Nurdan Haber

Üstad’a hakaret eden bakkalın başına gelenler

Üstad’a hakaret eden bakkalın başına gelenler
24 Ekim 2018 - 8:30

İBRAHİM MIRMIR

 l905’de İnebolu’da doğdu. Bediüzzaman’ı Kastamonu’da tanıdı. l943’de Denizli’de Bediüzzaman’la birlikte hapis yattı. l977’de Mekke’de vefat etti.

“İnebolu’nun gül bahçelerinde dolaşıyorduk”

Ak saçları gibi palabıyıkları da ağarmıştı. Yetmiş yaşlarında olmasına rağmen, yaşını pek göstermiyordu. Doğum tarihini sorduğumuzda l905 yılını söyledi. Sorduğumuz meseleleri pek cevaplandırmıyordu. Sadece gözlerinin içi gülüyordu.

Şu İnebolu, ne mübarek bir vatan parçasıydı. Bahar çiçeklerinin vatan sathını sardığı bir mevsimde, genç üniversiteli arkadaşlarımla İnebolu’nun gül bahçelerinde dolaşıyorduk.

Bu seyahat ve ziyarette İnebolu’nun ak saçlı, genç ruhlu Nur Talebeleri ile beraber olmanın mutluluğuna ermiştik. Nur Risalelerinin o ebedî kuruluş reçetelerini tatbik edip, Anadolu’nun sinesine kök salan, o bahtiyar Nur Talebeleriyle dostluk ve arkadaşlık ettin mi, işte o zaman mutlusun, mesut ve bahtiyarsın!

Bu mutluluk ile kanatlanmıştık arkadaşlarımızla… Bu bahtiyarlıkla Ilgaz dağlarını bir turna gibi aşmıştık. Bu mesut iklimlerin insanlarıyla sarmaş dolaş olmuştuk.

İnebolu Nur Talebeleri bizi kırk yıllık ahbap gibi karşılayıp ağırlamışlardı. Denizli hapsinde Bediüzzaman’a yâr olan, İnebolu, yâranı, yıllarca sonra bizleri bağrına basmışlardı. Bunlardan Çelebiler, Fakazlılar, Gülcüler, Ziya Dilek Beyler, Burgazlar, Salih Efendiler ve Büyük İbrahim gibi nur simalı, aydınlık çehreler…

“Büyük İbrahim ismini nasıl almıştı?”

Büyük İbrahim Mırmır Efendiye niçin “Büyük İbrahim” dendiğini sorduk. Sade ve sakin şunları söyledi:

“Denizli hapsinde Üstad Hazretleriyle birlikte yatmıştık. Bir mahkeme dönüşü Üstad bana, ‘Sen Büyük İbrahimsin’ dedi. Fakazlı İbrahim Efendiye de Küçük İbrahim isimlerini verdi.”

O günlerden bugünlere bir çok şeyler anlatmak istiyordu. Ama anlatamıyordu. Gönülden konuşuyordu, kalpten anlatmak istiyordu. Gülen gözlerinden neredeyse yaşlar boşanacaktı. Bu esnada tatlı dille, hoş sohbet Ziya Dilek Bey söze karışıyordu.

Büyük İbrahim’e: “Sus, sen anlatma, şimdi ben konuşacağım, sen benim anlattıklarımı tasdik edeceksin. Sen sadece dinle, anlattıklarımın doğru olup olmadığını söyle, tasdik veya tekzip et…” dedi. Büyük İbrahim, gülen gözlerle, “Peki… peki…” diye kabul etti, kendisine yapılan teklifi.

Kalın ak bıyıklarının altından gülüyor, yetmiş yaşındaki o mübarek gözleri ışıl ışıl parlıyordu. Güldükçe gençleşiyordu o temiz ve saf kalpli Nur Talebesi. Biz ise bu saf insanın konuşmasını istiyorduk. Ne olursa olsun birazcık da kendisinin anlatmasını istiyorduk. Israrımızı cevapsız bırakmadı. Nur’un mübarek talebesi…

Üstad’la ilk tanışması

“l937 yıllarındaydı zannediyorum. Kastamonu’da bir hayvan alma işimiz vardı. Onu mesele yaparak gittim. İlk gittiğim gece bir otelde yattım. Sabahleyin Nasrullah Camii şadırvanında kahvecilik yapan Emin Efendi’nin yanına gittim. Beni Üstad’ın yanına götürmesini söyledim. Cevaben, ‘Seydi Hafız var, onunla beraber gidersiniz’ dedi. Onun olmadığını söyleyerek, ‘hemen gideceğim’ dedim.

“Üstad’ın yanına gittiğimde kitaplarıyla meşgul oluyordu. Risale tashih ediyordu. Yanına varınca Nazif Çelebi’yi sordu. ‘Nazif ne yapıyor? Kitap vereceğim sana götürür müsün?’ dedi. Ben de götürebileceğimi söyledim. Kalktı, kitapları aldı, bir çimento torbasına koydu. ‘Bunları Nazif Efendiye götür’ dedi.

“Denizli hapsine gittiğimizde de bana Büyük İbrahim ismini verdi.”

Bunları anlattıktan sonra yine gülen gözlerle bakıyor ve susuyordu.

Üstad’a hakaret eden bakkalın başına gelenler

O susarken bizim tatlı sohbetli Ziya Dilek bey hiç susar mıydı? “Bakın size bunun işini anlatayım” diye başladı yine söze…

“Denizli Hapishanesinde bakkaldan bir alışveriş yapmış. Bakkal kendisine kızmış ‘Siz zaten doğru dürüst bir kimse olsaydınız buraya düşmezdiniz’ diye hakaret âmiz konuşmalarda bulunmuş. Koğuşa üzgün ve mahzun bir şekilde gelen İbrahim Efendi başından geçeni anlattı. Şimdi ben dua yapacağım, siz de âmin deyin, diye bizim de duaya iştirak etmemizi söyledi. Ellerini açtı, başladı yalvarmaya:

“Yarabbi, sen bu adamı da bizim yanımıza getir!’

“Yaptığı duaya biz de can u gönülden âmin diyorduk. Bir gün sonra bakal bir olaydan sonra, tevkif edilerek hapishaneye yanımıza gönderildi. Biz henüz bir şey demeye, bize yaptığı hakaretlerden dolayı buraya düştüğünü söylemeye fırsat bile kalmadan emir gelmişti Üstad’dan:

“Sakın, o adama bir şey demeyin, karışmayın!”

Büyük İbrahim, bu anlatılanlara gülen gözlerle iştirak ediyor, baştaki anlaşma üzerine “evet” diye başını sallayarak kabul ediyor, teyit ve tasdik ediyor.

Büyük İbrahim (Mırmır) hacca gitmişti. l7 Kasım l977 günü Mekke’de, Nur şehrinde mübarek ruhunu sahibine teslim etmişti.

 

(Necmettin Şahiner’in yazdığı ‘Son Şahitler’ kitabının, ikinci cildinden derlenmiştir…)
 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )