Nurdan Haber

Bediüzzaman ve Hanefi Mezhebi

Bediüzzaman ve Hanefi Mezhebi
17 Ekim 2019 - 16:02

Evvela bugünlerde de çok sorulan şu soruyla başlayalım.
Eğer desen: Hak bir olur; nasıl böyle dört ve oniki mezhebin muhtelif ahkâmları hak olabilir?

Elcevap: Bir su, beş muhtelif mizaçlı hastalara göre nasıl beş hüküm alır.. şöyleki: Birisine hastalığının mizacına göre su, ilâçtır; tıbben vaciptir. Diğer birisine hastalığı için zehir gibi muzırdır; tıbben ona haramdır. Diğer birisine az zarar verir; tıbben ona mekruhtur. Diğer birisine zararsız menfaat verir; tıbben ona sünnettir. Diğer birisine ne zarardır, ne menfaattir, âfiyetle içsin; tıbben ona mübahtır. İşte hak burada taaddüt etti. Beşi de haktır. Sen diyebilir misin ki: “Su yalnız ilâçtır, yalnız vaciptir, başka hükmü yoktur.”
İşte bunun gibi, ahkâm-ı İlâhiye –mezheplere, hikmet-i İlâhiye’nin sevkiyle ittiba edenlere göre– değişir; hem hak olarak değişir ve herbirisi de hak olur, maslahat olur. Meselâ, hikmet-i İlâhiye’nin tensibiyle İmam-ı Şâfiî’ye ittiba eden, ekseriyet itibariyle Hanefîlere nisbeten köylülüğe ve bedevîliğe daha yakın olup, cemaatı birtek vücud hükmüne getiren hayat-ı içtimaiye de nâkıs olduğundan, herbiri bizzat dergâh-ı Kadıyü’l-Hâcât’ta kendi derdini söylemek ve hususî matlubunu istemek için, imam arkasında, fâtihayı birer birer okuyorlar. Hem ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir. İmam-ı Âzam’a ittiba edenler, ekseriyet-i mutlaka itibariyle, İslâmî hükümetlerin ekserîsi, o mezhebi iltizam etmesiyle, medeniyete, şehirliliğe daha yakın ve hayat-ı içtimaiyeye müstaid olduğundan; bir cemaat, bir şahıs hükmüne girip, birtek adam umum namına söyler. Umum, kalben onu tasdik ve rabt-ı kalb edip, onun sözü, umumun sözü hükmüne geçtiğinden, Hanefî Mezhebi’ne göre imam arkasında fâtiha okunmaz. Okunmaması ayn-ı hak ve mahz-ı hikmettir.
Hem meselâ, mâdem şeriat, tabiatın tecavüzatına sed çekmekle onu tâdil edip nefs-i emmareyi terbiye eder. Elbette ekser etbâı, köylü ve nim-bedevî ve amelelikle meşgul olan Şâfiî Mezhebi’ne göre: “Kadına temas ile abdest bozulur; az bir necaset zarar verir.” Ekseriyet itibariyle hayat-ı içtimaiyeye giren, nim-medenî şeklini alan insanlar, ittiba ettikleri Mezheb-i Hanefî’ye göre: “Mess-i nisvan abdesti bozmaz; bir dirhem kadar necasete fetva var.”

İşte, bir amele ile bir efendiyi nazara alacağız. Amele, tarz-ı maişet itibariyle ecnebi kadınlarla ihtilâta, temasa ve bir ocak yanında oturmaya ve mülevves şeylerin içine karışmaya mübtelâ olduğundan; sanat ve maişet itibariyle, tabiat ve nefs-i emmaresi meydanı boş bulup tecavüz edebilir. Onun için şeriat, onların hakkında, o tecavüzata sed çekmek için, “Abdest bozulur, temas etme! Namazını ibtâl eder, bulaşma!” mânevî kulağında bir sada-yı semâvî çınlattırır. Ama o efendi, namuslu olmak şartıyla, âdât-ı içtimaiyesi itibariyle, ahlâk-ı umumiye namına, ecnebi kadınlara temasa mübtelâ değil, mülevves şeylerle nezafet-i medeniye namına kendini o kadar bulaştırmaz. Onun için şeriat, Mezheb-i Hanefî namıyla ona şiddet ve azimet göstermemiş; ruhsat tarafını gösterip, hafifleştirmiştir. “Elin dokunmuş ise, abdestin bozulmaz. Hicap edip, kalabalık içinde su ile istinca etmemenin zararı yoktur. Bir dirhem kadar fetva vardır.” der, onu vesveseden kurtarır. İşte, denizden iki katre sana misal… Onlara kıyas et. Mîzân-ı Şârânî mîzanıyla, şeriat mîzanlarını bu suretle muvazene edebilirsen et.
Sözler/527

Üstad Bediüzzaman bir kaç yerde
“Zîrâ biz hem Hanefî, hem Şafiîyiz” buyuruyor. Bununla Anadolu’nun bir gerçeğini ifade ediyor.

Bediüzzaman Hazretlerinin HANEFÎ MEZHEBİNE AŞİNALIĞI

Doğu vilayetlerinde ahalinin tamamı şafiî olduğundan, Bediüzzaman, Hanefî mezhebine ait Kitapları tetebbu’(54) etme ihtiyacını duymamıştı. Bu yüzden Hanefî mezhebinin kitapları ve mes’eleleri de, aşağı yukarı okumuş olduğu şafiî kitapları cinsinden addederek, aynı şeyler zannetmişti. Hatta hocalara çok zaman Hanefi kitaplarının kolay olduğundan bahsederdi. Bir gün eline Hanefi mezhebine ait bir kitab geçer. İlk okuyuşunda bazı mes’elelerinin yanlışlığına hükmederse de, dikkatle okuyunca anlamaya başlar ve:

”Eyvah! İmam-ı A’zam Hazretlerinin etbâına karşı nezaketsizlik ettim. Hem İmam-ı Azam’ın bir kerameti olarak da bu kitabı anlamakta duraklama yaptım, hatâmın tokadını yedim” der.

Bunun üzerine Hanefi mezhebine ait “Mirkat” kitabını -Haşiye ve şerh olmaksızın- okuyup anlamaya ve sonra da ezberine almaya başladı. Daha sonra mezkûr kitabın haşiye ve şerhleriyle, kendi anladığı nokta-i nazarlarını karşılaştırdı. Üç kelimeden başka, bütün mes’elelerde muvâfakat olmuştu. Molla Said’in bu üç noktadaki tevcihleri de ulemânın takdirlerine mazhar olmuştu.
(Mufassal Tarihçe 1/127)

Nurdan Haber Merkezi

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )