MEHMED AVŞAR
l877’de Isparta’nın Sav köyünde dünyaya gelen Hacı Hafız Mehmed Avşar, l5 Ocka l947’de vefat etmiştir. Kastamonu ve Emirdağ mektuplarında kendisinden söz edilmektedir.
Hacı Hafız Efendi, Üstad Bediüzzaman’ın Barla’ya mecburi ikametini işitince oğlunu Barla’ya gönderir. Selâm ve hürmetlerini, ellerinden öptüğünü ve kendisine dua etmesi isteğini arzettirir.
Üstadımız, oğluna hitaben der ki.
“Baban askerlik yapmadığı için bilmez. Askerlikte karavanayı uzatmayınca yemek vermezler. O da bize seher vaktinde dua etsin, biz de ona dua ederiz.”
Selamın cevabı gelince, hakikaten askerlik yapmayan bu zat bütün gücüyle Nurları yazmaya ve neşre başlar. Bu zatın Sav köyünde Risale-i Nurlara sahip çıkması, köyde kadın-erkek, çoluk-çocuk herkesin Risale-i Nur’la meşgul olmasına vesile olmuştur.
Sav Camiinin mezarlığında medfun bulunan Hacı Hafız’ın gayretleri, Nurlarda Sav köyünün “medrese-i nuriye” olarak isimlendirilmesini netice vermiştir.
Kastamonu mektuplarından birisinde Bediüzzaman kendisinden şu şekilde bahsetmektedir:
“Medrese-i nuriyenin mürşidi, müessesi ve müdebbiri Hacı Hafız kardeşimizin bu defa üçüncü olarak bir teberrükünü gördük. Tâ Barla’da iken tatlı lokmaların kerametli, âcib bereketi ve Isparta’da İktisat Risalesi’ni tatlılaştıran iki buçuk okka balın harika bir hadiseye sebebiyet vermesi, şimdi ben tahmin ediyorum, o bal da onun imiş. Fakat tam tahattur edemiyorum. Bu üçüncü defa da, pek mübarek ve masum hatırlarını ve iltifatlarını temsil eden ve parçalanmayan bir hediye göndermiş. Onun hatırı için, altmış senelik bir kaide-i hayatiyemi kırdım.”
l947 kışında, Hacı Hafız’ın vefatını, Savlı Nur talebeleri Kastamonu’da bulunan Bediüzzaman’a bildirmişler. O da bu mektuba şöyle cevap vermiştir:
“Sizleri ve umum Risale-i Nur şakirdlerini ve bilhassa medrese-i nuriyenin talebelerini ve bilhassa o merhumun akrabalarını, medrese-i nuriyenin mübarek üstadı Hacı Hafız Mehmed’in vefatı münasebetiyle taziye ediyoruz. Ve Nur’lar hesabına bütün ruh-u cânımızla biz dünyada kaldıkça ona dua-yı rahmet etmeye ve Hafız Ali ve Hasan Feyzi ortasında daima bütün manevî kazançlarımıza hissedar etmeye kat’î karar verdik.”
“O çok ehemmiyetli ve Nur hizmetinde muvaffakiyetli merhum o mübarek zat, mükemmel vazifesini bitirip, yüzer manevî evlât hayrü’l-halef bırakıp gitti ve terhis olduğu rahmet ve istirahat âlemine çekildi. Aynı zamanda büyük üstadlarımın dairesine kazançlarımı bağışladığım zaman Hafız Ali, Hafız Mehmed, Mehmed Zühtü ve Savlı Ahmed ve Hasan Feyzi içinde ihtiyarım olmadan Hacı Hafız Mehmed daha hayatta iken on günden beri onların içinde görüyorum. Derdim, ‘Vefat edenler içinde bu da bulunsun. İlişmedim. Hem hayatta olanlar içinde, hem üstadlar dairesinde bulunmasına hayret ederdim. Şimdi bu mektubunuzdan anlaşıldı ki, onun halisane kudsî hizmetinin bir kerameti olarak vefatını ihsas ediyordu. Hafız Ali, Hasan Feyzi ortasında makamım var, diye iş’ar ediyordu.”
“Cenab-ı Hak onun defter-i âmâline Sav medrese-i nuriyesinde okunan ve yazılan risalelerin harfleri adedince ruhuna rahmetler ve kabrine nurlar ihsan eylesin. Âmin. Ve aynı sistemde tam hayru’l-halef mahdumu Hafız Mehmed ve hafidi Ahmet Zeki’yi onun vazifesinin idamesine muvaffak eylesin. Âmin. Ve onların umumuna sabr-i cemîl eylesin.”(Emirdağ Lâhikası-I, s.l98)
(Necmettin Şahiner’in ‘Son Şahitler’ kitabının, birinci cildinden derlenmiştir…)