Nurdan Haber

Had Bilmek Ve Muvazeneyi Kaçırmamak

Had Bilmek Ve Muvazeneyi Kaçırmamak
11 Nisan 2020 - 21:21

HAD BİLMEK VE MUVAZENEYİ KAÇIRMAMAK

 

Resulullah Efendimiz Veda Hutbesi’nde buyuruyor ki:

“Size iki şey bırakıyorum.

1-Kuran-Kerim,

2-Ali Beytim.

Bunların ikisine sarılırsanız istikameti bulursunuz.”

 

Üstadımız da diyor ki; Ali Beyti’nden murad, sünneti seniyesidir. Yani Kur’an ı Resulullah gibi anlayıp yaşamak.

Resulullah’ın tarzını en iyi bilen ve sünnetin hamleleri de Ali Beytidir. Başka bir hadisinde de Ali Beyti’ne meveddeti istiyor… Yine Dördüncü Lem’ada Üstadımız diyor ki “Hazret-i Ali’ye (R.A.) iki cihetle bakılmak gerektir. Bir ciheti; şahsî kemalât ve mertebesi noktasından. İkinci cihet: Âl-i Beyt’in şahs-ı manevîsini temsil ettiği noktasındandır. Âl-i Beyt’in şahs-ı manevîsi ise, Resul-i Ekrem Aleyhissalâtü Vesselâm’ın bir nevi mahiyetini gösteriyor. İkinci nokta cihetinde Hazret-i Ali (R.A.) şahs-ı manevî-i Âl-i Beyt’in mümessili ve şahs-ı manevî-i Âl-i Beyt, bir hakikat-i Muhammediyeyi (A.S.M.) temsil ettiği cihetle, muvazeneye gelmez. İşte Hazret-i Ali (R.A.) hakkında fevkalâde senakârane ehadîs-i Nebeviye, bu ikinci noktaya bakıyorlar.”

Lemalar – 23

Yine bir hadislerinde Resulullah buyuruyor ki “Benim ve halifelerin sünnetine tabi olun.”

Demek ki sahabeler içinde Resulullah’ın halifeleri var ve Resulullah’ın şahsiyeti maneviyesinin mümessili olan var.

Yine Resulullah buyuruyor ki “Ahirzamanda gelecek olan zatın vezirleri olacak. Bunlar bir elin parmaklarından az olmayacak ve iki elin parmaklarını geçmeyecek.”

‌Şimdi, Asrı Saadet’ten ahirzamana gelelim. Biz Nur talebeleri itikad ediyoruz ki, Resulullah’ın müjdelediği ahirzamanda gelen zat üstadımızdır. Resulullah’ın bu asırdaki vekilidir. Üstadımızın vekil ve varis talebeleri de Mehdi’nin vezirleridir.

‌Şahsı manevi meselesine gelince; Risale-i Nur’un şahsı manevisi var, Üstadın şahsı manevisi var, erkânların ve hasların şahsı manevisi var, bütün Nur Talebelerinin şahsı manevisi var. Bir de bütün bu şahsı maneviyelerin mümessilleri var. Bunları karıştırmamak lazım! Bunlarla alakalı Risale-i Nur’dan bazı kısımlar:

“Risale-i Nur talebelerinin hasları olan sahib ve vârisleri ve haslarının hasları olan erkân ve esasları olan kardeşlerime bugünlerde vuku’ bulan bir hâdise münasebetiyle beyan ediyorum ki:

Kastamonu – 76

Aziz kardeşlerim! Sakın bu fıkranın vasıtasıyla o sırr-ı mahremi fâş etmeyin ve o risaleyi de araştırmayın. Yalnız bu fıkrayı zararsız görseniz haslara gösterebilirsiniz.

Kastamonu – 87

Bu gayet mahrem risaleler, nasılsa muannid bir nâmahremin eline bu risalelerden birisi geçmiş. Gayet sathî ve inad nazarıyla bir-iki yerine haksız bir itiraz ile ehemmiyetli bir hâdiseye sebebiyet verdiğinden; bu mecmua, Risale-i Nur’un has talebelerine belki ehass-ı havassa mahsus olduğu halde ve benim vefatımdan sonra intişarına müsaade olmasıyla beraber; şimdi mezkûr hâdisenin sebebiyle herkese değil, belki ehl-i insaf ve Risale-i Nur’la alâkadar ve talebelerinden bulunanlara, haslardan birkaç şakirdin tensibiyle gösterilebilir fikriyle yazdık.

Kastamonu-213

Risale-i Nur bir daire değil, mütedâhil daireler gibi tabakatı var. Erkânlar ve sahibler ve haslar ve naşirler ve talebeler ve tarafdarlar gibi tabakatı var. Erkân dairesine liyakatı olmayan, Risale-i Nur’a muhalif cereyana tarafdar olmamak şartıyla daire haricine atılmaz. Hasların hâsiyeti bulunmayan, zıd bir mesleğe girmemek şartıyla talebe olabilir. Bid’a ile amel eden, kalben tarafdar olmamak şartıyla dost olabilir. Onun için, az bir kusur ile düşman sınıfına iltihak etmemek için dışarıya atmayınız. Fakat Risale-i Nur’un erkânlarında ve sahiblerindeki esrar ve nazik tedbirlere, onları teşrik etmemek gerektir.

Kastamonu – 248

Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsi ve o şahs-ı manevîyi temsil eden has şakirdlerinin şahs-ı manevîsi “Ferîd” makamına mazhar oldukları için, değil hususî bir memleketin kutbu, belki -ekseriyet-i mutlaka ile- Hicaz’da bulunan kutb-u a’zamın tasarrufundan hariç olduğunu.. ve onun hükmü altına girmeye mecbur değil.

Kastamonu – 196

Âhirzamanda, Âl-i Beyt-i Nebevî’nin (A.S.M.) cemaat-i nuraniyesini temsil eden Hazret-i Mehdi’de ve cemaatindeki şahs-ı manevîde ancak içtima edebilir.

Kastamonu – 190

Çünki hasların hayatı, Risale-i Nur’a aittir ve şahs-ı manevîsini temsil eden şakirdlerinin tensibiyle kayıd altına girebilir.

Emirdağ-1 – 80

Bundan sonra her mes’elemizde emir, Risale-i Nur’un şahs-ı manevîsini temsil eden has şakirdlerin ve sizlerindir.

Emirdağ-1 – 223

‌Bunlar,  Risale-i Nur’da geçen ve Üstadımızın bıraktığı mutlak vekillerin, Üstadımızın ve Risale-i Nur’un şahsı manevisinin mümessilleri olduklarını gösteren deryadan birkaç katredir.

‌Demek ki; nasıl ki insaniyette mertebeler varsa, İslamiyet’te mertebeler varsa, askeriyede meratib varsa; Nur Talebeleri dairesinde de mertebeler bulunacaktır. Biz inanıyoruz ki Üstadımızın manevi tasarrufu devam ediyor, Üstad başımızda başkomutan, mutlak vekilleri vezirleri, bizler de bu muhteşem ordunun birer neferleriyiz.

‌Üstadımızın vefatından sonra geçen 60 yıllık süreç içerisinde, ehli dalalet ve zındıkanın bütün fitne ve fesatlarına rağmen, Nur hizmeti bugüne kadar üstadımızın vekillerinin omuzunda ve müzaheretinde istikametle geldi Elhamdülillah… Zaman zaman başka çığırlar açanlar, bu caddeyi kübraya zarar verenler, bir dönemde zahiri parlak görünenler hepsi sönüp gitti. Amma Üstadımızın has talebelerinin etrafında kenetlenenler, istikametle bugüne kadar geldi. Bundan sonra da bu böyle olacaktır. Kim ki üstadımızın mutlak vekili etrafında kenetlenirse istikameti mufafaza edecek, diğerleri sönüp gidecektir.

‌…

Üstadımızın son mutlak vekili ve varisi olan HÜSNÜ BAYRAMOĞLU AĞABEYİMİZ’E gelince;

Üstad bize iki şey bıraktı.

  1. Canı kadar sevdiği ve sebebi saadetim dediği Risale-i Nur’u
  2. Bu asrın sıratı müstakimi olan Risale-i Nur un hizmet tarzı ve bu tarzın hameleleri ve muhafızları olan MUTLAK VEKİLLERİ…

Öyle demiyor mu Emirdağ Lahikası’nda: “Şimdi bütün talebelerin fevkinde diyerek değil, benim en yakınımda hizmetimde olup bir derece tam tarz-ı hareketimi bilenler ve yakından görenler içinde, dört-beş adamı mutlak vekil yapıyorum. Ben ölsem veya hayatta şuursuz kalsam, Nurlara karşı hizmetimin tarzını bilerek tam yapabilsinler. Şimdilik Tahirî, Sungur, Ceylan, Hüsnü ve bir-iki adam daha mutlak vekilim olarak vasiyet ediyorum.”

Emirdağ -2 – 233

İşte HÜSNÜ AĞABEYİMİZ, değişen dünya hadiseleri karşısında, üstadımızın tarzı hareketini bilen ve sadakatle muhafaza eden en son ve güzide mutlak vekili, üstadın bize aziz bir hatırası.

‌Vekil de asıl gibi olduğu için, Tarihçe-i Hayat’ta geçen Üstada atfen yazılan bu ifadeleri, Hüsnü Abimiz için de kullansam mahzuru olmaz herhalde.

‌                “Bir Müslüman, ak saçlı, yaşlı bir Müslüman… Saçını başını ve yaşını bütün ömrü boyunca nurla ağartmış bir Müslüman… Saçı, başı, yaşı ve bütün vücudu Allah’ın nuruyla yıkanmış tertemiz ve bembeyaz bir Müslüman…  Bütün ömrü boyunca in’am-ı Hak olan hayatını, Türk Milletinin salah ve hakikî saadeti için vakfetmiş; Emr-i İlahî olan ruhunu feleğin hakikî Mâliki Allah’a teslim edinceye kadar aynı yolda yürümeğe azmetmiş; bina-yı sübhanî olan bedenini, yalnız Allah yolunda yıpratmış olan büyük bir Müslüman… Bakın şu asil ve necib ihtiyar Müslümana! Ne kadar sâkin ve ne kadar rahattır. Zira kesrette değil, vahdettedir. Gecenin zulmetinden ve gündüzün rengârenginden bîfüturdur. Bela zindanında safayı seyretmektedir. Cefa sofrasında vefa bulan, mazhar-ı tecelli olandır. Zira eşya hakikatlerinden haberdardır. Kesafeti letafete kalbetmiştir. Kanı çekilmiş, damarlarında kan yerine, feyz-i Hak ve nur cereyan etmektedir.”                   

Tarihçe-i Hayat – 656

‌Peki ne yapıyor Hüsnü Abi, derdi nedir? Hâşâ bir siyasi gaye ve menfaat peşinde mi? Yoksa şahsi nüfuz temini peşinde mi koşuyor, 86 yaşındaki bu piri fani? Yoksa bütün gayreti ve himmetiyle Üstaddan aldığı dersi ve gördüğü tarzı, meslek ve meşrebi muhafaza etmeye mi çalışıyor? Bunu sönmemiş kalplere, ölmemiş vicdanlara havale eder ve deriz ki: Hüsnü Abimiz, Nur talebeleri şahsı manevisinin mümessili ve üstadımızın mutlak vekili olarak; gerek gördüğünde devlet ricaliyle görüşecek, gerek gördüğünde lâhika neşredecek, Nur talebelerinin selameti ve istikameti ve ittihadı için haykıracak. Üstadın hizmet tarzının muhafazası için canla başla çalışacak ve çalışıyor. Bu onun en tabii hakkı ve aynı zamanda vazifesidir. O, vazifesini en layıkıyla yapıyor,biz Nur talebeleri olarak da bize düşen vazife Hüsnü Abi’nin etrafında kenetlenmek, ona kuvvet vermek, arkasında durmak ve ona gelen hücumlara sed olabilmektir.

‌NETİCE: Hani İTTİHADI İSLÂM istiyoruz ya! Bence ittihadı İslâm, Nur talebelerinin ittihadına bağlı! Bu, hem vazifemiz, hem de mesûliyetimizdir. Nur talebelerinin ittihadı da ancak Hüsnü Abi’nin etrafında, Risale-i Nur’un düsturları müvacehesinde birleşmekle mümkün olacaktır. Hüsnü Abimiz de tertip ettiği aylık uhuvvet ve ihlâs dersleriyle bu birlikteliği tesis etmeye çalışıyor. Cenabı Hakk, O’nu bu vazife ve hizmetinde muvaffak etsin İnşaallah. Hayırlı uzun ömürler versin. Bizleri bu ulvi gayeye hizmet eden ve kuvvet verenlerden eylesin.

Amin selâm ve dua ile…

Abdussamed Yıldız

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )