Nurdan Haber

“Bir Fedai Arıyorum”

“Bir Fedai Arıyorum”
11 Ağustos 2018 - 8:33
Risale-i Nurların yasaklı olduğu dönemle ilgili ilginç hatıralar ortaya çıkmaya devam ediyor. Said Nursi’nin talebelerinden Abdülkâfi Talu’nun 1952’de yaşadığı ilginç olay:

Yazarımız Ömer Özcan’ın Ağabeyler Anlatıyor serisinin beşinci kitabında Risale-i Nur talebelerinin ağzından aktarılan hatıralarda oldukça ilginç anekdotlar var.

İşte Bediüzzaman Said Nursi’nin yakınındaki talebelerinden Abdülkâfi Talu’nun kitapta aktardığı ilginç hatırası:

ASKERÎ ARAÇLARLA RİSALE-İ NUR SEVKIYATI

Sene 1952. Bir gün Yenikapı’da Ekrem amcanın (Yavuztürk) evine Pilot Ali Demirel Ağabey geldi ve “Bir fedai arıyorum” dedi. “Ben varım! Ne yapılacak ağabey?” dedim. “Bir tayyare kalkıyor Erzincan’a. Erzincan’dan da Malatya’ya gidecek. Uçağın pilotu da Nur talebesi… Biraz kitap gönderelim Erzincan’a, Malatya’ya ve Diyarbakır’daki Mehmet Kayalara” dedi. Ali Ağabey, pilot arkadaşıyla önceden konuşmuş.

Geceleyin bana bir astsubay kimliği ayarladılar. Bunu da çok ilginç bir yöntemle yaptılar. Bir yumurta haşlayıp henüz sıcakken mührün üzerinden geçirince arkadan kâğıtta izi çıktı. Sözde ben Üstçavuş olmuştum. Birisinin kimliğinden kopya yapıldı. Yani ne olur ne olmaz, şayet birisi sorarsa göstermek için bir kimlik bulunsun diye yapıldı bu iş. Çünkü oralara sadece resmî adamlar gidebiliyordu.

Üç çuval Risale-i Nur kitabını üç arkadaşla götürdük askeriyeye. Ali Ağabey (Demirel) bizi karşıladı ve içeri aldı. Gidecek kargo uçağına koyduk kitapları. Ben de kitapların yanına, kargo bölümüne oturdum. Ben o güne kadar hiç uçağa binmemiştim. Ali Ağabey bana dedi ki, “Bak burada delik var. Hafif çıkart, fazla çıkarırsan parmağın kırılır burada. Burnunu daya hava alırsın bu delikten” dedi.

Burada beş-on subay daha vardı. Uçakla gitmek isteyenler böyle idare ediliyormuş. Tabii çoğu elinde en fazla bir çantayla gelmişti. Bir tek benim çuvallarım vardı. Beş kitabı bir paket olarak yapmıştık.

Tayyare kalktı ve bir süre sonra Erzincan’a indik. Bir adres vermişti Aytimur Ağabey bana. On-on beş kitap bırakacaktım. Bir faytona bindim ve adresi buldum. Adam huylandı bizden. Kitapları almak istemedi. “Yahu kardeşim yapma, etme! Biz bunu askerî yerden çıkardık. Yakalanırız sonra!” Adamı ikna edemedim. “Senin yanlışın var” dedi ve almadı kitapları. Tabii o zaman yakalansa, başı ciddi derde girecek. Korkuyor haliyle. Geri döndük… Kendi özel aracımızmış gibi tekrar yerleştirdik kitapları. Allah’tan kimse de sormadı. Ama işin daha heyecanlı kısmı sonra başladı:

Tayyare tekrar kalktı ve Malatya’ya indik. Tayyareden indiğimizde vakit akşam namazına yakındı. Herkes çantasını alıp şıp diye gitti. Benim üç çuvalım vardı. Üstelik beşli paketler epeyce kalın oluyordu. Yalnız başına bunları taşımam kolay değildi. Birini sağ, diğerini sol koltuğumun altına aldım. Birer tane de kırnaplarından tutup ellerime aldım. Robot gibi yürümeye başladım. Merdivenden inerken bir binbaşı, bir de asker selam verdi bana. Ben ne yapayım artık, ellerim dolu olduğu için başımı öne doğru eğip selamlarını aldım.

İçimden, “Bunu başarmama yardım et Allah’ım! Yoksa foyam meydana çıkacak” diye dua ediyorum. Merdiven çok dik, çabuk çabuk inemiyorum. Binbaşı halime baktı ve askere işaret ederek bana yardım etmesini istedi. Asker benim ellerimdeki Risale-i Nur paketlerini aldı. Tabii daha var içeride. Asker gidince hemen geri dönüp taşımaya devam ettim. Birkaç sefer daha yaparak kitapların hepsini taşıdım cipe.

İstanbul’un ilk Risale-i Nur talebelerinden Galip Gigin, Abdülkafi Talu, Üzeyir Şenler ve Servet Armağan

Üzerimde resmî kıyafetler yoktu. Yaptığımız kimlik yanımdaydı; fakat birisi bana askeri bir şey, hatta binayı sorsa, takılır kalırdım. Bilmiyordum. “Himmet et Üstadım! Şu işi göreyim de ne olursam olayım” diye Allah’a dua ediyorum hep.

Bindik cipe, garnizona gidiyoruz artık. Cip benim paketlerimle doldu tabii. O günkü nöbetçi bölük komutanı Binbaşı, “Hoş geldin kardeşim! Seni Allah gönderdi. Bu gece benim misafirimsin” demez mi? Adamı tanımıyordum. Ama yalnız kaldığı için arkadaş arıyordu herhalde. İçimden “Eyvah!” dedim. Ben askerlikle ilgili bir şey bilmiyorum ki! Beni iyi karşılaması hoşuma gitti. Ama ya foyam meydana çıkarsa? Ben artık bildiğim bütün imdat dualarını vird edindim.

Adamcağız çay kahve söyledi. Bir-iki saat öyle geçti. Bana askerî bir şey açsa bilemeyeceğim için çok korkuyordum. Kitaplar da orada duruyordu. Adam bana paketlerde ne olduğuyla yahut da rütbemle, eğitimimle alakalı bir şey de sormuyordu. Hep havadan sudan konuşuyordu. Bir fırsatını bulsam, hemen kaçacaktım. Adamın yüzünü güleç bulduğumda, “Komutanım bana müsaade et. Ben gideyim artık” diyordum. “Yok! Yahu misafirimsin dedim ya! Beraber yer içeriz sabaha kadar” diyor, bırakmıyordu. Ama ben birkaç sefer böyle ısrar edince bir asker çağırdı ve bana yardım etmesini söyledi. Risale-i Nur paketlerini cipe taşıdık. “Nereye gideceğiz?” diye sordu asker. “Ben buraya daha yeni geliyorum. Buraları bilmiyorum. Bir caminin yanında bulunan bir otele götür beni” dedim. O kadar çok sevinmiştim ki! O kumandandan kurtulmuştum ya… O sevinçle, sonradan bir miktar harçlık verdim askere.

Bu sefer beni başka bir düşünce aldı. “Ben şimdi Diyarbakır’a gidince Mehmet Kayalar’ı nasıl bulacağım?” Allah bana yardım etti. Yardımıma birini gönderdi. O da Nur talebesiymiş. O zaman Kayalar Ağabey’in giydiği sarık gibi görünen takkeler vardı. O takkeden giyen birini gördüğümüzde onun Nur talebesi olduğunu anlayabiliyorduk. Onunla Malatya’dan trene binip Diyarbakır’a gittik ve kitapları Kayalar Ağabey’e teslim ettik.

 

ESERLE İLGİLİ TANITIM METNİ

Bediüzzaman Said Nursî çilelerle dolu hayat yaşadı. En büyük gayesi, çevresinde toplanan Nur pervanelerini iman nurunun aydınlığına ulaştırmaktı. Bu gaye ve gayret Nur’un ilk halkalarında da kendisini gösterdi. Risale-i Nur’daki hakikatleri onlar da etraflarına yaymak için var güçleriyle çalıştılar.

İman ve Kur’an kahramanı olmaya liyakat kazandılar. Ağabeyler Anlatıyor serisi, bu mümtaz hizmet ve dava erlerinin doğrudan birinci ağızdan hatırlarını aktarmaya devam ediyor. Ayrıca bu seri, yakın tarihimize ayna tuttuğu gibi, gelecek nesillere bir miras ve belge olma özelliğine sahip.

Uzun ve yorucu çalışmaların neticesinde tespit edilen hatıralar tamamen orijinal, teyitli ve tasdiklidir. Tamamına yakını geniş kitleler tarafından daha önce ya duyulmamış veya hiç neşredilmemiş bilgi ve belgeleri ihtiva ediyor. İşte bize ve gelecek nesillere Nur’un ilk kahramanları ve onların dilinden Nur’lu hatıralar.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )