Nurdan Haber

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 3

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 3
Prof. Dr. Himmet Uç( himmetuc@hotmail.com )
19 Kasım 2021 - 7:00

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 3

 

 

Bir kara şemsiye geçmiştir romancımızın başına ondan kurtulamaz, onun yüzünden  hayatının hazzını yitirmiştir, her şey ona karanlıkta bir biçim gelir..

Her şiir bu uçsuz bucaksız komanın bir ara bölümüdür, konuşan panoramik romancı onları birleştirir. Bütün neşeli kavramlar şairin elinde hüzün penceresi olarak açılır kanarlıklara

Kanarya, dünyamızı güzelleştiren kuş, ne hale gelmiştir burada

Kanarya

Sevgiden kireç tutmuşum 

Yarım tozlu pencerem 

Haber bağbozumundan 

Bir beygir ve bir kanarya

Otobüs durağında 

Deniz kıyılarında

Her çocuğa her insana

Bir beygir ve bir kanarya

Şiirde kanarya inceliği yok. Çünkü karanlıkta kanaryanın da rengi değişmiştir.

Sezai Karakoç dehalar gibi bir erken inkişaftan bahseder. Bazan olaylar çocuklararı  erken düşünmeye erken erginleşmeye yiterler ki Karakoç gibi. Çatı şiirinde Karakoç ben olgusuna felsefenin çıkmazı, kelamın çukuruna farklı yaklaşır.

Ben erginliği çocukluğumda yaşadım

Necip Fazıl Ben ve Benderi şiirlerinde kelami, metafizik

felsefi bir içerikle insanın beni ile evren ve Allah ilişkilerini kurcalar. Necip Fazıl varlık ötesinin önünde, cama vuran bir böcek gibi hallaç gibi, Nesimi gibi öteyi irdeler, bir şeyler bulur, başını Cellada değil  prangalara bir süre teslim eder. Karakoç camın ön yüzüne değil arka yüzüne vurur, imgeler onu sinek gibi değil koç gibi cama vurdurur ne cam kırılır, ne de şairin ömrü.

Onun empatileri güçlüdür,  kırık döküklerin, ümitsizlerin, yarı yolda da beleyenleri onun beni temsil eder,

Çatı

Kaç aç varsa hepsi ben. 

Kaç hasta varsa hepsi ben

 Kaç liman önlerinde dönen 

 İşsiz hamal hepsi ben

Kaç aşktan ters yüz edilmiş

Aşkı varsa hepsi ben

Bütün çiçeklerle donanıp

Bütün insanlarla ölen 1961

Av edebiyatı şiiri romanlardaki kötü adama benzeyen bir avcıyı anlatır. Halk  şiirindeki  avcıyı  akılan ağıtları anlatır. Avcı tabiatın en harika süsü olan kuşlara dadanmış bir kötü canlıdır. Romandaki Avcı ise çok yönlü görev üstlenmiş hürriyet, hamiyet, haysiyet avlayan bir avcıdır. Güzelliklerden  rahatsız olan avcıdır. Yeşil Koro halkı temsil eder avcıya ağıt yakarlar.

Yeşil Koro

Avcı tüfeğini yöneltmiş avcı vurma bu kuşu

Bu rengi bozma bu düzeni değiştirme

Bu altın tüyler kan görmesin

Seni evde beklerken çocuklar

Beklerken çocuklar

Onun yuvasında bekleyen yavruları var

Tüfeğini yere çevir

Bu ölüme ancak yer dayanır

Bu ölümü ancak yer kabul eder

Bu ses göklere uygun ve ayarlı 

Üstünde kuş uçmayan ağaçları düşün

Tehlikeli Koro bu şiir içinde yer alır, kötü adamın  sesidir, bütün bir medeniyet tarihini  özetleyen imgesel simgesel bir bakıştır, kütü adamlar adına konuşur şair romancı.

Tehlikeli  Koro 

Av yaşamaktır balık av olmak için çıkar su yüzüne

Avlanmayan av olmaya çıkar

Kuş olmak için şehrin üstünden uçar

Köprünün direklerine konar martılar

 Av dileğiyle oynamak martı bunu yapar

Avcının olduğu yerdedir avın yaşaması

 Medeniyet avla başlar

Şimdi de ayı avlamak istememiz boşuna mı

 Avlanın avlanın var olduğunuzu bilmek için

 İnsan insan olduğuna avla çıkar

 Avla bulur tabiatı ve tabiatın ötesini

İstanbul romanın ana mekanlarından biridir, bütün güzelliklerin ve romansal çirkinliklerin teşhir  edildiği bir büyük şehirdir. Romandaki şehirlere hakim noktada duran İstanbul’dur. Şehzadebaşında  Gün Doğmadan  isimli şiir bir İstanbul mekanından hayata, kültüre, sanata, zamana, insana bakıştır, çok yönlü çok anlamlı bir şiirdir Şair bu vakayı gün doğmadan, sabahın serinliğinde gözlemlemiştir.

Soğuk bir taşa oturmanın mutluluğun gün doğmadan şehzadebaşında yaşamıştır. Başını avuçlarına alıp, kuşların kanatlarını toplamasının  neşesini  düşünmüştür. Gün Doğmadan Şehzadebaşında develerin heybesinden gül dökülür, şair maziye gider hayaliyle. Mezarlardan yeni sesler duyar şair aynı vakit Çeşmeler sebiller türbeler suskun değil şaire bir şelale sesi verirler.. Bu arada Gün doğmadan şehzade başına  şairin arkadaşları, anlatıcının unsurları olan ve bu büyük romanın büyük şahısları olan Yunus Kulağı ile, Ak Şemsettin  Sarığı ile, Mimar Sinan kavuğu ile  anlatıcının yanındadırlar. Zaman perdelerini açar, mekan engellerini kaldırır. Kafdağından yüksek bir mekana gider, Çin Seddi’nden daha uzun bir yola  girer, içinde alçalıp  yükselen  bir med ve cezir oluşur. Gün Doğmadan Şehzadebaşında,  şehzadeler ellerinde maşeleler ile Şehzadebaşında gezerler . Gerçekçi, yerine göre metafizik ve üto pik şiir insanı bir milletin iklimlerine götürür, şair romancı büyük bir hayal genişliği ile abide bir fikir durağı inşa eder.

Şehzadebaşında Gün Doğmadan şiirinde şiirin final cümlesi bir vaka  finalidir. Gün Doğmadan Şehzadebaşında zamanın, mekanın, dört bir yandan tarihe uzanan şair Necip Fazıl’ın

Doğar elbet benim günüm çoğu gitti azı kaldı

Kırk gün kırk gece düğünüm çoğu gitti azı kaldı 

deyişi doğrultusunda

Gün de doğar günde doğar

Bir gün mutlaka gün doğar

Gün doğmadan neler doğar

Gün doğmadan Şehzadebaşı’nda 

Küçük Na’t isimli şiirde romanın protogonisti, birinci şahsı bütün birinciliklerin kendinden  doğduğu birinci  şahsa söylenmiş bir çok anlamlı şiirdir.

Bu birinci şahıs ile gün doğacaktır. Romanın en çok tekrar edilen kelimesi ve cümlesi gün doğmadandır, ismi de bu yüzden gün doğmadan olmuştur.

Gün doğuyor her yer çiçek ve kar

Bütün çocuklar kurtuldu demektir

Göz seni görmeli ağız seni söylemeli

Hafıza seni anmak ödevinde mi

Bütün deniz kıyılarında seni  beklemeli

Sen eskimoloarın ısınması sevgililer mahşeri

1962/120

Şahıslar Ahi Evren 132, Meryem 132, Musa 133 Fonlar Sultan Şehmuz, Veysel Karani 134

Birinci dünya harbi ,İkinci dünya harbi 1.33

Mekanlar Zülküfül Dağı

İbrahim, Nemrud, Urfa 135.  _  Romanın, batıya acılan fonu, yıkılışlar ve tükenişler döneminin arka planı sanatçıların filozofların bizce algılanışı

Kafkayı kemiren

Camüs’ü tedirgin eden

Satre’a zaman zaman  yılgı veren

Heidegger’i düşündüren.

Schopenhauer’de  ki  öfke 

Nietzche’de savaşçılık

Faulkmer’i sarhoş eden Vang Gogh’u

Van Gogh eden Chagall’ı Cahagall eden  137

Peygamber Zülkü’ül, şahıslar 136 Erzincan, Diyarbakır, Karacadağ mekanlar 137

Kabe, Ayasofya, Şehzadebaşı 139 Meryem İsa 140

Mekanlar

Erek Dağı. “orda erilir bala ve tertemiz sırra” 

Yaşlanmazlığa.

Hızır sırrına 

Ey zabtedilmez ruh, yine sensin!

Seni hiçbir gem dizginleyemez”

O kendi  dışında gerçekleşen bir dirilişin olacağını söylür. O Anadolu toprağını dirilişe getiren güçlerin farkında.

Eleştiri, toplumsal değişim projesinin eleştirisi.

“En büyük acı: İnsanlık  hadımedildi.

Hakiki düşünceden gerçek duyarlıktan ve öz bilgiden

Bayrakların ve sancakların  gerisindeki sancak söndürüldü

Karanlıktan suni ışık yapıldı ve gerçek ışık öldü

Hayat dediğimiz ölüm ölüm sandığımız gerçek hayat“

Güzellik anlayışı:

Van Gogh zaman zaman eserin örgüsüne girer” Günse eriyor yön yön Van Gogh”su bir kırmızılık

Kirazların ve güllerin tifoya karşı çıkan rengi” 

Coğrafya ve tarih kadim yunana kadar uzanır. “Sen yüzünde Akdeniz memnunluğu sen Truvalı Helen

Sana gelmiş bütün yunanlılar atlı arabalarla“

Mitolojik dağlar Çin Seddi’ne kadar uzanır, coğrafya “Birbirinizi yitirirsiniz  tabiatın sisinde

Biriniz Kafdağı’nda biriniz  Çin Seddi’nde 

Kav  şiirinde insanın ebedi macerası anlatılır. Onu sıradan biri olarak değil bütün zamanları ihata eden bir canlı olarak anlatır.

Burada hem felsefi hem de dini bir bakış sergiler.

“Sen tabiatın içinde tabiatla birlikte  fakat tabiat üstüsün

Karla örtülü yüksek çamlar gibi ancak uçakla görülebilirsin  

Sen Leonardo Da Vinci’nin ya  Van Gogh’un kalemiyle çizilebilirsin

Aragon’un söylediği gözler senin gözlerindir

 Sen her an bitmeyen bir pikniktesin

 Bütün roma sütunları dikilmiştir senin için 

Emperyal kahvesi  Akan yapıldı seni anmak için

Buradaki insan daha çok eski yunan içindeki insan gibidir. Burada hayatı bir zevk ve eğlence olarak gören anlayış ironik bir biçimde eleştirilir.

“Sen her an bitmeyen bir pikniktesin”

Dicle onun eserinin coğrafyasında özel bir yere sahiptir. Adeta bir odaktır.

“Yazdı arabayla geçtik 

    Bir yılda iki kere Dicle’yi 

    Köpek boşluğa uludu uludu 

    Ve teslim oldu uslu suya 

    Ve köpekle Dicle bir süre 

    Birbirinde eriyerek aktılar“

Şiirin devamında kaybedilen değerler imgenin arkasında hissettirilir, şairin en büyük  roman kahramanı olan satırların arkasındaki birinci şahıs Arayan adam, kaybeden adam aramakta olan adam, bezgin ve üzgün adam yine kendini gösterir.

Tekerleri de bir kışlaydı 

Seferberlik ölülerinden bir kışla 

Köpek gibi sevinçliydi yerinde duramıyordu o da 

Giderek bir Piran’a gelerek bir Piran’dan 

 Aşıyordu samur Dicle’yi doğudan batıdan 

Ama Piran geride kaldı

Ashab-ı kehf mağaraları  kapandı

Veliler yağmur ateşlerinde yandı 

Çocukluğun o Dicle kokan bir yılı

Yeniden yapılan o eski kasabada kaldı 

Şimdi bir surdayım yüzüm yağmur gibi çizgili 

Ölü bir kaynakta ama asıl ölü olan benim 

Savaşta ölmedim 

Savaşmamak için öldüm 

Her değere saldıdan romanın kötü adamları ile başı derttedir, romanın başkişisinin.

Namazı gördüm namazı 

Cayır cayır yakıyorlardı

Birkaç milat adamı 

Kızgın bir arı oğulunda

Tevrattan bir  yaprak kopmuş

Ölüme bulaşmış akşam yemekleri 

İsrafilin surundan küçük bir dünya örneği 

Musa, Ayasofya 161

Kaybedilen bir iklimin coğrafi eleştirisini yapar.

“Şam ve Bağdat kırklara karışmıştır

 Elde kala kala bir Mekke bir Medine kalmıştır

O da yarım kalmıştır

Urfa ufala ufala 

Bir pul olacak çarpık balıklar üstünde 

Belki bir toz bulutu 

İstanbul’a küflenmiş

Bir Avrupa akşamı dadanmıştır

Eski şehirlerin kimi göğe çekilmiş

Kimi yedi kat yerin dibine batmıştır

Yavaş yavaş çiseleyen yaz yağmuru Balil’dir

Lut şehri ansızın  gelen gök sesidir

Bardaktan boşanan İskenderiye’dir

Isparta bir güz kırağısı, Kudüs bitmeyen bir kış

Roma  bir şimşek çakışında bir kere daha yakılır

Atinayı bir lodos çizer ufuklara 

Sonra birden silinir ters dönmüş bir fırtınayla 

Bir boğa rüzgarıyla sabahın lambası bir poyrazla 

Nuh şehri boğulmuştur

 O kurtaran geminin enkası yoktur.

Dünya ölçeğinde ihtişamlı mazi, enkaza dönmüştür, şair gözlemci enkazın karşısında üzülen bir hüzünlü adam.

Fırtına şiiri bu  evrensel romanda basit bir coğrafi olay değil, insani ve tarihsel değişimlerin, zembereği bir olaydır. Rüzgar ve fırtına birlikte bir değişimin iticikarakteri durumundadırlar. Bunun içinde bütün insanlık, Odiesseus, Ad ve Semud, Nuh ve halkı, lut, Babil, Yahya Peygamber vardır. Salome, Yahya, Belkıs bu fırtınanın korosunun kadrosundadırlar. Felsefi içerikli bir şiir.

Roman kahramanı yorum ve mülahazalarından konuştuğu şahısların ağzından kendini eleştirir.

“Kes sesini kitap çobanı 

Sen nasılsa  arta kalmışsın

Ortaçağın çılgın asmalarından 

Ürküten bir şarap gibi “

Hızırla Kırk saat  Gün Doğmadan romanının çok özel bir alanıdır. Eleştiri ve yorum sağnağıdır. Zaten Sezai Karakoç Cumhuriyet dönemi şiirinin en eleştirel ve çok yönlö yorumcularından biridir. Çünkü o sanat olsun diye sayfaları karalayan geleneksel edebiyatçı profilinden çok farklı bir konumdadır. Romandaki karamsarlık Hızırla Kırk Saat isimli bölümde ümide ayarlanmıştır, çünkü Hızır adı bütün doğu kültüründe ümit anlamındadır, dar zamanları genişleten bir kişiliktir Hızır. Akif, Necip Fazıl gibi insanımızın kutsal kitaplarla olan ilişkisini eleştirir.

Her evde kutsal kitaplar asılıydı 

Okuyan kimseyi göremedim

Okusa da anlayanı görmedim 

Din adamlarının misyonunu beğenmez. Din adamları imamlar birçok romanımızda eleştirilir. Cumhuriyet romanında bilerek bilmeyerek kimse din adamlarına iyi puan vermez. Yakup Kadri’nin on romanında yapıcı bir din adamı  görülmez. Sezai Karakoç’un eserlerinde ise misyonunu hakkiyle yapmayanları eleştirlir. Onun eleştirileri genel anlamda yıkmak için değil, kusurluyu göstermek içindir.

 “Ey yeşil sarıklı ulu hocalar  bunu bana  öğretmediniz

Bu kesik dansa  karşı bana bir şey öğretmediniz”

Anlatıcı din adamına sadece camide bir rol biçmemiştir, onun eserinde tipini belirlediği din adamı sosyal bir görev üstlenmiş çok yönlü misyon sahibi bir kişidir. Burada dini imamete,  hocayı camiyi hapseden anlayışı dolaylı eleştirir. Hızırla kırk saat “görmedim, öğretmediler, fark etmediler. Bu eserde Hızır hem asli hem de kurgusal bir şahıstır.

Eserin tekniği bir roman ve anlatı tekniğidir. Dante İlahi Komedya’da cennet ve cehennem ve Araf’ı sevgilisi ile birlikte gezer, onunla birlikte her şeyi görürler. Goethe’nin Faust’un da da böyle bir teknik kullanılmıştır. Ulysess in tekniği, bir yolcu tekniğidir. Don Kişot da iki yolcunun serüvenidir. Sezai Karakoç Hızır’ı çağırır onunla birlikte dolaşırlar, birlikte eleştirirler. Her ikisi birlikte konuşurlar. Hızır şairin dünya görüşün temsil eden bir kişiliktir. Hızır’ı yeni bir kavrayışla anlatır. Güncel ile bağlantıda Hızır bir atlama   tahtası olarak kullanılır. Eser kırk bölümden meydana gelmiştir.

Eserin onuncu bölümünde Kur’an-ı Kerim’deki Hz Musa öle Hz Hızır  arasındaki macera hikaye edilir. Karakoç bütün kadim zamanları aşarak geriye dönüş teknikleri ile Hz Musa, Hızır, Meryem, Yunus, Yusuf, Yakup. Eserin kadrosu çok zengindir. 24 bölümde Veda Hutbesinden, Mevlana, Muhyiddin Arabi, Sems-i Tebrizi, Hallacı Mansur gibi İslam  düşüncesinin mukaddes dehaları geçit resmi yaparlar. Mekanlar da çeşitlidir. Mursiye, Tunus, Mısır, Kudüs, Mekke, Şam, Malatya gibi. Savaşlar ve mücadele mekanları eserde görülür. Bedir, Yermük, Hendek, Uhut, Birinci Cihan Savaşı, Yemen, Kafkasya. 

Hızır gibi şark ve İslam dünyasında bir ümit adam da Mehdi’dir. Mehdi ile bu evrensel romanın anlatıcısı günümüze göndermelerde bulunur, günümüzün canlı zamanının perdelerini aralar, Mehdi’yi bir mazi motifi değil, yaşayan  üreten bir motif olarak  yorumlar, mısraların arkasında portreler ve portre gizlidir. Burada faaliyette olan bir Mehdi vardır, beklenen bir mehdi değil. Çünkü onun gelmesi için gerekli her şey oluşmuştur.


Nurdan Haber

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )