EMİN EFENDİ (BİTLİSLİ ŞEYH EMİN EFENDİ, ŞİRVANÎ)
Her sabah Müslüman Türkiye’mizin güneşi doğudan doğarak, ülkemizi ışık tufanına boğar. Yirminci yüzyılın başlarında ülkemize şerefler veren manevî güneşlerden birisi de Şeyh Emin Efendiydi. Bitlis hanedanından bir zat olan Emin Efendi, Seyyidler kafilesinden asrımızı aydınlatan bir bahtiyar sîma idi.
Şeyh Emin Efendi yüzyılımızın başlarında Sultan İkinci Abdülhamid Han’ın daveti üzerine İstanbul’a giderek, orada iki yıl kadar misafir olarak bulunmuştu. Bu misafirlik esnasında kendisine tahsis edilen Beşiktaş Akaretler’deki köşkte oturmuştu. Kendilerine Sultan Abdülhamid Han çok alaka ve hürmet göstermiş, Şeyhülislâm olarak İstanbul’da bulunmasını teklif etmişti. Fakat Şeyh Emin Efendi Sultan’ın bu teklifini kabul etmeyerek reddetmişti.
Torunlarının verdikleri bilgilerin ışığında, bu Bitlisli büyük alimin l822 – l906 yılları arasında ömür sürdüğünü yaklaşık olarak tesbit etmekteyiz.
Bir kervansaray mahiyetindeki evi ve dergâhı uzun yıllar etrafa Nakşi nurunu saçtı. Bu nur yuvası l908 yılında, kırk gün süren bir zelzele sonunda yer yer tahribat görmüştü. İkinci Sultan Abdülhamid Han, Musul’daki Çiflikat-ı Hümayunundan bu Nakşi dergâhının tamir masrafı olarak beş yüz altın göndertmişti.
İstanbul’dan dönerken Sivas’taki talebesi ve müridi Sivas Valisi Reşid Akif Paşa’ya uğrayarak misafiri olmuştu. Sivas’tan Diyarbakır’a faytonla dönmüştü. Oradan da Bitlis’e kadar hayvan sırtındaki kargirin üstünde gitmişti.
Şeyh Emin’in oğlu Derviş Efendi kırk yaşlarındayken l9l4 yılında vefat etmişti.
Derviş Efendi’nin oğlu M. Mustafa Şirvan ise l900 – l987 arasında ömür sürmüştü. Merhum Şirvan’la l970 yılında Karagümrük’teki evinde ziyaretlerimiz ve görüşmelerimiz olmuştu.
Bediüzzaman’ın ilk nefyinin sebebi
Bediüzzaman Said Nursî’nin Şeyh Emin Efendi ile münasebeti çocukluk yıllarında cereyan eder. Bu münasebet Tarihçe-i Hayat’ta (s. 37-38) şöyle anlatılır:
“Bu esnada on beş, on altı yaşlarında bulunuyordu. Lâkin kuvve-i bedeniyece pek çevik ve metindi. Said-ül-Meşhur lâkabıyla yâd ediliyordu. Siirt’de, kendisiyle mücadele etmek isteyen bütün arkadaşlarına karşı hazır bulunduğu ve aynı zamanda sorulacak bütün suallere cevap vereceğini, kimseye sual sormayacağını ilân etti. Sonra tekrar Bitlis’e geldi. Bitlis’te bir iki şeyh hanedanının, âlim ve talebelerin arasında geçimsizlik olduğunu işitir. Fesadı netice veren sözlerin, bilhassa gıybetin İslâmiyete yakışmadığını onlara ihtar edince, Molla Said’i, Şeyh Emin Efendiye şikâyet ederler. Şeyh Emin ise:
“Henüz çocuk olduğundan, kabil-i hitab değildir.” der.
“Bu söz Molla Said’e tebliğ edildiği anda, zaten bu gibi sözlere fıtraten tahammülsüz olduğundan Şeyh Emin Efendinin huzuruna çıkarak elini öper ve ‘Efendim, beni imtihan ediniz, kabil-i hitap olduğumu ispat etmek isterim’ der.
“Şeyh Emin Efendi, mütenevvi ilimlerden ve en müşkül meselelerden on altı sual tertip ederek sorar. Molla Said, suallerin umumuna cevap verdikten sonra, Kureyş Camiine gider, ahaliye va’z ve nasihat etmeye başlar. Bunun üzerine Bitlis ahalisinin bir kısmı Molla Said’e, bir kısmı da Şeyh Emin Efendiye yardım etmek isterler. Bundan dolayı Vali, büyük bir vukuata meydan vermemek için Bediüzzaman’ı nefyeder.”
(Necmettin Şahiner’in ‘Son Şahitler’ kitabının, birinci cildinden derlenmiştir…)