Nurdan Haber

Mülk Sahibi Mülkünde İstediği Gibi Tasarruf Eder

Mülk Sahibi Mülkünde İstediği Gibi Tasarruf Eder
25 Eylül 2017 - 4:00

Başımıza gelen sıkıntı, bela, musibet ve hastalıklarda asıl mülk sahibinin Allah olduğundan ve onun mülkünde istediği gibi tasarruf yetkisi olduğundan gafil olabiliyoruz. Hastalık bazı insanlara bir İlahi ihsan, bir Rahmani hediyedir. Üzüntünün yok olması lezzettir. Hastalıklarda “Bu da geçer, yâ Hû” deyip, şikayet yerine şükretmeliyiz.

Ey şikâyetçi hasta! Senin hakkın şikâyet değil, şükürdür, sabırdır. Çünkü senin vücudun ve organ ve cihazların, senin mülkün değildir. Sen onları yapmamışsın, başka tezgâhlardan satın almamışsın. Demek başkasının mülküdür. Onların maliki, mülkünde istediği gibi tasarruf eder.

Meselâ gayet zengin, gayet hünerli bir sanatkâr, güzel sanatını, kıymettar servetini göstermek için, fakir bir adama modellik vazifesini gördürmek maksadıyla, bir ücrete mukabil, bir saatçik zamanda, süslü ve gayet sanatlı diktiği bir gömleği, bir elbiseyi o fakire giydirir. Onun üstünde işler ve vaziyetler verir. Harika sanat türlerini göstermek için keser, değiştirir, uzatır, kısaltır. Acaba şu ücretli fakir adam, o zata dese: “Bana zahmet veriyorsun, eğilip kalkmakla verdiğin vaziyetten bana sıkıntı veriyorsun. Beni güzelleştiren bu gömleği kesip kısaltmakla güzelliğimi bozuyorsun” demeye hak kazanabilir mi? “Merhametsizlik, insafsızlık ettin” diyebilir mi?

İşte, aynen bu misal gibi, Allah sana, ey hasta, göz, kulak, akıl, kalb gibi nuranî duygularla süslenmiş olarak giydirdiği cisim gömleğini, güzel isimlerinin nakışlarını göstermek için, çok haller içinde seni çevirir ve çok vaziyetlerde seni değiştirir. Sen açlıkla Allah’ın Rezzâk (Rızık verici) ismini tanıdığın gibi, Şafi (Şifa verici) ismini de hastalığında bil. Acılar, kederler, musibetler bir kısım isimlerinin hükümlerini gösterdikleri için, onlarda hikmetten parıltılar ve rahmetten ışıklar ve o ışıklar içinde çok güzellikler bulunuyor. Eğer perde açılsa, korktuğun ve nefret ettiğin hastalık perdesi arkasında sevimli, güzel manaları bulursun.

Ey hastalığa düşen hasta! Bu zamanda tecrübemle kanaatim gelmiştir ki, hastalık bazı insanlara bir İlahi ihsan, bir Rahmani hediyedir. Hangi hastalıklı genci gördüm; başka gençlere kıyasla âhiretini düşünmeye başlıyor. Gençlik sarhoşluğu yok. Gaflet içindeki hayvanca hevesler, arzulardan bir derece kendini kurtarıyor. Ben de bakıyordum, onların dayanılabilecek hastalıklarının bir İlahi ihsan olduğunu hatırlatırdım. Derdim ki:

“Kardeşim, senin bu hastalığının karşısında değilim. Hastalık için sana karşı bir şefkat hissedip acımıyorum ki, dua edeyim. Hastalık seni tam uyandırıncaya kadar sabra çalış. Ve hastalık vazifesini bitirdikten sonra, Allah inşaallah sana şifa verir.”

Hem derdim: “Senin bir kısım benzerlerin sıhhat belâsıyla gaflete düşüp, namazı terk edip, kabri düşünmeyip, Allah’ı unutup, bir saatlik dünya hayatının dış görünüşte keyfiyle hadsiz bir sonsuz hayatını sarsar, zedeler, belki de yıkar. Sen hastalık gözüyle, herhalde gideceğin bir yer olan kabrini ve daha arkasında uhrevî yerleri görürsün ve onlara göre davranıyorsun. Demek senin için hastalık bir sıhhattir; bir kısım benzerlerindeki sıhhat bir hastalıktır.”

Ey acıdan şikayet eden eden hasta! Senden soruyorum: Geçmiş ömrünü düşün. O ömürde geçmiş lezzetli rahat, huzur günleri hatırla. Büyük sıkıntı ve acı veren vakitlerini hatırla. Herhalde ya oh, ya ah diyeceksin. Yani, ya “Elhamdülillâh, şükür,” veyahut “Ah! acı çekmeye yazıklar olsun!” kalbin ve dilin diyecek.

Dikkat et, sana “Oh, elhamdülillâh, şükür” dediren, senin başından geçmiş elemler (üzüntüler), musibetlerin düşünmesi, bir manevi lezzeti deşiyor ki, senin kalbin şükreder. Çünkü elemin zevali lezzettir. Kederin, üzüntünün yok olması lezzettir. O elemler, o musibetler, sona ermeleri ile ruhta bir lezzet miras bırakmış ki, düşünmekle deşilse, ruhtan bir lezzet akıyor, şükürler damlalar halinde süzülüyor.

Sana “Ah! acı çekmeye yazıklar olsun!” dedirten, eski zamanda geçirdiğin lezzetli, rahat ve huzurlu o hallerdir ki, yok olmalarıyla senin ruhunda daimî bir kalıcı keder ve üzüntü bırakıp, ne vakit düşünsen o üzüntü yine deşiliyor, üzüntü ve hasret akıtıyor.

Madem bir günlük helal olmayan lezzet bazen bir sene manevi elem çektiriyor. Ve geçici bir günlük hastalıkla gelen üzüntü, çok günler manevi lezzet, sevapla beraber, sona ermesindeki kurtuluş ve kurtulmaktan gelen manevi lezzet vardır. Senin başındaki şimdilik bu geçici hastalığın neticesi ve içyüzündeki sevabı düşün. “Bu da geçer, yâ Hû” de, şikayet yerine şükret. (26. Lem’a, Hastalar Risalesinden faydalanılmıştır.)

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )