Öncelikle Cennetten yeryüzüne indiği halde dünyayı Cennete çevirmek için çalışan ve kendini suçlu bilerek hep rahmete sığınan Hz. Âdem gönüllüler.
Ne kadar ağır ve zor şartlar altında olursa olsunlar, kendilerini Firavun’un sarayında Hz. Musa’ya benzeyip ona göre azimle, kararlılıkla çalışanlar.
Nemrut ateşine atılmayı seve seve göze alıp, İlâhi takdire teslim olduktan sonra Hz. İbrahim’e dönerek ateşi gül bahçesine çevirme niyetine girenler.
Hak bildiği yolda yürürken en ufak bir tereddüde düşmeden gerektiğinde Hz. İsmail olup canını Canana kurban etmekten çekinmeyenler.
En dayanılmaz dertler içinde kıvrandığı halde gerektiğinde kendini Hz. Yakup gibi görüp derdini sadece ve sadece Allah’a açarak musibetleri O’na şikâyet edip, O’ndan yardım isteyenler.
Karşısına çıkan bütün olumsuz şartlara göğüs geren Hz. Yusuf’un yolunu takip ederek kuyuyu mescid, zindanı mektebe çevirdikten sonra iffetini koruyarak kölelikten iman sultanlığına adım atanlar.
İnancını yaşamayı ve Allah kulluk etmeyi yasaklasalar bile evini mescid yapıp secdeden miraca yükseldikten sonra zulüm denizini yararak karşıya geçip, sonra da kendi Kudüs’ünü fethetmek için yeni bir neslin yetişmesine kapı arayan Hz. Musa ruhlular.
Kavminin iyiliği için 950 sene çalışan, her türlü kahra ve isyana aldırmadan verilen görevi yapmanın huzuru içinde bulunurken çaresizliğini Allah’a arz ettikten sonra semadan gelen yağmur, yerde fışkıran sular sonrası amansız fırtınalara karşı gemiye binerek azgın dalgalar arasında rahatça seyredip gemisini Cebel-i Cûdi’ye yanaştıran Hz. Nuh gönüllüler.
Bütün sebepler sussa, bütün yollar tıkansa, bütün şartlar aleyhine dönse bile kendini Hz. Yunus gibi görüp balığın karnına girse de, bütün kalbiyle Allah’ı yönelmesi sonucu balığı denizaltı gemisi gibi kullanıp selamet sahiline çıkanlar.
Ne kadar şifasız hastalığa yakalanmış olsa da, ümidini kesmeyip Eyyub Peygamber gibi derdin içinde dermanı, hastalığın içinde şifayı bulup başına gelen her musibete sabretmesi sonucu ilahi lütfa erenler.
Karşısına çıkanlar ne kadar katı ve sert de olsalar, ne kadar soğuk ve kaba da olsalar, kendini Hz. Davud’a benzetip demiri hamur gibi yumuşatarak muhatabına istediği şekli verenler.
Din ve dünya sultanı olduğu halde elinde bulunan bütün imkânları ve serveti Allah’a yaklaşmaya birer vesile olarak görüp, hem dünya, hem de âhiret nimetlerine talip olarak Hz. Süleyman’ın izinden gittiğinin farkına varanlar.
Hiçbir karşılık ve beklenti içinde olmadan kavminin ve milletinin kurtuluşuna çalıştığı halde, sürekli onların hücumuna maruz kalan, fakat Allah’ın inayetiyle rahmet semasına yükselen Hz. İsa ruhlular.
Ve nihayet Hendek’te üç gün üst üste gözyaşları içinde dua eden Allah Resulünün duası sonucu, düşmanın perişan oluşunu görmek ve aynı duanın bereketine ulaşmak için yalvarıp yakaranlar…