Nurdan Haber

Cami’de veya cemaatle namaz kılarken dikkat edilecek hususlar!!!

Cami’de veya cemaatle namaz kılarken dikkat edilecek hususlar!!!
28 Mart 2016 - 14:31

Nurdanhaber-Haber Merkezi

İslâm Dini ibadeti âdetten ayırmak için, ona bir resmiyet vermiş ve kendi doğrultusunda disipline etmiştir. Cemaatle namaz kılınırken imamın ve arkasındaki cemaatin yer alması ve gelişigüzel dağınık bir durumda ortaya çıkmaması için bazı kurallar konulmuştur. Onlara dikkat etmek bir bakıma sünnettir.

A) İmamın arkasında yalnız bir adam olursa:

Ya da temyiz çağına giren bir çocuk bulunuyorsa, muhtar olan görüşe göre, imamın tam sağ gerisinde durur. Ancak bu en çok dört beş parmak kadar bir aralıkta bulunmalıdır. Daha fazla geride durmak caizse de adaba, bazısına göre istihbaba uygun değildir.

Arkadaki bir kişi imamın sol tarafında durursa, adaba aykırılık içinde caizdir. (El-Muhit, Serahsî.)

İmamın tam arkasında durursa, caizdir. Bunda kerahet olup olmadığı üzerinde farklı görüşler varsa da sahih olanı, kerahetle caizdir. (Bedayiu’s-Sanayi, Kâsâni.)

B) İmamın arkasında iki kişi bulunursa:

Cemaat sadece iki kişi olursa, bunlar imamın tam arkasında dururlar. Birisi çocuk da olsa yine de böyledir.

Biri erkek, diğeri kadın olursa erkek imamın sağ gerisinde, kadın da o erkeğin tam arkasında durur.

Cemaatin ikisi erkek birisi kadın olursa, erkekler imamın tam arkasında, kadın da o iki erkeğin arkasında durur.

İmamın arkasında sadece iki erkek bulunur da biri imamın sağ gerisinde, diğeri sol gerisinde durur, imam da onların arasında yer alırsa, caizdir. Bunda kerahet olmadığı kabul edilmiştir.

Açık bir arazide iki kişiden biri imam, diğeri cemaat olup namaz kılmaya başlarken, imama uyan kimse onun sağ gerisinde durur ve tam bu sırada üçüncü bir adam gelip onu geriye doğru çekerse, caiz olur mu?

İlk sağda duran adam iftitah tekbiri getirmiş olsun olmasın, üçüncü adamın onu geriye doğru çekmesiyle namazı bozulmaz. Ancak çekildiğinin nedenini bilmez de bu arada konuşur ya da üç hareket gösterirse namazı bozulur. (El-Muhit, Serahsi – Fetâvâ-yi Itabiyye – Tatarhaniyye.) Sahih olan da budur.

(Celal Yıldırım, Kaynaklarıyla İslam Fıkhı, Uysal Kitabevi: 1/308)

Şayet imamın arkasında bir kişi olup sağ gerisinde durduktan sonra, otuz kişi gelecek olsa ve imamın sağ gerisindeki kişiyi geri çekip saf tutmazlarsa, gelenlerin yarısı imamın sağında yarısı da solunda yer alır.

İmama birinci rekatte yetişemeyen ve daha sonraki rekatlerde ona uyan kimse. Namaza sonradan yetişen kimse birinci rekattan sonra ve son oturuşta imam selâm vermeden önce imama uyan kimse cemaatle kılınan namaza yetişmiş olur ve mesbûk hükümlerine tabi bulunur. Bu duruma göre mesbuk, iki rekatlı namazda ikinci rekât ve son oturuşta; dört rekâtlı namazda iki, üç ve dördüncü rekâtta veya son oturuşta üç rekâtlı namazda ise; iki ve üçüncü rekâtlarda veya son oturuşta imama uyan kimsedir.

Mesbûk hakkında aşağıdaki hükümler uygulanır:

Mesbûk, imama sesli okunan bir rekatta yetişmişse “Sübhaneke”yi okumaz, tekbir alıp, susar. İmam ile birlikte son oturuşta yalnız “et-Tehiyyât”ı okur, imam selâm verince kalkar, eûzû-besmeleden sonra, Fatiha ile bir miktar Kur`an okur ve geri kalan rek`atleri tamamlar. İmama rükûda veya secdelerde yetişirse; duruma bakar. Eğer “Sübhaneke”yi okuyunca, rükû veya secdeden bir bölümüne yetişebileceğine kanaat getirirse, bunu ayakta okur. Aksi halde imama uyar ve Sübhaneke`yi okumaz. İmama oturuşta yetişirse Sübhaneke`yi okumaz, başlangıç tekbiri alıp, oturur (el-Fetâvâl-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 90, 91).

Mesbûk, son oturuşta teşehhüd miktarı oturduktan sonra, aşağıdaki durumlarda imamın selâm vermesini beklemeksizin ayağa kalkabılir:

a) Mesbûkun, ayağındaki mestinin, mesih süresinin sona ermesinden korkması (bk. “mesh” mad.).

b) Özür sahibi olan mesbûkun, namaz vaktinin çıkmasından korkması (bk. “özür” mad.).

c) Cuma namazında, ikindi namazı vaktinin girmesinden korkması.

d) Bayram namazlarında, öğle vaktinin girmesinden veya sabah namazında güneşin doğmasından korkması.

e) Abdestinin bozulacağına kanaat getirirse, artık ne imamın selâmını ve ne de yanılma secdesini yapmasını beklemez.

f) Mesbûk, imamın selâmını beklerse, önünden insanların geçeceği kanaatine varırsa yine teşehhüdden sonra kalkabılir.

Bir sebep ve özür olmadığı halde teşehhüdden sonra kalkarsa, namaz geçerli olur. Fakat bu tahrimen mekruhtur. Teşehhüd miktarı oturmadan kalkarsa, caiz olmaz. Mesbûk, imamın selâmından önce, namazını tamamlasa ve selâmda imama uysa, mümkün ve caizdir (el-Fetâvâl-Hindiyye, I, 91).

Namazların özelliğine göre, imama birinci rekâtten sonra uyân kimselerin, eksik kalan rekâtları tamamlarken karşılaşması mümkün olan durumları şöylece ifade edebiliriz.

1) Sabah namazının ikinci rekâtında imama uyan kimse, tekbir alıp susar. Son oturuşta “et-Tehiyyâtü”yü okur, imam selâm verince ayağa kalkar ve imamla birlikte kılmadığı ilk rekâtı kılmaya başlar. Sübhaneke`den, Eûzü ile besmeleden sonra Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rukû ve secdelerden sonra oturup et-Tehiyyât ile Salavatı ve Rabbenâ Âtinâ dualarını okuyarak selâm verir.

2) Mesbûk, akşam namazının son rekâtında imama uysa; Sübhâneke`yi okur, imamla beraber o rekâtı kılıp teşehhütte oturur, sonra kalkar, Sübhaneke ile Eûzü ve Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rükû ve secdelerden sonra oturur, yalnız et-Tehiyyât`ı okur, sonra Allahü Ekber diyerek ayağa kalkar, sadece Besmele ile Fatiha ve bir miktar daha Kur`an okuyarak rükûya ve secdelere varır, bundan sonra son kadeyi (oturuş) yaparak selâm ile namazdan çıkar. Bu halde üç defa teşehhütte bulunmuş olur. Bununla beraber mesbûk, ikinci rekatın sonunda teşehhütte yanlışlıkla oturmayacak olsa kendisine sehiv (yanılma) secdeleri gerekmez. Çünkü bu rekât, onun yönünden birinci rekât mesabesindedir.

3) Mesbûk, dört rekâtlı namazlardan birinin dördüncü rekâtında imama uysa, imam ile teşehhüde oturduktan sonra kalkar, Sübhaneke`yi, Eûzü ile Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`an okur, rükû ve secdelerden sonra oturur, yalnız et-Tehiyyât`ı okur. Sonra kalkar, Besmele ile Fâtiha`yı ve bir miktar daha Kur`an okuyup rükûa, secdelere varır, oturmaksızın ayağa kalkar,sadece Besmele ve Fâtiha ile bir rekat daha kılarak son oturuşu yapar, et-Tehiyyât ile Salavat ve Rabbenâ Âtinâ dualarını okuyup selam verir.

4) Mesbûk, dört rekatlı namazların üçüncü rekatından itibaren imama uysa onunla beraber son oturuşta yalnız et-Tehiyyât`ı okur, sonra kalkar, Sübhaneke`yi ve Eûzü ile Besmele ve Fâtiha ile bir miktar daha Kur`ân okuyup rükûa ve secdelere varır, sonra kalkar, yalnız Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar daha âyet okuyarak yine rükûa, secdelere varır, teşehhüde oturur, et-Tehiyyât ile Salevâtı ve Rabbenâ Âtinâ duası okuyarak selâm ile namazını bitirir.

5) Mesbûk, dört rekâtlı namazların ikinci rekâtında imama uyacak olsa, üç rekâtı imam ile beraber kılmış olur, teşehhütten sonra ayağa kalkar, Sübhaneke`yi ve Eûzü ile Besmele`yi ve Fâtiha ile bir miktar âyet okur, rükû ve secdeleri yapar, son kadeyi yaparak namazını selâm ile tamamlar.

6) İmama rükûda iken uyan kişi, o rükûun ait olduğu rekâta yetişmiş sayılır. Fakat imamı secde halinde bulan kimse, hemen secdeye varırsa da bu secdenin ait olduğu rekâtı kaçırmış sayılır. Binaenaleyh o rekâtı yukardaki tariflere uygun olarak kazâ etmesi gerekir.

7) Mesbûkun kazâ edeceği rekâtlarda başkasına uyması, başkasının da bu durumda mesbûka tabi olması caiz değildir. Mesbûk bu hususta tek başına namaz kılan sayılmaz. Fakat bir mesbûk, ne kadar rekât kazâ edeceğini unutup da kendisiyle beraber mesbûk bulunan bir şahsın ne kadar kazâ edeceğini mücerred olarak göz önüne alsa bununla namazının sıhhatine bir noksanlık gelmez.

8) Mesbûk, namazını yeniden kılmak niyetiyle tekbir alacak olsa önceki tekbir ile başlamış olduğu namazı bozmuş olur. Tek başına kılan ise böyle değildir, başka bir namaz kılmaya niyet etmedikçe aynı namaza yeniden başlamak niyetiyle alacağı tekbir, bu namazını bozmaz. Çünkü her iki namaz, tek başına kılana göre birbirinin aynıdır. Mesbûk ise kendi yönünden münferit (tek başına kılan); imama uyması bakımından da onun hakkında bu aynı durum yoktur.

9) Mesbûk, Ebû Hanîfe`ye göre de Kurban Bayramında teşrik tekbirlerini imam ile beraber alır, sonra ayağa kalkıp geri kalan rekâtları tamamlar. Halbuki Ebû Hanife`ye göre münferit, bu tekbirler ile mükellef (yükümlü) değildir. Binaenaleyh mesbûk, bu konuda münferit değil, muktedi (tabi olan, uyan) durumunda kabul edilmiştir.

10) Mesbûk, imam daha selâm vermeden tahiyyâtı okuyup bitirmiş olsa bir görüşe göre şahâdet kelimesini tekrar eder, bir görüşe göre de susar. Bu hususta sahîh olan, mesbûkun tahiyyâtı yavaş yavaş okumasıdır. Birinci oturuşta imamdan önce teşehhüdü bitirmiş olan bir muktedi (imama uyan kişi) de susar, teşehhüdde bulunmaz.

11) İmam yanlışlıkla beşinci rekâta kalktığı gibi mesbûk da kendisine tabi olarak ayağa kalksa, bakılır; eğer imam, dördüncü rekâtta oturmuş ise, mesbûkun namazı bu ayağa kalkışla bozulur; fakat imam, dördüncü rekâtta oturmamış ise, beşinci rekâtta secdeye varmadıkça mesbûkun namazı bozulmaz.

12) Bir mesbûk, aynı zamanda lâhik de olabilir, Şöyle ki: İmama sonradan uyan kişi, uyku veya abdestsizlik meydana gelmesi gibi bir sebeple rükünlerden veya rekâtlardan bir kaçını imam ile kılamayıp geçirse hem mesbûk, hem de lâhik * olmuş olur. Bu halde önce, ulaşamadığı için geçirdiği rekâtları okumayarak kazâ eder, sonra mümkün ise geri kalan namazda imama uyar, daha sonra da imama uymadan önceki bir veya birden fazla rekatı okuyarak kazâ eder. Önce bunları kaza edip, sonra namaz arasında geçirmiş olduğu rükünleri veya rekâtları kaza etmesi de câizdir. Fakat bu takdirde meşrû tertibi gözetmemiş olacağından günaha girmiş olur (bk. “Lâhik” mad.).

Sonuç olarak mesbuk ve lâhikle ilgili hükümlerin amacı, müslümanları cemaatle namaza teşvik etmek ve namaza vaktinde yetişemeyenlere veya namazın tümünü imamla birlikte kılamayanlara kolaylık sağlamaktadır. İslâm`da cemaatle namaza büyük önem verilmiş ve yalnız başına kılınacak bir farz namaza göre, cemaatle kılınacak böyle bir farz namaza yirmi yedi derece ecir olduğu haber verilmiştir (Mesbûk için bk. Molla Hüsrev, Durarul-Hukkâm, İstanbul 1307, I, 92 vd.; el-Fetâvâl-Hindiyye, Beyrut 1400/1980, I, 90 vd.; İbnül-Hümâm, Fethul-Kadîr, Mısır 1389/1970, I, 377 vd.; Ö. Nasuhi Bilmen, Büyük İslâm İlmihali, İstanbul 1985, s. 186 vd.).

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )