Nurdan Haber

Kalem bize ne ifade etmeli?

Kalem bize ne ifade etmeli?
09 Kasım 2016 - 14:15

Nurdanhaber – Köşe Yazıları

KALEM

Kalemin yerini tuşlar alalı çok oldu. Daha önceleri parmakların bir kaçı kalemi kavrarken, sonraları hepsi birden kendine göre hareketler yaparak aklın emirlerini yerine getiriyor. Taşı, toprağı çizecek derecede sert cisimlerden mamul, bugünki emsâlinden çok farklı âletlere de bu ismin verildiğini biliyoruz. Cinsine göre: parmakları kirleten, cızırtılar çıkaran, sayfaya mürekkep akıtıveren, ucunun açılması gereken, kâğıda takılıp harfleri yanlış yazmaya sebep olan kalemler vardı. Kimi kamıştan, kimi kuş tüyünden, kimi ağaç içine geçirilmiş grafitten; kimi kemik, tahta, naylon ve daha değişik maddelerden yapılmış ve gövdesine madeni uç takılmış, tekniğin son imkânlarıyla donatılmış çeşit çeşit kalemler…

Kalem, insanların hissiyatlarını kalıcı hâle getirmek için, ilâhi bir ilham neticesinde, insanoğluna ihsan edilmiş bir yüce âlettir. Bu yüzden, Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîmde “kalem” üzerine yemin etmekte ve ona bir kudsiyet vermektedir. Ama, her nimette olduğu gibi, kalem de zaman zaman kötüye kullanılmış; yaratılış gayesine uygun olmayan işlere âlet edilmiştir. Kalemin iyiye kullanılması nasıl çok güzel faydalar sağlamışsa, kötülükte kullanılması da bir o kadar kötülüğe kapı açmıştır.

İnsanların her türlü bilgiyi bir yerlere kaydederek saklamaları ve başkalarına aktarmaları kalem vasıtası ile mümkün olmuştur. Gerçi, hafızalardan hafızalara devrederek yüzyıllar boyu nesillere miras olarak nakledilen nice bilgiler olmuşsa da, bunların vakit vakit tahrife uğrayıp, aslından çok uzaklara savruldukları bir gerçektir. İlmin gerçek manada nakli, yazı ile – dolayısıyla kalem ile – tahakkuk etmiştir.

Kendi meşrebimiz açısından baktığımızda, Risale-i Nur’ların kalemler vasıtası ile bugünkü hâline ulaştığını görürüz. Muazzez Üstadımızın, bu muhalled eserleri verirken, yanında bulunan ve kalemi en güzel şekilde kullanan saff-ı evveldeki cennetmekân talebelerinin himmetine istinat ettiğini unutamayız. Hüsrev, Hafız Ali, Tâhirî.. gibi isimlerini sayamadığımız nice fedakâr talebe (rahmetullahi aleyhim ecmain); ihlâs, sadakat, sebat gibi fevkalâde hasletlerinin yanında “yazı”da gösterdikleri insanüstü gayretleri ile de temayüz etmişlerdir.

Hele, o günün teknik imkânlarına keyfi kanunlar sebebiyle ulaşmaları engellendiğinde, ellerine geçen teksir makinesine Hz. Üstad’ın verdiği isim çok manidardır: “Bin kalemli nurcu!” Günümüzde yaşayanlara belki hiçbir mana ifade etmeyen böyle bir âlet, o gün için çok kıymetlidir. Dikkatli yazılmış bir sayfa, az zaman içinde, tashihli bin sayfaya inkılâp ediyordu… Bu hız, hem sayıları sınırlı yazıcı ve düzelticilere çok zaman kazandırıyor, hem de bu eserlerin muhtaç ellere bir an evvel ulaşmasını sağlıyordu.

Son demlerinde, bütün eserlerin matbaalarda basıldığını gören Bedîüzzamân Saîd Nûrsî’nin sevincini anlamamız mümkün mü? Hayatının gayesi bildiği bu eserlerin neşrinin tamamlanması, manevi vazife-i hilkatini de tamamladığına bir işaretti. Hz. Üstad, çoğu zaman sorardı: “Vazifem bitmiş midir?” Evet, hakkınıza isabet edeni hakkıyla ifa ettiniz, Aziz Üstadım! Milyonlar buna şahit… Kalemler, kâğıtlar, formalar, kitaplar buna şahit… Bugün, âlem-i nurun bir menzili olan radyolar, televizyonlar, internetler buna şahit… Size ve o sadık talebelerinize Risale-i Nurların yazılan ve okunan harfleri adedince rahmetler insin! Sizler vasıtasıyla Cenab-ı Hakk’ı, Rahmeten-lil âlemin olan Hz. Resulullah’ı, Kur’ân-ı Hakîm’i tanıyan ve hidayet yolunu bulan; kıyamete kadar gelecek bütün muakkiplerinize de Allahu Teâlâ, afv ve merhametiyle muamele buyursun!

Kalem, üzerine çokça yazılar yazılmış, şiirler tanzim edilmiş bir âlet… Şu, aşağıya aldığım, klasik şiirimize uygun ve aruz vezniyle nazm edilmiş, gazel tarzı manzumenin aslı Dr. Câhid Öney’e, beyitler arasına sıkıştırılan mısra’lar da bendenize ait.

 

 

Nây anlatdı ve hıfzeyledi ma’nâyı kalem;

Çünki, görmüştü o ilk ta’lim-i esmâyı kalem.

Biri kalbin, biri aklın dilidir, kökleri bir;

Hakkıdır, kardeşi bilmişse eğer nâyı kalem!

 

Levh-i mahfûza tekaddüm ne büyük şey, yâ Rabb!

Ne şereflendi görüp neş’e-i ûlâyı kalem!

Etme mürted, onu şeytâna uyup sen; çünki

İbtidâ secde edip yazdı elif – bâ’yı kalem!

 

Oku!” emreyledi, öğretti kalem tutmasını;

Vererek kàbiliyetler sana Mevlâ-yı kalem.

İlmi nakletmeğe bir vâsıta kılmış beşere;

Rabbimin, âleme bir lûtfudur i’lâ-yı kalem!

 

Muktedîr elde coşar.. bil ki suhûf olsa semâ,

Getirir, nokta eder orda Süreyyâ’yı kalem.

Vasfeder Hâlik’ı; evsâf-ı İlâhî bitmez,

Tüketir, olsa mürekkeb yedi deryâyı kalem!

 

Eylesin nâmını hep medh ü senâ İslâmın;

Emre uy, fethediversin koca dünyâyı kalem.

Zülfekàr asr-ı saâdetde nasıl yapdı; bugün

Yıldırımlar gibi çarpsın bütün a’dâyı kalem!

 

Pek günâh âlet edinmek onu şahsî çıkara;

Bil, şikâyet edecek Hakk’a bu da’vâyı kalem.

Amelin cinsine uygun olur elbet de cezâ;

Yapma yâ Rabb, aman, kimseyi rüsvâ-yı kalem!

 

Dedi Câhid: “Kalemin kudreti Hâlik’dandır.”

Ede tasdîk bunu Ekrem, çeke tuğrâyı kalem.

Şühedâ kan, ulemâ bunda mürekkeb akıtır,

Et cihâdında sebât; va’d eder ukbâyı kalem!

Nurdanhaber – Köşe Yazıları

KALEM

Kalemin yerini tuşlar alalı çok oldu. Daha önceleri parmakların bir kaçı kalemi kavrarken, sonraları hepsi birden kendine göre hareketler yaparak aklın emirlerini yerine getiriyor. Taşı, toprağı çizecek derecede sert cisimlerden mamul, bugünki emsâlinden çok farklı âletlere de bu ismin verildiğini biliyoruz. Cinsine göre: parmakları kirleten, cızırtılar çıkaran, sayfaya mürekkep akıtıveren, ucunun açılması gereken, kâğıda takılıp harfleri yanlış yazmaya sebep olan kalemler vardı. Kimi kamıştan, kimi kuş tüyünden, kimi ağaç içine geçirilmiş grafitten; kimi kemik, tahta, naylon ve daha değişik maddelerden yapılmış ve gövdesine madeni uç takılmış, tekniğin son imkânlarıyla donatılmış çeşit çeşit kalemler…

Kalem, insanların hissiyatlarını kalıcı hâle getirmek için, ilâhi bir ilham neticesinde, insanoğluna ihsan edilmiş bir yüce âlettir. Bu yüzden, Cenab-ı Hak, Kur’ân-ı Kerîmde “kalem” üzerine yemin etmekte ve ona bir kudsiyet vermektedir. Ama, her nimette olduğu gibi, kalem de zaman zaman kötüye kullanılmış; yaratılış gayesine uygun olmayan işlere âlet edilmiştir. Kalemin iyiye kullanılması nasıl çok güzel faydalar sağlamışsa, kötülükte kullanılması da bir o kadar kötülüğe kapı açmıştır.

İnsanların her türlü bilgiyi bir yerlere kaydederek saklamaları ve başkalarına aktarmaları kalem vasıtası ile mümkün olmuştur. Gerçi, hafızalardan hafızalara devrederek yüzyıllar boyu nesillere miras olarak nakledilen nice bilgiler olmuşsa da, bunların vakit vakit tahrife uğrayıp, aslından çok uzaklara savruldukları bir gerçektir. İlmin gerçek manada nakli, yazı ile – dolayısıyla kalem ile – tahakkuk etmiştir.

Kendi meşrebimiz açısından baktığımızda, Risale-i Nur’ların kalemler vasıtası ile bugünkü hâline ulaştığını görürüz. Muazzez Üstadımızın, bu muhalled eserleri verirken, yanında bulunan ve kalemi en güzel şekilde kullanan saff-ı evveldeki cennetmekân talebelerinin himmetine istinat ettiğini unutamayız. Hüsrev, Hafız Ali, Tâhirî.. gibi isimlerini sayamadığımız nice fedakâr talebe (rahmetullahi aleyhim ecmain); ihlâs, sadakat, sebat gibi fevkalâde hasletlerinin yanında “yazı”da gösterdikleri insanüstü gayretleri ile de temayüz etmişlerdir.

Hele, o günün teknik imkânlarına keyfi kanunlar sebebiyle ulaşmaları engellendiğinde, ellerine geçen teksir makinesine Hz. Üstad’ın verdiği isim çok manidardır: “Bin kalemli nurcu!” Günümüzde yaşayanlara belki hiçbir mana ifade etmeyen böyle bir âlet, o gün için çok kıymetlidir. Dikkatli yazılmış bir sayfa, az zaman içinde, tashihli bin sayfaya inkılâp ediyordu… Bu hız, hem sayıları sınırlı yazıcı ve düzelticilere çok zaman kazandırıyor, hem de bu eserlerin muhtaç ellere bir an evvel ulaşmasını sağlıyordu.

Son demlerinde, bütün eserlerin matbaalarda basıldığını gören Bedîüzzamân Saîd Nûrsî’nin sevincini anlamamız mümkün mü? Hayatının gayesi bildiği bu eserlerin neşrinin tamamlanması, manevi vazife-i hilkatini de tamamladığına bir işaretti. Hz. Üstad, çoğu zaman sorardı: “Vazifem bitmiş midir?” Evet, hakkınıza isabet edeni hakkıyla ifa ettiniz, Aziz Üstadım! Milyonlar buna şahit… Kalemler, kâğıtlar, formalar, kitaplar buna şahit… Bugün, âlem-i nurun bir menzili olan radyolar, televizyonlar, internetler buna şahit… Size ve o sadık talebelerinize Risale-i Nurların yazılan ve okunan harfleri adedince rahmetler insin! Sizler vasıtasıyla Cenab-ı Hakk’ı, Rahmeten-lil âlemin olan Hz. Resulullah’ı, Kur’ân-ı Hakîm’i tanıyan ve hidayet yolunu bulan; kıyamete kadar gelecek bütün muakkiplerinize de Allahu Teâlâ, afv ve merhametiyle muamele buyursun!

Kalem, üzerine çokça yazılar yazılmış, şiirler tanzim edilmiş bir âlet… Şu, aşağıya aldığım, klasik şiirimize uygun ve aruz vezniyle nazm edilmiş, gazel tarzı manzumenin aslı Dr. Câhid Öney’e, beyitler arasına sıkıştırılan mısra’lar da bendenize ait.

 

 

Nây anlatdı ve hıfzeyledi ma’nâyı kalem;

Çünki, görmüştü o ilk ta’lim-i esmâyı kalem.

Biri kalbin, biri aklın dilidir, kökleri bir;

Hakkıdır, kardeşi bilmişse eğer nâyı kalem!

 

Levh-i mahfûza tekaddüm ne büyük şey, yâ Rabb!

Ne şereflendi görüp neş’e-i ûlâyı kalem!

Etme mürted, onu şeytâna uyup sen; çünki

İbtidâ secde edip yazdı elif – bâ’yı kalem!

 

Oku!” emreyledi, öğretti kalem tutmasını;

Vererek kàbiliyetler sana Mevlâ-yı kalem.

İlmi nakletmeğe bir vâsıta kılmış beşere;

Rabbimin, âleme bir lûtfudur i’lâ-yı kalem!

 

Muktedîr elde coşar.. bil ki suhûf olsa semâ,

Getirir, nokta eder orda Süreyyâ’yı kalem.

Vasfeder Hâlik’ı; evsâf-ı İlâhî bitmez,

Tüketir, olsa mürekkeb yedi deryâyı kalem!

 

Eylesin nâmını hep medh ü senâ İslâmın;

Emre uy, fethediversin koca dünyâyı kalem.

Zülfekàr asr-ı saâdetde nasıl yapdı; bugün

Yıldırımlar gibi çarpsın bütün a’dâyı kalem!

 

Pek günâh âlet edinmek onu şahsî çıkara;

Bil, şikâyet edecek Hakk’a bu da’vâyı kalem.

Amelin cinsine uygun olur elbet de cezâ;

Yapma yâ Rabb, aman, kimseyi rüsvâ-yı kalem!

 

Dedi Câhid: “Kalemin kudreti Hâlik’dandır.”

Ede tasdîk bunu Ekrem, çeke tuğrâyı kalem.

Şühedâ kan, ulemâ bunda mürekkeb akıtır,

Et cihâdında sebât; va’d eder ukbâyı kalem!

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )