Hasan Fehmi Başoğlu’nun kıymetli bir hâtıraları
Uhuvvet Gazetesi 9.12.1964
Eski Diyanet İşleri Müşavere Kurulu Reisi, muhterem ve merhûm Hasan Fehmi Başoğlu, Bediüzzaman Hazretleri ile tanışmasını şöyle anlatıyor:
“Ben, zaman-ı Meşrutiyet’te Fâtih medresesinde okurken, Bediüzzaman Hazretleri’nin İstanbul’a gelip, bir handa yerleştiğini ve hatta odasının kapısında “Burada her müşkül hal olunur, her mes’eleye cevab verilir. Fakat sual sorulmaz” diye levha asıldığını işittim.. Ve bir türlü akıl erdiremiyerek böyle bir Ievhayı asanın mecnun olması lâzım geldiğini düşünüyordum. Hazret-i Bediüzzaman hakkında sitayişkâr sözleri kabul etmek istemezdim. Fakat tevalî edegelen tavsiye ve cemaatlarla ulemâ ve talebe gruplarının kendisini ziyaret ve hayranlıklarını işittikçe, bende de bir ziyaret arzusu uyandı.. Ve kat’î karar verdim ki; en güç ve ince meselelerden sualler tertip edip sorayım. Ben de o zaman medresenin ileri gelenlerinden sayılıyordum.
Nihayet bir gece ulûm-u İlâhiye mebhasından gayet derin ve bir kaç kitapta izah ve ifade edilebilen bir mevzu’ ve ayrıca bir iki mevzu daha seçerek sual halinde hazırladım. Ferdası gün, kendisini ziyarete gittim. Suallerimi tevcih ettim. Aldığım cevablar çok acîb ve hârika olmuştu. Aynen benim hazırladığım tarzda, sanki o akşam beraber imişiz ve kitaba beraber bakıyormuşuz gibi cevablar verdi. Ben tam mutmain oldum… Ve bizzât anladım ki; onun ilmi, bizimki gibi kesbî değil, vehbîdîr. Sonra bir harita çıkararak, şark’ta dar-ül fünûn açılmasını ve bunun ehemmiyetini izah etti. O zaman şark’ta Hamîdiye Alayları vardı. O suretle idare ediliyordu.
Bu suretle tarz-ı idaresinin noksaniyetlerini ifade ile, maarif, san’at ve fünûn noktasından şark’ın uyandırılması lâzım geldiğini mukni’ olarak bize izah ile, bu gayesinin tahakkuku için İstanbul’a geldiğini anlattı… Ve diyordu ki: “Vicdanın ziyası ulûm-u diniyyedir. Aklın Nuru fünûn-u medeniyedir.”
Ömer Özcan’ın Said Özdemir Ağabeyden naklettiği şu hatırada da Hasan Fehmi Başoğlu Hocaefendi ile alakalı mühim bir bilgiye ulaşıyoruz.
Said Özdemir Ağabey anlatıyor;
“Ahmet Feyzi Kul Ağabey zaman zaman Ankara’ya gelir ve bizlerle sohbet ederdi, birkaç gün de kalırdı. Bir gün onu büyük âlimlerin bulunduğu Dinî Eserleri İnceleme Kurulu’na götürdüm. Orada Hasan Fehmi Başoğlu, Hasan Hüsnü Erdem, Hüsameddin Bostan, Şehit Oral gibi büyük âlimlerin bulunduğu bir kurul… Ben kendisini ‘Bediüzzaman Hazretlerinin talebesi’ diye takdim ettim. Mübarek Ahmet Feyzi Ağabeyimiz öyle bir konuşma yaptı, onlara karşı öyle güzel bir hitabede bulundu ki, Üstad Hazretlerini ve Risale-i Nur’u anlattı. Öyle güzel anlattı ki o büyük âlimlerin ağızları açık kaldı. Feyzi Ağabey o kadar fesahat ve belâgatla, o kadar güzel konuşuyordu ki hayran kaldılar. Ona sordular: ‘Siz hangi üniversiteden mezunsunuz?’ ‘Ben Risale-i Nur üniversitesinden mezunum’ diye cevap verdi. Çok takdir ettiler…
“Bu kurul, Risale-i Nurları tetkik eden kuruldu. O zaman Üstad Hazretlerinin eserleri Afyon mahkemesi dolayısıyla on bir çuval, dört sandık olarak Ankara’ya gelmişti. Ankara Ağır Ceza’dan Diyanet’e geldi. Diyanet İşleri Müşavere Kurulu bu eserleri teker teker inceledi. Cenab-ı Hak bizi de orada vazifelendirdi; oranın kâtib-i memuru idik, hepsi elimizden geçti. Risale-i Nur hakkında Hasan Fehmi Başoğlu çok muazzam bir rapor yazdı. O rapor, o zamanki Diyanet Reisi Eyüp Sabri Hayırlıoğlu’na onaya gitti. Reis raporu okumuş, sallana sallana geldi, Hasan Fehmi Efendi’ye; ‘Hocaefendi, sen Bediüzzaman’a rapor yazmamışsın; sen medhiye yazmışsın, medhiye… Ehl-i vukuf biraz bîtaraf olur, sonra sana da Nurcu derler, hiç olmazsa bunu biraz değiştir’ dedi…
Cenab-ı Hak kendisine rahmet eylesin.
NurdanHaber Özel