Nurdan Haber

BİLİM ADAMLARININ GENELDE DİNE KARŞI OLUŞLARININ SEBEBİ NEDİR?

BİLİM ADAMLARININ GENELDE DİNE KARŞI OLUŞLARININ SEBEBİ NEDİR?
03 Mayıs 2020 - 19:05

On dokuzuncu yüzyılda Fransız İhtilali ile hâkimiyeti ele alan materyalist felsefe, Hıristiyan dinine karşı duruş sergilemiş ve bundan sonra her türlü bilimsel gelişmenin karşıtı, ya da düşmanı, dini düşünce gösterilmiştir. Bu tarihten sonra bütün siyasi, sosyolojik ve bilimsel çalışmaların temeli ateizme dayandırılmıştır.

İslâmiyet’i bilmeyenler, Hıristiyanlıkla onu aynı kefeye koydular. Hıristiyanlığa karşı duruş, İslamiyet’e karşı duruş şeklinde algılandı.

Hâlbuki İslâmiyet’le bilimin çatışması söz konusu değildir. Çünküİslâm dini, kâinatın tamamını âdeta bir kitap gibi kabul eder. Allah’ın kudret sıfatının eseri olan ve elementlerle yazılmış bir kitap. Yani kâinat kitabı.

İslâmiyet’te, cisimlerdeki ölçülü, plânlı ve bir maksat ve gayeye göre yaratılışın düşünülmesi “TEFEKKÜR”, fikir ve akıl yürütme, yorumlama olarak ifade edilir. Böyle bir saatlik akıl yürütme ve düşünmeyi, İslâmiyet bir sene nafile ibadetten üstün görmektedir.

Kur’an; “Düşünmüyor musunuz?”[Bakara, 76.], “Aklınızı kullanmıyor musunuz?”[Bakara, 44.] diyerek akla havale eder. Akıllı düşünmeye teşvik eder. “Bu inceliği, ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlar” der [Âli İmran, 7.]. Allah’tan ilmimizin arttırılmasını istememizi öğütler: “Rabbim, ilmimi arttır” de’[Tâhâ, 114]. Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığına dikkat çekilir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[Zumer, 9].

     “Düşünesiniz diye gerçekten size âyetleri açıkladık”[Hadîd, 17.].

Bilinmeyen bir şeyin sorulup araştırılarak öğrenilmesi istenmektedir:

“Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorun” denmektedir [Nahl, 43.].

Hadislerde de ilme teşvik vardır:

İlim talebi için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır” [Tirmizî İlim 2, 2649; İbn Mâce, Mukaddime 17, 227].

Kim ilim öğrenmeyi talep ederse, bu onun geçmişteki günahlarına kefaret olur”[Tirmizî İlim 2, 2650].

“Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen almaya ehaktır”[Tirmizî, İlim, 19, 2688].

İlmin azalması, cehaletin artması” dünyanın sonu olarak belirtilmiştir[Buhari, Kitabu’l-İlim, 71-72.].

İslâmiyet’te âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün tutulmuştur. Böyle bir din, ilme karşı olabilir mi? Zaten bütün ilimler, Allah’ın kâinat kitabının tefsiri ve açıklaması değil midir? Kur’an da O’nun kitabı, kâinat da. Kur’an’a ters düşen, ilim değil, ancak bir takım teori ve hipotezler veya ideolojik yaklaşımlar olabilir.

Kısaca söylemek gerekirse; maddeyi ilahlaştıran pozitivist inanç savunucuları, evrim teorisini, bilimsel platformundan çıkararak kendi ateist ideolojilerine âlet etmişlerdir.

Bilim adamlarının çoğu evolüsyon manasında evrimi kabul etmemektedir.

Bilim adamlarının çoğu, canlıların kademe kademe birbirinden tesadüfen meydana geldiği şeklindeki evrim görüşünü kabul etmemektedirler. Zaten yaratılışçılarla evrimciler arasındaki tartışma bu tip bir evrim anlayışı sebebiyledir. Kaldı ki, Materyalist felsefecilerin ve ateist biyologların müdafaasını yaptığı böyle bir evrim görüşü bilimsel bir bilgi değil, felsefi ve metafiziğe dayanan bir görüş ve yorumdur. Dolayısıyla ateizme dayalı böyle felsefî bir görüşü bütün bilim adamlarının kabul ettiği yönündeki yaklaşım, tamamen ideolojik bir tutumdur.

Bir insan özellikle de bilim adamıysa nasıl bile bile Allah’ı inkâr eder?

            Okuyucumuz sorusunda böyle diyor. Haklıdır. Bilim adamı, kâinattaki son derece sanatlı, sonsuz bir ilmi ve kudreti gerektiren eserleri görüp, bunların sahibini nasıl inkâr edebilir. Bir harf kâtipsiz, bir iğne ustasız olmazken, şu koca kâinatın sahipsiz olması mümkün müdür? Elbette mümkün değildir.

Gözlük camına mürekkepli bir kalemle birkaç nokta konduğu zaman, bu noktalar bazen bir dağın görünmesine mani olur. Aynen bunun gibi, işlenilen günahlar sebebiyle insanın manevî kalp gözüne konan noktalar, pek çok hakikatin görünmesine engel olur.

Güneş, nur ve ziyadır. Girdiği yeri aydınlatıp, nurlandırıp, gül ve reyhanların, nergis ve lalelerin teşekküle sebep olurken, aynı güneş, mahiyeti bozulmuş maddeleri kokuşturur ve çürütür. Bunun gibi, mana âlemi günahlar sebebiyle bozulmuş kimselerin kâinattan aldıkları marifet nurları âlemlerinde söner. Her bir varlık Allah’a açılan bir pencere iken, onun âleminde gelişigüzelliğe ve tesadüfe dönüşür. Onların artık hakikate nüfuz etmeleri mümkün değildir. Çünkü Cenabı Hak öyleleri için; “Onların kulakları vardır işitmez, gözleri vardır görmez, akılları vardır fakat idrak etmez. Şeytan onların amellerine kendilerine hoş gösterir” buyuruyor.

Bizim böylelerin avukatlığını yapmamıza gerek yok, Şeytanlar onu ziyadesiyle yapıyor. Biz, Allah’a inanmanın bir iman meselesi olduğunu gözden uzak tutmamalıyız. Allah’a inanmanın yolu, Allah’ı bilme ve anlama yönünde gayret sarf etmekten geçiyor. Ancak bu da yeterli değildir. Cenabı Hakk’da ona iman nurunu ihsan edecek. Siz  ihtiyarınızı bu yönde kullanmazsanız, Allah iman nasip etmiyor. Siz cüz’i iradenizi bu yönde kullanınca da, o iman nuru, yine Allah’ın lütuf ve merhametine bağlı. Biz başkasına Allah’ın bu ikramı niye yapmadığına değil, bize ihsan ve lütfettiği bu iman nimetine karşı şükrünü eda ve O’na minnettarlığımızı bildirmeye gayret etmeliyiz.

Bilmeliyiz ki, dünya ve ahirette bu iman nimetinden daha büyük ve değerli bir ihsan ve lütuf olamaz. Dolayısıyla böyle bir nimete mazhar olmak, Allah’ın yanında ne kadar kıymetli, değerli ve sevgili olduğumuzu gösteriyor. Her halde bize düşen görev, bu sevgi ve lütufa mazhar olmaya çalışmaktır. Yoksa böyle bir nimetin elimizden alınması için, başta şeytan ve nefis ve kötü arkadaşlar her an çalışıyorlar. Tabir caiz ise, bu nimeti kaybetmemek için ona dört elle değil, belki sekiz elle sarılmalı ve Allah’a, bu nimeti bizden almaması için yalvarmalıyız. Çünkü iman nimeti insanın hem dünyasına ve hem de ahretini aydınlatıyor. Sahibine dünyada da  Cennet hayatı yaşatıyor.

Prof. Dr. Âdem Tatlı

On dokuzuncu yüzyılda Fransız İhtilali ile hâkimiyeti ele alan materyalist felsefe, Hıristiyan dinine karşı duruş sergilemiş ve bundan sonra her türlü bilimsel gelişmenin karşıtı, ya da düşmanı, dini düşünce gösterilmiştir. Bu tarihten sonra bütün siyasi, sosyolojik ve bilimsel çalışmaların temeli ateizme dayandırılmıştır.

İslâmiyet’i bilmeyenler, Hıristiyanlıkla onu aynı kefeye koydular. Hıristiyanlığa karşı duruş, İslamiyet’e karşı duruş şeklinde algılandı.

Hâlbuki İslâmiyet’le bilimin çatışması söz konusu değildir. Çünküİslâm dini, kâinatın tamamını âdeta bir kitap gibi kabul eder. Allah’ın kudret sıfatının eseri olan ve elementlerle yazılmış bir kitap. Yani kâinat kitabı.

İslâmiyet’te, cisimlerdeki ölçülü, plânlı ve bir maksat ve gayeye göre yaratılışın düşünülmesi “TEFEKKÜR”, fikir ve akıl yürütme, yorumlama olarak ifade edilir. Böyle bir saatlik akıl yürütme ve düşünmeyi, İslâmiyet bir sene nafile ibadetten üstün görmektedir.

Kur’an; “Düşünmüyor musunuz?”[Bakara, 76.], “Aklınızı kullanmıyor musunuz?”[Bakara, 44.] diyerek akla havale eder. Akıllı düşünmeye teşvik eder. “Bu inceliği, ancak aklı selim sahipleri düşünüp anlar” der [Âli İmran, 7.]. Allah’tan ilmimizin arttırılmasını istememizi öğütler: “Rabbim, ilmimi arttır” de’[Tâhâ, 114]. Bilenlerle bilmeyenlerin bir olmadığına dikkat çekilir: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?”[Zumer, 9].

     “Düşünesiniz diye gerçekten size âyetleri açıkladık”[Hadîd, 17.].

Bilinmeyen bir şeyin sorulup araştırılarak öğrenilmesi istenmektedir:

“Eğer bilmiyorsanız, bilenlerden sorun” denmektedir [Nahl, 43.].

Hadislerde de ilme teşvik vardır:

İlim talebi için yola çıkan kimse, dönünceye kadar Allah yolundadır” [Tirmizî İlim 2, 2649; İbn Mâce, Mukaddime 17, 227].

Kim ilim öğrenmeyi talep ederse, bu onun geçmişteki günahlarına kefaret olur”[Tirmizî İlim 2, 2650].

“Hikmetli söz müminin yitiğidir. Onu nerede bulursa, hemen almaya ehaktır”[Tirmizî, İlim, 19, 2688].

İlmin azalması, cehaletin artması” dünyanın sonu olarak belirtilmiştir[Buhari, Kitabu’l-İlim, 71-72.].

İslâmiyet’te âlimin mürekkebi, şehidin kanından üstün tutulmuştur. Böyle bir din, ilme karşı olabilir mi? Zaten bütün ilimler, Allah’ın kâinat kitabının tefsiri ve açıklaması değil midir? Kur’an da O’nun kitabı, kâinat da. Kur’an’a ters düşen, ilim değil, ancak bir takım teori ve hipotezler veya ideolojik yaklaşımlar olabilir.

Kısaca söylemek gerekirse; maddeyi ilahlaştıran pozitivist inanç savunucuları, evrim teorisini, bilimsel platformundan çıkararak kendi ateist ideolojilerine âlet etmişlerdir.

Bilim adamlarının çoğu evolüsyon manasında evrimi kabul etmemektedir.

Bilim adamlarının çoğu, canlıların kademe kademe birbirinden tesadüfen meydana geldiği şeklindeki evrim görüşünü kabul etmemektedirler. Zaten yaratılışçılarla evrimciler arasındaki tartışma bu tip bir evrim anlayışı sebebiyledir. Kaldı ki, Materyalist felsefecilerin ve ateist biyologların müdafaasını yaptığı böyle bir evrim görüşü bilimsel bir bilgi değil, felsefi ve metafiziğe dayanan bir görüş ve yorumdur. Dolayısıyla ateizme dayalı böyle felsefî bir görüşü bütün bilim adamlarının kabul ettiği yönündeki yaklaşım, tamamen ideolojik bir tutumdur.

Bir insan özellikle de bilim adamıysa nasıl bile bile Allah’ı inkâr eder?

            Okuyucumuz sorusunda böyle diyor. Haklıdır. Bilim adamı, kâinattaki son derece sanatlı, sonsuz bir ilmi ve kudreti gerektiren eserleri görüp, bunların sahibini nasıl inkâr edebilir. Bir harf kâtipsiz, bir iğne ustasız olmazken, şu koca kâinatın sahipsiz olması mümkün müdür? Elbette mümkün değildir.

Gözlük camına mürekkepli bir kalemle birkaç nokta konduğu zaman, bu noktalar bazen bir dağın görünmesine mani olur. Aynen bunun gibi, işlenilen günahlar sebebiyle insanın manevî kalp gözüne konan noktalar, pek çok hakikatin görünmesine engel olur.

Güneş, nur ve ziyadır. Girdiği yeri aydınlatıp, nurlandırıp, gül ve reyhanların, nergis ve lalelerin teşekküle sebep olurken, aynı güneş, mahiyeti bozulmuş maddeleri kokuşturur ve çürütür. Bunun gibi, mana âlemi günahlar sebebiyle bozulmuş kimselerin kâinattan aldıkları marifet nurları âlemlerinde söner. Her bir varlık Allah’a açılan bir pencere iken, onun âleminde gelişigüzelliğe ve tesadüfe dönüşür. Onların artık hakikate nüfuz etmeleri mümkün değildir. Çünkü Cenabı Hak öyleleri için; “Onların kulakları vardır işitmez, gözleri vardır görmez, akılları vardır fakat idrak etmez. Şeytan onların amellerine kendilerine hoş gösterir” buyuruyor.

Bizim böylelerin avukatlığını yapmamıza gerek yok, Şeytanlar onu ziyadesiyle yapıyor. Biz, Allah’a inanmanın bir iman meselesi olduğunu gözden uzak tutmamalıyız. Allah’a inanmanın yolu, Allah’ı bilme ve anlama yönünde gayret sarf etmekten geçiyor. Ancak bu da yeterli değildir. Cenabı Hakk’da ona iman nurunu ihsan edecek. Siz  ihtiyarınızı bu yönde kullanmazsanız, Allah iman nasip etmiyor. Siz cüz’i iradenizi bu yönde kullanınca da, o iman nuru, yine Allah’ın lütuf ve merhametine bağlı. Biz başkasına Allah’ın bu ikramı niye yapmadığına değil, bize ihsan ve lütfettiği bu iman nimetine karşı şükrünü eda ve O’na minnettarlığımızı bildirmeye gayret etmeliyiz.

Bilmeliyiz ki, dünya ve ahirette bu iman nimetinden daha büyük ve değerli bir ihsan ve lütuf olamaz. Dolayısıyla böyle bir nimete mazhar olmak, Allah’ın yanında ne kadar kıymetli, değerli ve sevgili olduğumuzu gösteriyor. Her halde bize düşen görev, bu sevgi ve lütufa mazhar olmaya çalışmaktır. Yoksa böyle bir nimetin elimizden alınması için, başta şeytan ve nefis ve kötü arkadaşlar her an çalışıyorlar. Tabir caiz ise, bu nimeti kaybetmemek için ona dört elle değil, belki sekiz elle sarılmalı ve Allah’a, bu nimeti bizden almaması için yalvarmalıyız. Çünkü iman nimeti insanın hem dünyasına ve hem de ahretini aydınlatıyor. Sahibine dünyada da  Cennet hayatı yaşatıyor.

Prof. Dr. Âdem Tatlı

İLGİNİZİ ÇEKEBİLİR
Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )