Nurdan Haber

BİZİM GÖZÜMÜZDEN

BİZİM GÖZÜMÜZDEN
Ahmet Kemal Öncü( ahmetkemaloncu@nurdanhaber.com )
07 Ekim 2019 - 14:08

Yıllar önce bir zamanlar Taksim’de bir dönerci vardı.

Birden şöhret oldu.

Günlük 500 kg döner satıyormuş dediler. ( şimdilerde 1000-2000 kg olmuştur heralde.)

Biz de arkadaşlarla toplanıp o koca döneri görmeye gittik.

Gerçekten de kocaman bir döner.

İsmi de İslami bir isim. ( Söylemiyecem, reklam olmasın.)

Döneri kesen ve servis eden herkesin ortak özelliği ise sakallı ve sarıklı ya da takkeli abiler olmasıydı.( o gün için çok yadırganacak bir durum tabi )

Bir günde en büyük döneri satıp bitiriyor olmanın “haklı” gururuyla döner kesmekteler.

Herkeste onlara hayran hayran bakmakta.

Yiyen de bakmakta yiyemeyen de… !

O gün doğrusu nereye savrulduğumuzun hiç farkında değildim. Ekmek arasının damağımızdaki tadı, et ve ateşin buluşmasıyla ortaya çıkan dönerin enfes kokusu başlarımızı döndürmeye yetiyordu.

Ama bugün bilerek ya da bilmeyerek bu tür dini argümanları kullanan markalardan yiyip içmeme konusunda daha dikkatliyim.

Mümkünse “helal ve tayyib” gıdalar üretme iddiasında olan, yeryüzünün tüm insan evlatlarına fıtrata uygun gıdalar takdim etme hayali ve vizyonuyla çırpınan, ileri görüşlü markaların bi umut, peşine düşüyorum.

Yine gençlik yıllarımızdı, duyduk ki artık müslümanların da bir moda markası olmuş. Şaşırdık ama sevindik!

Ne de güzel dedik; tesettür markalarımız var artık.

Ancak bugün kızlarımızın başlarını açamayanlar çok başka yerleri açmakta zorlanmadılar maalesef.

Halbuki dünyaya biz de hem israf etmeden hem şık, hem şov yapmadan hem göz alıcı, hem lükse kaçmadan hem kaliteli kıyafetlerle şu emanet olan bedenlerimiz nasıl örtülür gösterebilirdik.

Bunu teşvik edebilir, bunu öğretebilirdik.

İş hesap edilemeyen noktalara geldi.

Hasılı artık tarih boyunca benzeri görülmemiş bir şekle büründük ve İslamı kendimize benzetmeyi başardık.

Açık büfe kahvaltı çılgınlığından ve halkın gözünün önünde yemek yemelerden tutun da İslamî tatil kampanyalarına kadar tamamen Batı usulleriyle, tamamen Batı zevk ve hazlarıyla, tamamen Batı edeb ve ahlak anlayışıyla yaşayan müslümanlar olmamız bunun delili değil mi sizce?

Sanatçımız da, bilim adamımız da, din adamımız da, ilahiyatçımız da Batı’nın bu damarlarımıza kadar nüfuz etmiş anlayışı altında.

Bakınız, Batı’yı ve Batılılaşma sorunumuzu anlamak çok önemlidir bir müslüman için. Hatta bir Batılı için de…

Bu konuda bir kaç kelime etmeme müsade edin.

Arkadaşlar,

Batı, medeniyetini iki kavram üzerine oturtmuştur: “kazanmak ve haz.”

Batı hep kazanmalı. Büyümeli. Artırmalı. Çoğalmalı. Gücü elinde tutmalıdır.

Ve Batı hep zevk almalı, hazzetmeli, eğlenmeli, tatmin olmalı, gurur duymalı, beğenilmeli, takdir edilmeli, kutlanmalı, alkışlanmalı, her türlü nefsanî duygunun sınırlarını zorlamalıdır.

Batı’yı bu iki kelimeden daha iyi anlatmak güç.

Bu yüzden “Dünya kocaman bir pasta; sana ne kadar büyük bir dilim düşerse diğerlerine o kadar küçük dilim düşer.” der “kapitalizm.”

Ve saldırır.

Batı’da durum bu.

Peki bize gelecek olursak.

Uzunca bir zaman önce fikir dinamiklerini yitirmiş bir milletin evlatlarıyız biz.

Ve her fırsatta tenkit ettiğimiz ama bizleri çoktan domine etmiş western aklın kuyruğuna takılıp fikirler üretmekteyiz. Dertlerimize çareler aramakta hatta düşman gibi gördüğümüz o Batı hegemonyasına yine batılı yol ve yordamlarla karşı çıkmaktayız.

Bu bir paradoks hatta şu ânımız ve geleceğimiz için bir trajedi.

Vaziyetimizi cesurca ve samimice itiraf edip içinde yuvarlandığımız bu girdabın farkına varmamız gerekiyor.

Nasıl üstesinden gelinir bilmiyorum ama bu gidişat, gelecek nesillerin “peygamberî” aklın, peygamberî hedefin, peygamberî vizyonun çok uzağına savrulması demektir.

Yani bizim en büyük mirasımız olan İslam’ın yok olması, form değiştirmesi demektir.

Yani bizim en büyük mirasçımız olan nesillerimizin kontrolden çıkmış mutantlara dönüşmesi, deforme olması demektir.

Kıymetli dostlar,

Lütfen sıkılmayın bu mevzular açıldığında.

Sabrı deneyin.

Kafa yorun.

Zira “aman sende” denecek bir bahis değil bu.

Gelin konuyu başka boyutlarıyla ele almaya çalışalım.

Düşünün “Türksünüz.”

Hatta Türkçüsünüz.

Biliyormusunuz batılıların yazdığı bir “Türkçülük” kuramı üzerinden fikrinizi savunmaktasınız.

Düşünün “Müslümansınız.”

Hatta “İslamcısınız.”

Ve bu meselede uzunca bir tarihi tecrübeniz var.

Ancak siz bu tarihi tecrübeden habersiz inandığınız İslam’ınızı dahi batılı gözlerle öğreniyor, seviyor, batılı bir zihniyetin tesirinde söylem ve eylemlerle savunuyor, yaşayıp yaşatmaya çalışıyorsunuz.

Kültür genlerini taşıdığınız bu toprakları dahi batılı argümanların etkisinde gezip tozuyorsunuz.

Cenneti ve cennete götüren yolları emperyal aklın çizgileriyle, onların diktiği tabelalarla katetmeye çalışıyorsunuz.

En acısı da bütün bu ahvalinizin farkında değilsiniz.

Peki ne demek oluyor bu?

Bu uyuyoruz, uyutuluyoruz demek oluyor.

Arkadaşlar, kendimize gelmeliyiz ve kabul etmeliyiz bugün biz Batı’ya yenildik.

Evet yenildik ve teslim olduk.

Bunun nedenlerini, nasıllarını düşünmek zorundayız.

Yetmez, mağlup olduğumuzu kabul etmek zorundayız.

Hastalık inkar edilerek tedavi edilmez.

İtiraf etmeli, uyanmalı ve çözüm yolları aramalıyız.

Ne diyordu Batı ?

Dünya bir pasta ve o pastadan payını al.

Bakın bu, “kazanmak ve haz duymak” odaklı Batı’nın ana felsefesidir.

Batı’nın din gibi bir kaygısı olmaz.
Batı’nın en doğru inanışa ulaşmak gibi, evrensel ahlak gibi bir gayesi olmaz.

Batı çıkarına bakar, kazancına bakar, hazzına bakar.

Teknolojisini bile bu fikriyat üzerine kurdu.

Üretirken bile, geliştirirken bile bu emperyal anlayışla yürütür işlerini.

Üret.

Sat.

Kazan.

Ve böylece Dünya’daki sermaye pastasından payına düşeni al.

Ne kadar çok satarsam o kadar çok payım olur. Ne kadar çok payım olursa rakiplerimin pastadaki payı o kadar azalır.

Bu fikir bugün hem Batı’nın kendi içine düştüğü hem de tüm Dünya’yı peşi sıra içine düşürdüğü doymak bilmeyenlerin vazgeçilemez, aksi tasavvur bile edilemez yaşam tarzı oldu.

Batılı anlayışın fikir ve kalp dünyamızı ( böyle bir dünyamız kaldıysa tabi) nasıl tahakküm altına aldığını anlatan başka bir örnekle devam edelim.

Çarpıcı örnek olsun ki kolay gibi görünen ama gerçekte anlaşılması zor bu konuyu bir nebzecik anlayabilelim.

Gelin çok kızalım bu kör olasıca Batılılaşmaya ve çözüm olarak sizlerle birlikte dînî bir oluşum oluşturalım. (!)

Adı “dinsel oluşum” olsun.

Ama bizimkisi diğer oluşumlardan daha iyi olsun.

Daha doğru söylemler üretsin.

Daha isabetli, daha kazanç sağlayan “hizmetlere” imza atsın.

İnsanların daha çok dikkatini biz çekelim. Bize rağbet edilsin.

Öyle güçlenelim, öyle çoğalalım ki başka yollar, başka hizipler ya bize katılıp içimizde erisinler ya da bizim “hak” davamız karşısında yıkılmaya, yok olmaya mecbur kalsınlar.

Sadece kendi binalarımız olsun. Kendi dava adamlarımız, kendi fikirlerimiz, kendi varlığımız.

Kendi televizyonumuz, kendi dergimiz, kendi camimiz, kendi hastanemiz, kendi partimiz…

Kendi büyüğümüz.
Kendi küçüğümüz olsun.

Hasılı sadece kendi kendimiz…

Biz büyüdükçe onlar küçülsün.

Biz geliştikçe onlar birer ikişer kaybolsun.

En çok biz yardım toplayalım.

En çok biz kurban keselim.

Hatta en çok hayır hasenatı biz yapalım hatta mümkünse başkalarına pek fırsat vermeyelim.

En çok hacıyı hacca biz götürelim.

Umrede huccacı en çok biz döndürelim, en fazla uçağı biz kaldırıp biz indirelim.

O kadar iyi müslümanlar olalım ki Cennete ilk biz girelim.

Cennette en yüksek makamları biz elde edelim.

En çok şifayı biz dağıtalım, en çok sarhoşu biz ayıltalım.

Şefaate en çok biz mazhar olalım, yetmedi şefaati tek elden biz dağıtalım, insanlığı da biz kurtaralım. (!)

En iyi biz olalım.

En güzel biz giyinelim.

En nur yüzlü biz olalım.

En maneviyatlı biz konuşalım.

En çabuk biz ikna edelim.

En hızlı biz okutalım.

En doğru biz irşad edelim.

Gördünüz mü?

Ne oluşum kurduk ama !

“Kazandık ve hazzımız” Arşı Âlâ’ya kadar yükseldi.

Bir İslâmî oluşumu bile Batı düşünce tarzının dışına çıkarak oluşturamadık.

Kazandık ve haz duyduk.

Haz duyduk ve kazandık.

Ama olmadı.

Evet umuyorum bu örnekle de Batılılaşmanın nasıl bizi ihata ettiğini bir başka yanıyla anlatabilmişimdir.

Ne diyordu Batı?

“Dünya bir pasta; pastadaki payını al.”

Halbuki ne diyordu bizim ecdadımız?

“Dünya bir pastahane; pişir, üret ve paylaş.”

Paylaş ki herkes kazansın.

Sözlerimin sonuna geldim.

Can kardeşlerim,

Meramımı tek cümlede anlatacak olursam; tüm ümmetçe büyük bir gemide yanlış rotadayız.

Koltuklarımızın ve kompartımanımızın nerede olduğunun bir önemi yok.

Mesele büyük hem de çok büyük.

Bir uyanışa muhtacız.

Koltuk ve mevki mücadelelerimizin kimseye hayrı yok.

İslam gemisinin el birlik kurtarılmaya ihtiyacı var.

Uyumaya devam edersek kazanan da kaybeder, kaybeden de…

Uyanırsak ne mi olur?

Biliyor musunuz, o zaman o döner öyle bir lezzetli olur ki tadından yenmez!

Kaybeden de kazanır, kazanan da…

Vesselam.

Kardeşiniz Ahmet Kemal Öncü – İstanbul/Mauritius/Afrika

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )