Nurdan Haber

Kaçanları geri çevirmeye çalışmak

Kaçanları geri çevirmeye çalışmak
09 Kasım 2018 - 12:44

Hasan TAYFUR / Köşe Yazısı

“Kaçanları geri Çevirmeye Çalışmak” üzerine bir HasbiHal

Süfyaniyet ve Deccaliyet komitelerinin eliyle gerçekleştirilen ve kaderce “darbe” olarak tescillenen “15 Temmuz” vak’a-i ciğersûz hadisesinin maddi-manevi muhasebesinin yapılması zaruretinin hasıl olduğu sabık bir-kaç yıllık süreç zarfında yaşadığımız bazı hadiseler, maalesef mezkur darbenin artçısı olmakla birlikte, kalb ve ruh dünyamızda yaptığı maddi/manevi tahribatları ise anlatmaya sözcükler kifayetsiz kalıyor..

Bediüzzaman hazretlerinin, “İslâmiyet’e darbe vuranların başlarında öyle müdhiş bir patlayış olacak ki, kıyamete kadar unutulmayacak..” 1 şeklinde gaibane ihbar ettiği ve böylece Rabbimizin “Müntakim” isminin tecelli ettiği çok kıymetli günleri geride bıraktık..

Bütün bir İslam alemine çok ucuz düşmekle birlikte, kaderce takdir edilmiş pahada çok ağır “eyyamullah” tabir edilen bu çok kıymettar sürecin; tüm yönleriyle muhasebesi yapılarak, her bir vatan evladının üzerine şükür nev’inden farz olan vazifeleri bihakkın ifa etmesi, din, iman ve namus borcumuz olsa gerektir..

Zira Yüce Rabbimiz şöyle buyurmuştu: “Ey iman edenler! Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani bir topluluk size el uzatmaya yeltenmişti de Allah, onların ellerini sizden çekmişti. Allah’a karşı gelmekten sakının. Müminler yalnızca Allah’a güvenip tevekkül etsinler.” 2

Hendek Savaşı’nda Yüce Allah’ın, İslâm ordusunu melekleriyle “takviye” ve müşrik ordusunu da “korku” ile tecziye ettiğini bildirmek için nazil olan müjdeli bir zafer ayetidir; ayrıca ibret alanlarca.

Saklı tarihin nice demlerinde hayat bulan bu vaad-i ilahi gibi, “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nûrunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” 3 buyuran Rabbimizin bu müjdeli ayetine mazhar olan, en son ve en büyük vaadi olan 15 Temmuz Zaferinin nurlu tecellilerini ise, bir-iki senedir gündelik hayatın her alanında bilfiil yaşamakta ve yaşattırmaya azm-u cehd ediyoruz..

Bunun yanısıra “Zorlukla beraber kolaylık vardır. Evet, zorlukla beraber kolaylık vardır.”4 ayet-i kudsiyesinin verdiği müjdeli ihbarat-ı ilahiyeye mukabil, “İnsanlar, imtihandan geçirilmeden, sadece «İman ettik» demeleriyle bırakılıvereceklerini mi sandılar?” 5 tehdit-i ilahiyesini her daim derhatır etmek icab eden bir zaman süzgecinden geçiyoruz; bütün bir islam ümmeti olarak..

Böyle “takdir” edilmiş günler de, nice “Uyanış” ve fütuhatlar vücuda gelirken; mukabilinde de “şer” hesabına işleyen “Gaflet” ve kaybedişlere şahitlik ediyoruz.

Kör gözlere de malum olmuş bir “cemaat-i menfaat” teşekkülü olduğu kaderce tasdik edilmiş ve böylece “fetö” ismiyle tesmiye edilen bir süfyaniyet komitesinin tüm İslam âleminde açtığı derin yaralar ve kıyamete dek unutulmayacak derecede ki maddi/manevi darbelerinin; hayatın her anında aşikâre etkisinin hissedildiği bir ehemmiyetli zaman dilimini yaşıyoruz.

Nitekim âlem-i İslam’ın bünyesinde bir nevi “kanser” vazifesi gören bu mezkûr “fitne” ve “fesat” şebekesinin, içtima-i hayatımızın her alanından “tasfiye” yahut temizlenip ayıklanması ve böylece yarım asırdır vücuda getirdiği yaraların tedavi edilmesi sürecinde, mü’minlerdeki “za’fı iman”, “cerbeze hastalığı” ve bilumum gafletvari hissiyatların yardımı ve beşerin bulaşık elinin karışmasıyla da; “topyekûn” İslami kutsallara karşı bir “çekinmek”, beri tarafta da müspet İslam davasına bihakkın hizmetkarlık eden cemaatlere karşı da bir “korkmak” ve “kaçmak” haletinin günlük hayatımıza yansımalarının çokça vücuda geldiğine şahitlik yapıyoruz her daim..

Hayat-ı dünyeviyenin en kritik ve sancılı dönemeçlerinden geçmekte olduğumuz böylesi ehemmiyetli olmakla birlikte, zaman ve zeminin hassasiyeti icabı beraberinde getirdiği tehlikeleri de göz önünde bulundurmak suretiyle, bir muhasebe ve muhavere yapılması icab ediyor..

İşte böylesi zamanlarda Bediüzzaman hazretlerinin, beyan ettiği üzere “Vazifeni güzel gör, ücretini al, keyfine bak.” 6 nurani kaidesi ve “İnşâallah kuvvetli, fedakâr, genç, kahraman kardeşlerim benden geri kalmaz ve kaçmazlar. Ve kaçanları da geri çevirmeye, şimdiye kadar çalıştıkları gibi çalışacaklar.” 7 emr-i manevisine iktidaen, vazifemizi istikametle yapmak adına; gelecek düsturlar rehberimiz olsun.

Üstadımızın istikbale ait müjdelerinin tahakkuk etmeye başladığı ve aynı zamanda karanlık gece dalgalarını andıran korkunç küfür ve ilhad kâbusunun Müslüman dünyasını ve dolayısıyla memleketimizi kaplamak üzere olduğu bu tehlikeli günlerde; yatağından fırlayan bir arslan misali, yanardağları andıran bir kükreyişle manevi cihad meydanlarına atılmanın zaman ve zemini gelmedi mi daha..

Yahut ne zaman “neme lazım, başkası düşünsün” demeyi bırakıp bu gaflet uykusundan uyanacağız?

Maddi manevi bütün rahat ve huzurumuzu borçlu olduğumuz bu mukaddes dava uğruna; bir parça rahatımızı terk edip feda etmekle hizmetlerimizin başına geçmenin zamanı geldi de geçiyor.

Ve işte bütün bu mezkûr tefekkürat, beyanat ve hikmetlere mebnidir ki; “biz nur cemaatinin her bir ferdi olarak neler yapabiliriz?” sualine cevap olmak kaydıyla; gelecek her bir sözümüz bir dilim lâv, her bir fikrimiz bir ateş parçası olmakta; düştüğü gönülleri yakmakla gaflet-alud hisleri ve fikirleri alevlendirmeye vesile olmasını Rabb-ı Rahimden niyaz ediyoruz:

  1. Evvela, mezkûr mukaddemede bir parça ifade edilen süreç nokta-i nazarında; yaptıklarımız yahut yapamadığımız/yapmadıklarımız hususunda ciddi bir nefis muhasebesine ihtiyaç zaruretini, zaman ve zemin ihtar etmiştir.

Âdem(a.s) zamanından beri başlayan ve kıyamete dek berdevam olacak iman ve küfür mücadelesinde, helaket ve felaket asrının mukimleri olarak bizlere düşen bir ikram ve ihsan-ı ilahi olarak omuzlarımıza konulan bu nurlu vazifeyi icra etmekte dikkat edilmesi gereken hususları; üstadımız ve onun nurlu eserleri olan risale-i nurları çokça okumak suretiyle gelecek mezkûr mesaili aşikâre ihtar edip ders vermekte olduğunu görüyoruz.

Evet, “nur talebesi” namzetleri olan/olacak her bir beşer; sahil-i selâmet olan Dâr-üs Selâm’a ümmet-i Muhammediyeyi (A.S.M.) çıkaran bir sefine-i Rabbaniyede çalışan hademeler olmak iktiza eder.

Ve icra-i faaliyette bu mukaddes vazifeyi ifa ederken, keyfiyeti esas almakla birlikte; fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lâzım olacağından, kaleme alınıp gelecek manalarda terakki etmeliyiz.

Biz nur talebeleri olarak günümüz hadiselerine risale-i nurun gözüyle bir nazar etmeyi kendimize bir borç ve vazife telakki ediyoruz. Zira yaptığımız veyahut yapacaklarımızın ziyade ehemmiyet kesbettiği bir sürecin sakinleri olarak; her zamankinden çok içtimai ve hususi bir nefis muhasebesine ihtiyacımız olmuştur.

  1. Meydana gelen hadiselere, kader veçhinden ve risale-i nur’un gözüyle bakmak lüzumu, hizmetlerimizin istikameti gereği her zamankinden daha fazla ihtiyaç kesbetmiştir.

Her meselede olduğu gibi bu mevzu da yine imdadımıza yetişiyor üstadımız; “Ezelî Güneş’in manevî hidayet nurlarını temsil eden Kur’an-ı Kerim, akıl ve kalb gözüyle hak ve hakikatı görmeyi temin eder. Onun nurundan uzakta kalanlar zulmette kalırlar. Zira her şey nur ile görünür, anlaşılır ve bilinir. İşte şu hakikatın manevî ve sermedî güneşi olan Kur’an-ı Kerim’in nur tecellisine bu asrımızda Nur ismiyle müsemma olan Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi mazhar olmuştur.

O nurlar ki; zulmetten ayrılmak istemeyen yarasa tabiatlı, gaflet uykusuyla gündüzünü gece yapan, sefahetperest, aklı gözüne inmiş, zulmette kalarak gözü görmez olanlara ve yolunu şaşıranlara karşı projeksiyon gibi nurlarını iman hakikatlarına tevcih ederek sırat-ı müstakimi büsbütün kör olmayanlara gösteriyor. Nur topuzunu ehl-i küfür ve münkirlerin başına vurup: “Ya aklını başından çıkar at, hayvan ol. Yahutta aklını başına al, insan ol.” diyor.” 8

  1. Yaşadığımız hadisat ile alakadar hususi Meşveretler yapmayı; yaşadığımız zaman ve vücuda gelmekte berdevam olan dehşetli hadisat, ciddiyetle ihtar etmektedir.

Memleketimizin her bölgesinin, yaşadığımız hadiselerin farkında olmak kaydıyla; kendi hizmet mahellerinde yapacakları hususi yahut umumi meşveretlerle; cemaatin her bir ferdine düşen vazife ve sorumlulukların hatırlatılması ve maddi/manevi imkânları nisbetinde yapacakları hizmetleri gözden geçirmeleri noktasında bu çeşit mesail çok büyük ehemmiyeti haizdir.

Böylece ihtiyaç nisbetinde yapılacak bu tür hususi meşveretler neticesinde oluşturulacak heyetler sayesinde, istikamet üzere nurlu hizmetler icra edilmiş olmakla birlikte; maddi/manevi mes’uliyetten de bütün bir cemaaat azade olmuş olur.

  1. Cüz’i iradenin istikamet üzere sarfı noktasında, İman ve Kur’an davasına hizmet etmeyi gaye-i hayat edinmiş samimi ve ciddi; İslami cemaatlerin medrese ve sohbet ortamlarından kaçanları geri çevirmeye müspet anlamda tüm imkânlar kullanılarak çalışmak esastır.

Bunun için de evvela ve her daim yapılacak iş, “Din, nasihattir..!” 9 diye buyuran bir peygamberin(s.a.v), bu semavi sözlerine imtisal etmek adına; “nasihat” mekanizmasını, usul ve adabına uygun ve hikmetle işlettirmektir.

Şüphesiz insanoğlunun ahiret hayatına mal olabilecek bir derece de ziyadesiyle ehemmiyetli bu mes’ele münasebetiyle, Bediüzzaman hazretleri, kaçanları geri çevirmek adına kaleme aldığı risale-i nur “nasihatname” sin de; bizler için cidden hüsn-ü misal olabilecek çok hakaiki ihtiva eden parlak lahika mektuplarında irşad ve ikaz nev’inden çokça dersler vermiştir. Birkaç tanesini istifadeye medar olması dua ve temennisiyle arz ediyoruz;

  • “Gizli bir iş’ar ile benim fedakâr kardeşlerimi benden soğutmak ve şiddetli alâkalarını gevşetmek plânı var. Zâten çoktan beri beni ihanetlerle ve iftiralarla ve tecridlerle- bu kudsî ve uhrevî ve imanî alâkayı bozmağa çalıştılar, muvaffak olamadılar.

Şimdi Nurcuları ürkütmek, zaîf bir damar bulup nazarlarını başka tarafa çevirmeğe bazı bahaneleri buluyorlar. İnşâallah demir gibi metin Nurcuların kahramanane sebatları ve tahammülleri ve mücahid-i ekber olan Nur’un hakikatları onun elinde birer elmas kılınç bulunan şakirdlerin şahs-ı manevîsinin pek hârika fedakârlığı, onların bu plânını da akîm bırakacak.

Evet, Cennet ucuz olmadığı gibi, Cehennem dahi lüzumsuz değil. Sizlere tekrar ile beyan edilmiş; eski zamanın kahraman mücahidlerine nisbeten en az zahmet, ağır şerait ve bu zamanın şiddet-i ihtiyaç cihetiyle çok sevab kazanan inşâallah hâlis Nurculardır.

Ve boş boşuna, bâd-i heva, belki günahlı, zararlı giden birkaç sene ömrünü, böyle kudsî bir hizmet-i imaniye ve Kur’aniyeye sarfeden ve onun ile ebedî bir ömrü kazanan Nur talebeleridir.

Ben, kendi hisseme düşen bütün bu hücumlarına karşı, pek çok za’fiyetimle beraber tahammüle karar verdim. İnşâallah kuvvetli, fedakâr, genç, kahraman kardeşlerim benden geri kalmaz ve kaçmazlar. Ve kaçanları da geri çevirmeye, şimdiye kadar çalıştıkları gibi çalışacaklar.” 10

  • “Vehham ve zarardan sakınmak için bizden uzaklaşan bazı dostların kuvve-i maneviyelerini teyid için ve hizmetimizden bazı maksadlarla çekilen ve maksadlarının aksiyle tokat yiyenleri, çok misallerden yedi küçük misal ile gösterir ki; siperini bırakıp kaçanlar, daha ziyade yaralanırlar.” 11
  • “Ey kardeşlerim! Çoğunuz askerlik etmişsiniz. Etmeyenler de elbette işitmişlerdir. İşitmeyenler de benden işitsinler ki: “En ziyade yaralananlar, siperini bırakıp kaçanlardır. En az yara alanlar, siperinde sebat edenlerdir!” …”Firar edenler, kaçmalarıyla ölümü daha ziyade karşılıyorlar!”” 12

 

  • “Risale-i Nur, müslümanların ve beşerin en büyük ve yegâne tahassüngâhı ve en büyük melceidir. “Ey Fahr-i Âlem’in gösterdiği doğru yoldan şaşanlar!

Dünyanın fâni meta’larına gururlanıp taşanlar ve ey dünyamıza zararı olur korkusu ile Nur-u Kur’andan kaçanlar! Küfr-ü mutlak ateşinin bizleri sardığı bir zamanda, ancak ve ancak en müstahkem, en kavî ve yıkılmaz ve sarsılmaz bir tahkimat olan Risale-i Nur’un nuranî siperlerine iltica etmekle ve onun daire-i kudsiyesine girmekle kurtulacaksınız…” 13

  1. Müfritane İrtibat..!

“Müfritane İrtibat” mes’ele-i mühimmesini, üstadımızın beyanatıyla nur külliyatında şöylece izah edilmiştir: “Risale-i Nur’un talimatı dairesinde ve bizlere bahşettiği hizmet noktasında feyizli makamlara kanaat etmeliyiz. Haddinden fazla fevkalâde hüsn-ü zan ve müfritane âlî makam vermek yerine, fevkalâde sadakat ve sebat ve müfritane irtibat ve ihlas lâzımdır. Onda terakki etmeliyiz.” 14

İşte bu mezkûr mananın tahakkuk etmesi için çeşitli vesilelerle(Cuma tebriği, ailecek yapılacak ev ziyaretleri ve telefon ile hal-hatır sorma gibi..) mümkün olan tüm iletişim araçlarının kullanılarak, cemaatin tüm fertleri arasında ki irtibat ve diyalogların devamiyet ve ziyadeleşmesini sağlamak suretiyle, cemaatin şahs-ı manevisini ihya edip kesretli cesedler ve bir tek ruh hükmünde şirket-i maneviyemizin düsturlarıyla hizmet-i imaniye ve kur’aniye de çalışmalarımızı ziyadeleştirmek icab ediyor.

Cemaatimizin tüm fertleri arasında, müfritane irtibatın ihya edilmesi için yapılabilecek hüsn-ü misal nev’inden bazı uygulamalar;

  • Medrese-i Nuriyelerimiz de yapılmakta olan haftalık sohbetlere iştiraki çeşitlendirmek suretiyle, daha fazla ağabey ve kardeşle hemhal olup muhabbet etmek, manevi kuvvet alıp vermek.
  • Medrese-i Nuriyelerimiz de yapılan sohbet ve nurani faaliyetlerin cazibesini ve keyfiyetini arttırmak adına, maddi külfetinden dolayı sık olmamak üzere meyve, çiğköfte ve künefe gibi ikramlara bir parça yer verilebilir.

Zira “mü’minin şe’ni, kerim olmaktır. Senin ikramınla sana müsahhar olur.” 15 şeklindeki veciz beyanatında görüldüğü üzere, üstadımızın bizlere verdiği ehemmiyetli bir ameli derstir.

  • Esnaf dersi gibi bazı hususi sohbetlere ehemmiyet vermekle birlikte, mümkün olan vakitlerde müsait olan ağabeylerin işyerlerinde ziyaret edilmesi yahut evlerinde mütalaalı hususi sohbetlerin yapılmak suretiyle, cemaatteki ağabeyler arasındaki muhabbet ve uhuvvetin ziyadeleştirilmeye çalışılması zarureti icab etmiştir.
  1. Zekât ve sadaka havuzlarının oluşturulması ve böylece maddi yaraların sarılması meselesi, ciddiyetle ele alınması icab eden mesaildendir.

Üstad hazretlerinin bu ehemmiyetli mes’eledeki beyanatları gayet açıktır; “İslâmiyet hakaikı hem manen, hem maddeten terakki etmeye kabil ve mükemmel bir istidadı var. Maddeten İslâmiyet’in terakkisinin kuvvetli sebebleri gösteriyor ki: İslâmiyet, maddeten dahi istikbale hükmedecek.” 16

Bunun içinde her bölgenin cemaati kendi hususi bünyesinde ve aidat havuzundan ayrı olmak kaydıyla; oluşturacakları zekât ve sadaka havuzlarından elde edilen maddi yekûnu; son zamanlardaki savaşların te’siriyle sayıları artan muhacir kardeşlerimiz olmak üzere, aynı zamanda cemaatimiz bünyesinde ki hadisatın te’siriyle maddi anlamda sorun yaşayan ihtiyaç sahibi kardeşlerimizin de yardımına koşmayı, üzerimize bir borç olarak farz bir vazife telakki etmeyi zaman ve zemin icbar ediyor.

  1. Kuvve-i Akliyenin istikamet üzere kullanılması..

“Kuvve-i akliyenin tefrit mertebesi gabavettir ki, hiç bir şeyden haberi olmaz. İfrat mertebesi cerbezedir ki; hakkı bâtıl, bâtılı hak suretinde gösterecek kadar aldatıcı bir zekâya mâlik olur. Vasat mertebesi ise hikmettir ki; hakkı hak bilir imtisal eder, bâtılı bâtıl bilir içtinab eder.” 17

Buraya kadar ki efkârınıza arz edilen mezkûr mesailden de anlaşılacağı üzere; hadisatın da tazyikine binaen hal-i hazır yaşamakta olduğumuz asr-ı hazırın fırtınaları hükmündeki ahir zamanın dehşetli imtihanlarının farkında olmayı, zaman ve zemin şiddetle ihtar ediyor.

Bunun için risale-i nurlardan, asr-ı hazıra müteallik hususi bazı mevzuların çoklukla mütalaasının yapılarak; cemaatin her bir ferdinin günümüz hadiselerinin menfi te’siratına maruz kalmasına fırsat vermeden, hikmetle ve istikamet üzere hareket etmesine gayret göstermek icab ediyor.

Zira bu ehemmiyetli hakikat üstadımızın nurlu beyanatıyla şöylece ifade edilmiştir; “Risale-i Nur, yalnız bir cüz’î tahribatı ve bir küçük haneyi tamir etmiyor. Belki küllî bir tahribatı ve İslâmiyeti içine alan ve dağlar büyüklüğünde taşları bulunan bir muhit kal’ayı tamir ediyor.

Ve yalnız hususî bir kalbi ve has bir vicdanı ıslaha çalışmıyor, belki bin seneden beri tedarik ve teraküm edilen müfsid âletler ile dehşetli rahnelenen kalb-i umumîyi ve efkâr-ı âmmeyi ve umumun ve bahusus avam-ı mü’minînin istinadgâhları olan İslâmî esasların ve cereyanların ve şeairlerin kırılması ile bozulmağa yüz tutan vicdan-ı umumîyi, Kur’an’ın i’cazıyla ve geniş yaralarını Kur’anın ve imanın ilâçları ile tedavi etmeğe çalışıyor.

Elbette böyle küllî ve dehşetli tahribata ve rahnelere ve yaralara, hakkalyakîn derecesinde, dağlar kuvvetinde hüccetler, cihazlar ve bin tiryak hâsiyetinde mücerreb ilâçlar ve hadsiz edviyeler bulunmak gerektir ki; bu zamanda Kur’an-ı Mu’ciz-ül Beyan’ın i’caz-ı manevîsinden çıkan Risale-i Nur o vazifeyi görmekle beraber, imanın hadsiz mertebelerinde terakkiyat ve inkişafata medardır.” 18

İşte bu nurlu hakaika binaen Mesela; “bitarafane muhakeme”, “propaganda”, “sıdk/kizb”, “mühürlenen kalpler”,  “ilahi adalet”, “milliyetçilik/ırkçılık”, “siyaset ve partiler”, “Cerbeze Hastalığı”, “Sathi Nazarlılık Hastalığı”, “Tenkid”, “Taksim-ul A’mal Kaidesi”, “Cehalet”, “İttihad-ı Kulub”, “İman-İslamiyet” gibi ziyadesiyle ehemmiyetli bu tür mevzular hakkında; Risale-i Nur’dan istifade edilmek suretiyle her müsait olan zemin ve zamanlarda mütalaa ve müzakere yapılıyor olunması zarureti hâsıl olmuştur.

Elhasıl: Denizden bir katre misali mevzubahs edilen ehemmiyetli mezkur mesaile hatime verip son sözü; Helaket ve felaket Asrının imamı mehdi-i A’zam Bediüzzaman hazretlerine bırakalım..

“Ey Nurcular!

Allah’ın sizlere ihsan ettiği ezelî lütfuna karşı secde-i şükrandan başlarınızı kaldırmayınız.

Gecenin soğuğuna aldırmayınız.

Sizlere lütfu hiç bir hususta esirgemeyen Rabb-ı Rahîm’e, gecenin bu mübarek saatlerinde kalkarak vazife-i şükrü eda ediniz.

Ve bazıların düştüğü, istikbali düşünmek derdiyle maişeti sarsan hâdiseler karşısında titremeyiniz, korkmayınız; Nur’un kudsî keramat ve imdadını müşahede ediniz.

Dünya fânidir, binler sene yaşamak olsa, bâki olan hayat-ı uhreviyenin yanında, hiç-ender-hiç mesabesindedir.

Fakat fâni olmakla beraber, bâki hayatın bâki meyvelerini verecek bir mezraasıdır.

Fırtınaların şiddeti, havanın dehşeti sizleri sarsmasın, korkutmasın.

Bu mübarek mezraaya en mübarek ve nuranî ve verimli ve bereketli olan Nur tohumlarını ekiniz.

Zira “Eken biçer”, atalarımızdan kalma mübarek bir sözdür.

Ey Nurcular!

Din düşmanlarının hücumlarından kat’iyyen sarsılmayınız, fütur getirmeyiniz.

Çalışınız, çalışınız, çalışınız ve kat’iyyen inanınız ki; Nur’un şefaatı, Nur’un duası, Nur’un himmeti sizleri kurtaracaktır!..” 19

 

Dipnot

  1. Kastamonu Lahikası, syf.86
  2. Mâide, 5/11
  3. Saff, 61/8
  4. İnşirah, 94/5-6
  5. Ankebût, 29/2
  6. Mektubat, 20.Mektup, Birinci Makam, Altıncı Kelime
  7. Tarihçe-i Hayat, Yedinci Kısım, Afyon Hapishanesinde Yazılan Mektuplar
  8. Asa-yı Musa, Hüccetüllah-il Baliğa Risalesi, Onbirinci Hüccet-i İmaniye
  9. Ebu Davud, Hadis No:4944
  10. Tarihçe-i Hayat, Yedinci Kısım, Afyon Hapishanesinde Yazılan Mektuplar
  11. Mektubat, Fihriste-i Mektubat
  12. Mektubat, YirmiDokuzuncu Mektup, Altıncı Risale Olan Altıncı Kısım, İkinci Desise-i Şeytaniye
  13. Emirdağ Lahikası, Syf.134
  14. Kastamonu Lahikası, Syf.89
  15. Yirmiİkinci Mektup, Birinci Mebhas, Üçüncü Vecih, Üçüncü Düstur
  16. Tarihçe-i Hayat, İlk Hayatı, Hutbe-i Şamiye, Birinci Kelime
  17. İşarat-ül İ’caz, Fatiha Suresi
  18. Şualar, Yedinci Şua, İhtar
  19. Tarihçe-i Hayat, Altıncı Kısım, Üstad’ın Emirdağ’daki İkameti Sırasında Yazdığı Mektuplar
Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )