Nurdan Haber

Allah’ın Birliğini Doğru Anlamak (1)

Allah’ın Birliğini Doğru Anlamak (1)
17 Ağustos 2021 - 16:03

ALLAH’IN BİRLİĞİNİ DOĞRU ANLAMAK (1)

 

NurdanHaber – Haber Merkezi – Özel

“EY İMAN EDENLER, İMAN EDİN!”

(Ehl-i imanın imanını tashih için yazılmıştır.)

MUKADDİME

Kâinatta en yüksek hakikat madem imandır, hayatta en mühim meselemiz de doğru ve makbul bir
imana sahip olmaktır. İmanda yapacağımız bir hata, kâinatı da hayatı da anlamsızlaştıracağı gibi bizi
de ebedî şekāvete mahkûm edecektir.

Öyleyse neye inanmalıyız, nasıl inanmalıyız?

İşe önce en geniş daireden başlayıp daralta daralta imandaki en ehemmiyetli ve en hassas noktaya
ulaşalım.

1. İmanın altı esası/rüknü vardır: Allah’a ve O’nun peygamberlerine, kitaplarına, meleklerine,
kaderine, ahiretine inanmak.
2. Bu esasların/rükünlerin birincisi şudur: Allah’a iman.
3. “Allah’a iman” şümulünde O’nun varlığına inandıktan sonra şu gelir: Birliğine iman (Tevhit).4. Tevhit iki ayak üzerinde durur:

*Ulûhiyetinde Tevhit: Allah’ın yegâne İlâh olduğuna iman.
*Rububiyetinde Tevhit: Allah’ın yegâne Rab olduğuna iman.

Bu iki tevhide ayrı ayrı inanmayanın imanında taşlar yerine oturmamış demektir.

Ulûhiyette tevhit üzerinde konuşmaya ihtiyaç yok. Rububiyette tevhidin ise üzerinde ne kadar durulsa
yeridir. Biz rububiyette tevhit üzerinde bazı değerlendirme ve tashihatta bulunacağız tâ ki lâkaytlık,
muhakeme noksanlığı yahut âdet ve ülfetten dolayı bilmeden sınırlarına yaklaştığımız şirki -hangi
kılığa girerse girsin- teşhis ve teşhir ederek kendimizi ondan kurtaralım.

Şirk sınırlarından uzakta olan müminler de yine farklı mesafelerde bulunurlar. “Allah bir.” demekten
başka şey bilmeyen âmi bir adamın tevhidinden tutun, Nemrud’un ateşine düşmek üzereyken
gönderilen meleklere “Dost ile dostun arasından çıkın. Sizden bir şey istemem.” diyen Hz. İbrahim’in
tevhidine kadar hadsiz mertebeler bulunmaktadır.

TEMEL ISTILÂHLAR LÜGATÇESİ

Tevhit: Allah’ın vahdetine inanma, O’nu birleme.
İlâh: Kâinatın yaratıcısı ve sahibi, tapılan varlık. Türkçesi “Tanrı”, Farsçası “Huda”dır.
ulûhiyet: İlâhlık.
tasarruf: Bir şeye sahip olma ve onu istediği gibi kullanma, yönlendirme.
Rab: Terbiye ve idare eden, tasarrufta bulunan.
Rububiyet: Rablık.
Esbap: Sebepler, kâinattaki canlı cansız bütün unsurlar.
Tabiat: Bir şeyin karakter özellikleri, mizaç, fıtrat. (Bu kelime günlük dilde “sebepler/esbap”
manasında kullanılıyorsa da -“eşyanın tabiatı” ibaresinde olduğu gibi- ilmî literatürde yazdığımız
mana geçerlidir.)
Tecelli: Görünme, zuhur etme.
Tecelligâh: Bir şeyin tecelli ettiği, göründüğü, zuhur ettiği yer.
Mazhar: Bir şeyin zuhur ettiği, göründüğü yer veya kimse.
Masdar: Bir şeyin sudur ettiği, çıktığı yer; memba, kaynak.
Mahal: Yer.
Adem: Yokluk.
Mâdum: Ademde olan, yok.
Vücut: Varlık.
Mevcut: Vücudu olan, var.
Vacip: Gerekli, şart.
Mümteni: İmkânsız.
Mümkün: İmkân dâhilinde olan.
Iztırar: Mecburiyet.
İhtiyar: İrade, seçme hassası.
Kesp: İnsanın, içindeki meyillerden birine irade-i cüz’iyesiyle karar vermesi üzerine o fiili Allah’ın halk
etmesi için O’nun irade ve kudretinin tecellisini celbetme (tecellisine şart-ı âdi olma) hâli.
Kâsip/müktesip: Kesbeden.
Meksup: Kesbedilen.
Fiil: İş.

Fail: Fiili yaratan, fiili kesbeden. (Bu kelime farklı makamlarda farklı manalara delâlet etmektedir. Cenab-ı Hak hakkında kullanıldığında “hakiki fail/fiili halk eden” demektir. İnsanlar hakkında kullanıldığında
“mecazî fail/fiili tercih eden, fiili kesbeden” demek olur.)
İllet: Bir şeyin var olmasını sağlayan sebep. (Bu kelime farklı makamlarda farklı manalara delâlet
etmektedir. Cenab-ı Hak hakkında kullanıldığında “illet-i mucide/yaratıcı sebep” demektir. İnsanlar
hakkında kullanıldığında “tercihiyle, kesbiyle Allah’ın yaratmasına sebep olan” anlaşılır.)
İlletin kaidesi şudur: Mevcut olan, vücudî fiillere illet olur. İtibarî olan da ademî fiillere illet olur.

Halk: Yaratma; yoktan var etme (ibda/ihtira) veya mevcut şeylerden yeni bir şey var etme (inşa/terkip).
Hâlık: Halk eden, yaratan.
Mahlûk: Halk edilen, yaratılan.
Hallâkıyet: Her an halk etme, devamlı yaratma.
Kayyumiyet: Bizzat kāim (var) olma hâli, varlıkları var kılıp varlıklarını devam ettirme.
Şey: Mahlûk mevcut. (Arapçada itibarî mevcutlara “şey” denmez, “hâl” denir.)
Eşya: Şeyler, mahlûk mevcutlar.
Taallûk: Alâka, münasebet.
Kevnî: Kevn (varlık) âlemiyle ilgili.
Mükevvenat: “Tekvin” sıfatının tecellisiyle kevn (varlık) âlemine çıkmış şeylerin tamamı, bütün kâinat.
Küfür: İman rükünlerini inkâr etme, İslâm’ın esaslarına inanmama.

( Devamı Gelecek )

ÂDEM SIYAM

 


Kaynak: Nurdan Haber


 

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )