bir birliktelikleri vardır. Aynen bizde emval-i uhreviye de ihlas sırrıyla iştirak etmemiz, sırr-ı uhuvvet ile yardımlaşmamız ve sırr-ı ittihat ile de iş birliği yapmamız gerekmektedir. Dinsizliğin o geçici saltanatı zamanın da nur talebeleri hiç durmamış Risalelerin neşrine azami önem vererek çalışmışlardır. Kendi aralarında Nur Postacılarını meydana getirerek en önemli vazifeyi hakkıyla yerine getirmişlerdir.

Risale-i Nur okumaları hizmet etmenin hakiki manasını bulması ve devamlı olması için çok önemlidir. Nitekim Risale-i Nur’dan aldığı dersle Zübeyir Ağabey hususi okumanın bu önemini şöyle ifade etmiştir: “10 sayfa okuyan kendini muhafaza eder, 15 sayfa okuyan şevke gelir, 20 sayfa okuyan hizmet eder.”

Hizmet-i Kur’âniye’de ehemmiyet verilmesi gereken bir diğer nokta da şudur: Hizmet-i Kur’âniyeyi hayatımızın odağına alıp, şevkimizi hiç kaybetmeden hizmetimize çalışmaktır. Hizmeti Kur’âniye’de verilen vazifeyi en iyi şekilde yapmalıyız. Birim derslerimizi hizmetimizin temel taşlarından biri olarak görüp, gelen kardeşlerimize en iyi şekilde hizmet vermeli, aynı zaman da hiçbir Nur talebesi yoktur ki sınıfının en çalışkanı olmasın düsturunu kendimize rehber edip, hizmetteki çalışmamız okul derslerine de yansımalıdır.

“Hunhar din düşmanlarının, dünyevî satvet ve şevketleri, Bedîüzzaman’ı kat’iyyen atalete düşürtememiştir. ‘Vazifem Kur’ana hizmettir. Galib etmek, mağlub etmek Cenab-ı Hakk’a aittir.’ diye iman ederek, bir an bile faaliyetten geri kalmamıştır. Evet Hazret-i Üstad, öyle bir himmet-i azîmeye mâliktir ki; ona icra edilen müthiş mezalim, bu himmetin mukabilinde tesirsiz kalmağa mahkûm olmuştur.”[9]

—————————————

[1] Sözler, s.730

[2] Zümer suresi 53

[3] Al-i imran suresi 200

[4] İbrahim suresi 12

[5] Maide suresi 105

[6] Necm suresi 39

[7] Münazarat, sn 97

[8] Sözler, sn 476

[9] Konferans, sn 35

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )