Nurdan Haber

Ayasofya’da ezan, hırka-i saâdet önünde Kur’an!

Ayasofya’da ezan, hırka-i saâdet önünde Kur’an!
07 Mayıs 2017 - 7:57

VI. Mehmed, 1922’de İstanbul’dan ayrılırken, hilafete ait Emânâtı Mukaddese’yi birlikte götürmesi teklifini, bunların Türk milletine ecdadın armağanı olduğunu söyleyerek reddetmiş.

Mukaddes Emanetler hangi devirden itibaren toplanmaya başlandı?

Hz. Peygamber’in örnekliğini sadece dinî etkenlere göre değil, hatırasına duyulan derin saygı ve O’na karşı beslenen vefa duygusu ile ilgili olduğunu düşünen ashap ile ardından gelen nesiller, Resûl-i Ekrem’e ait ya da kullandığı eşyaları büyük bir itina ve titizlikle korumuşlardır. Bugün O’nun hatırasını taşıyan ve kendisinden sonraki nesiller tarafından büyük bir saygı ve itina ile korunan Emânât’ı Mukaddese’nin önemli bir kısmı İstanbul’u şereflendirmektedir. Bunların önemli bir kısmı, Topkapı Sarayı kompleksi içinde Has Oda, Has Oda Kasrı, Hırka-i Saâdet Odası, Emânât-ı Mukaddese veya Mukaddes Emanetler Dairesi denilen binada muhafaza edilmektedir.

Osmanlı çekilirken neler yaşandı?

Birinci Dünya Savaşı sırasında Medine’nin boşaltılması kararı, oradaki Emanetler’in Topkapı Sarayı’na nakledilmesine sebep olmuştu. Hicaz Kuvve-i Seferiyyesi kumandanı Fahreddin Paşa herhangi bir yağmayı da önlemek için Mescid-i Nebevî’de bulunan otuz parçadan oluşan Emânât’ı Mübâreke’yi iki bin askerin koruması altında demiryolu hattıyla İstanbul’a gönderdi. VI. Mehmed 17 Kasım 1922’de İstanbul’dan ayrılırken Fahrî Yaveri Binbaşı Zeki Bey’in hilâfete ait Emânâtı Mukaddese’yi birlikte götürülmesi teklifini bunların Türk milletine ecdadının armağanı olduğunu söyleyerek reddetmiş; Lozan görüşmelerinde de Fahreddin Paşa’nın getirdiği Kutsal Emanetler’in iadesi önerisi Türk heyeti tarafından kabul edilmemişti. Mukaddes Emanetler’in saklandığı mekânın önemi Yahya Kemal’in Aziz İstanbul adlı eserinde şu satırlarla kendine yer buldu: Bu devletin iki mânevî temeli vardır: Fâtih’in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ki hâlâ okunuyor! Selim’in Hırka-i Saâdet önünde okuttuğu Kur’an ki hâlâ okunuyor! Eskişehir’in, Afyonkarahisar’ın, Kars’ın genç askerleri! Siz bu kadar güzel iki şey için dövüştünüz.                                         Ancak cumhuriyetin ilk devir uygulamaları Milli mücadeledeki ruhu yansıtmanın hayli uzağına düşmüştü. Ayasofya müze olarak, yerli ve yabancı ziyaretçilere açılmış, minarelerinde ezan okunmaz olmuştu. Günümüzde bu hataların bazıları telafi edilmiş durumda. Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi Mukaddes Emanetler’in o dönemini şöyle anlatıyor: Saltanatın ilgası üzerine hem Hırka-i Saâdet ziyareti, hem de Hırka-i Saâdet Dairesi’nde günün her saatinde Kur’an okunması âdeti kaldırılmıştır. Cumhuriyet’in ardından Topkapı Sarayı müze haline getirildikten sonra Has Oda 1962 yılına kadar ziyarete kapalı tutulmuş, bu tarihten sonra da Hırka-i Saâdet ziyareti mânevî derinliğinden yoksun turistik bir mahiyet kazanmıştır. 1980’de müzenin açık olduğu saatler içinde, Diyanet İşleri Başkanlığı Haseki Eğitim Merkezi Kıraat Bölümü’nde ihtisas yapan hâfızlar tarafından okunmak üzere yeniden Kur’ân-ı Kerîm tilâvetine başlanmıştır. Bu uygulama bazı teknik sebepler yüzünden sürdürülemeyince 15 Mart 1991 tarihinde İstanbul Müftülüğü ile yapılan protokol gereği görev müftülüklerce seçilen yedi imam tarafından nöbetleşe yürütülmüştür. Hırka-i Saâdet Dairesi’nde 25 Ekim 1996’dan itibaren yirmi dört saat boyunca Kur’an okuma uygulaması başlatılmıştır.

Mustafa Özdamar’dan alıntılar

-Mümin hoş geçinen ve hoş geçinilen insandır. Gerçek mümin cümle yaratılmışa da dosttur. Bunlar da Kutsal Emanet’tir. Başarabilirsek, en azından gayret edersek, niyet edersek, işte o zaman bütün kutsal emaneti de memnun etmiş oluruz. Osmanlı da bunu yapmaya çalışmıştır.

– Ehl-i beyt emanetine bizim insanlarımızın çoğunluğu muhabbet beslemiştir. Hz. Peygamberden intikal eden eşya da zaman içinde toplanmış. Ümmet adına hareket eden sultanların padişahların bunları koruma kollama derdiyle bir yerlerde topladıkları biliniyor. Bu bir hürmettir. Sevgidir.

Payitaht bohçalara sardı 

Osmanlı bu emaneti nasıl aldı ve muhafaza etti?

Mukaddes Emanetler’in İstanbul’a geliş sürecinin başlangıcı her devre ait tarihî ve kültürel mirasa sahip çıkan Osmanlı padişahlarından Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı fethiyle (1517) birliktedir. Önemli bir kısmı Hz. Peygamber’e ait olan ve Yavuz’a törenle takdim edilen emânât-ı mübârekenin büyük bir törenle Mısır’dan İstanbul’a nakledilerek Osmanlı payitahtını şereflendirmesi sağlandı. Sultan Selim altın sim işlemeli bohçalara sarılı, üzerlerinde ‘Hâzâ muhallefâtü Resûlillah’ yazılı Kutsal Emanetler’i yüzüne gözüne sürüp “Şefâat yâ Resûlellah” diyerek bizzat mühürledi ve Mekke’den gönderilen daha çok Haremeyn’e ait bazı eşyalarla birlikte deniz yoluyla İstanbul’a doğru büyük bir heyecanla yola çıkardı. (Evliya Çelebi, X, 122-124) Bu şekilde başlayan Mukaddes Emanetler’in İstanbul’a geliş süreci 20’nci yüzyılın ilk yarısını kadar çeşitli yollarla sürdü. Özellikle 19’uncu yüzyılın başından itibaren bunların İstanbul’a getiriliş sürecinde bir hızlanma söz konusudur. Bunda Arabistan’da ortaya çıkan ve Mukaddes Emanetler’in kutsallığı konusunda farklı görüşlere sahip olan Vehhâbilik akımının yayılmasının etkisi olduğu unutulmamalı. 19’uncu asrın ilk yıllarından itibaren başta Mekke ve Medine olmak üzere Müslümanların manevî olarak değer verdikleri şehirleri istila eden Vehhâbîleri Hicaz’dan çıkarma görevi Mısır Valisi Mehmed Ali Paşa’ya verilmişti. 1813’te Mekke ve Medine’yi tekrar Osmanlı idaresi altına alan Mehmet Ali Paşa, Haremeyn şehirlerinde gasp edilen eşyalar başta olmak üzere Mukaddes Emanetler’i tanzim ettirdiği bir defterle Surre Emini’ne teslim ederek İstanbul’a ulaşmasını sağladı.

Geleneksel sanatlar ruhu terbiye eder

Bu yıl Osmanlı İmparatorluğu’nca muhafaza edilmeye başlanan Peygamber efendimiz, sahabeler, İslam büyükleri ve Haremeyn’e ait olan eşyalar, yani Mukaddes Emanetler’in İstanbul’a getirilişinin 500’üncü yıl dönümü. Bu vesile ile İnsan ve Medeniyet Hareketi (İMH) çatısı altında faaliyet gösteren Bahariye Sanat Atölyeleri, ‘Mukaddes Emanetler Işığında Sempozyumu ve Sergisi’ni düzenliyor. Hüsn-i Hat, Tezhib, Ebru, Katı’, Minyatür gibi pek çok dalda ustalarınca hazırlanan 40 parçalık koleksiyon 16 Mayıs’a kadar Eyüp’teki Bahariye Mevlevihanesi’nde sanatseverlerle buluşacak. İMH Bahariye Sanat Atölyeleri Başkanı katı’ sanatçısı Meryem Güney sergiyi ve sempozyumu anlattı.

Sergiside neler olacak? 

Sahip olduğumuz, bizi bir arada tutan değerleri millet olarak hatırlamamız gereken özel zamanlardan geçiyoruz. Geleneksel sanatlarımız önce ruhu terbiye eder, sabır ve edep gibi erdemler kazandırır, bakmayı değil görmeyi öğretir. Bu sergi ile onlara olan saygı ve sevgimizi estetik bir şekilde ifade etmek, manevi bir yolculuğa çıkarmak istedik. İslam dini ve tarihi bakımından büyük önem arz eden Mukaddes Emanetler, Peygamber efendimiz daha hayattayken toplanmaya, saklanmaya başladı. Emanetlerin Osmanlı Devleti’ne geçişi Yavuz Sultan Selim Han’ın 1517 tarihinde Mısır’ı fethedip halife unvanını almasıyla başladı ve 20’nci yüzyıl başlarına kadar devam etti. Halen Topkapı Sarayı Müzesi’nde muhafaza edilen, bizler için maddi ve manevi değeri büyük olan Mukaddes Emanetler’den esinlenerek, İstanbul’a getirilişlerinin 500’ncü yılında onları yâd etmek istedik. Eserlerimizi hazırlarken değerlerimizin manevi üstünlüğünü korumaya özen gösterdik. Başta üstadımız Hattat Hasan Çelebi olmak üzere kendi sanat dallarının ustası sanatkârlarımız ile 40 parçadan oluşan bir koleksiyon hazırladık. Her bir sanatkârımız birikimi ve tecrübesiyle gönül aynasına yansıyanları harmanlayarak eserlerini icra ettiler. Sergide hüsn-i hat, tezhib, ebru, katı’, minyatür, kalem işi, sedef, cilt ve mozaik sanatlarını icra eden sanatçılarımızın “Mukaddes Emanetler” deyince zihinlerinde, gönüllerinde oluşan çağrışımların yansımaları olacak.

Sergi kapsamında çeşitli sempozyumlar da düzenlenecek…

Sempozyumda çok kıymetli hocalarımız var. Kutlu ve kutsal değerinden başlayıp mukaddes emanetlerin vücut buluşuna, İstanbullu sahabelere, yüzyıllar içinde mukaddes emanetlerin saklanmasına, aldığı değer ve taşınmasına ve günümüzde sergilendikleri Topkapı Sarayı’ndaki Has Oda’ya kadar uzanıyor yelpaze. Has odada görev yapan şahsiyetler, mukaddes emanetlerin edebiyattaki yeri, ismini verdikleri Hırka-i Şerif camii ve mukaddes emanetlerin sanata uzanan boyutuna kadar pek çok konu, değerli isimler tarafından aktarılacak bize.

 
STAR
Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )