Nurdanhaber-Haber Merkezi
Risale-i Nur Türkçe’mize de bir kıvam getirmiştir diyebiliriz. Çünkü sonradan zorlama ile uydurulan bir çok kelime yerine, hem mahiyet itibariyle hem de kelime yapısı itibariyle hem kulağa hem de ruha daha hoş gelen kelimeler yazılmıştır. Bu eserler ekseriyetle Arapça, Osmanlıca ve Türkçe kelimelerden örülmüştür. Risele-i Nur ekseriyet itibariyle sunuhat ve ilhamât şeklinde tezahür ettiğinden bu kelimeler özellikle seçilerek yazılmış değil.
Belki kalbe bu şekilde gelen tabirler ve ifadeler olmasından ötürü yazılmıştır. Bediüzzaman, Kur’an tefsîri olan Risale-i Nur için şöyle der:
“Resaili’n- Nur’un mesaili, ilim ile, fikir ile, niyet ile ve kasdî bir ihtiyarla değil, ekseriyet-i mutlaka ile sünuhat, zuhurat, ihtarat ile oluyor.”(1)
“Birden hatıra geldi ki: Bu üç farkın sırrı ise Risaletü’n-Nur’un mertebesi üçüncüde olmasıdır. Yani vahiy değil ve olamaz. Hem umumiyetle dahi ilham değil. Belki ekseriyetle, Kur’an’ın feyziyle ve medediyle kalbe gelen sünuhat ve istihracât-ı Kur’aniyedir.”(2)
Yani, Risale-i Nur, Kur’an’ın feyziyle ve medediyle, Bediüzzaman’ın kalbine gelen ve Kur’an’dan çıkartılan manalar manzumesidir. Kim ihlas ile ciddi bir şekilde istese matlubuna ulaşır. Cılız bir insan, iyi bir vücut terbiyesi ile görkemli hale gelir. Fiziğe dalan birisi, sonunda iyi bir fizikçi olur. Elektroniğe merak saran birisi, belki de pek çok yeni keşfe imza atar. Onun gibi, Kur’an’ın sırlarını merak eden ve bütün kabiliyet ve kapasitesi ile Kur’an’a yönelen birisi de, Kur’an ayetlerinin pek çok sırlarına ve nurlarına mazhar olur. Başkasının göremediğini görür ve gösterir.
Sorularla Risale
Dipnotlar:
(1) bk. Kastamonu Lahikası, (131. Mektup)
(2) bk. Şualar, Birinci Şua, Yirmi Dördüncü Ayet.