Nurdan Haber

Risale-i Nur’un yaşanan hayatları

Risale-i Nur’un yaşanan hayatları
31 Aralık 2015 - 9:44

Risale-i Nur yaşanan bir hayattır, yahut hayata dönüşmüş bir imandır. Yoksa, ihtiyaç halinde başvurulacak bir bilgi kaynağından ibaret değildir. (Gerçi bir kısım insanlar için Risale-i Nur’un ifade ettiği mânâ bu olabilir; fakat bu kişinin sadece kendisini ilgilendiren özel bir tercih meselesidir. Bizim konumuz ise bir bütün olarak Risale-i Nur hizmeti olduğu için, eserlerin kişilere bakan ve başkalarına teşmil edilemeyecek olan özel yönlerini reddetmemekle beraber bahsimizin dışında bırakıyoruz.)

Risale-i Nur, yaşanan bir hayat olma özelliğini, daha ilk kelimelerinin mürekkebi kâğıda dökülürken göstermeye başlamıştır. Onun telifiyle beraber insanların Risale-i Nur etrafında pervane olmaları, gerçekten üzerinde uzun uzadıya durulmayı hak eden bir hadisedir. Kuş uçmaz, kervan geçmez bir Anadolu beldesinde, gözden uzak dağ başlarında yahut bahçe köşelerinde bu eserler yazılırken, kimsenin bu hadiseyi duyuracak hali yoktu. Hattâ, ortada “eser telif ediliyor” denebilecek bir durum da yoktu. Sadece, o günün imkânsızlıkları içinde tedarik edilebilen kâğıt parçalarına veya okul defteri sayfalarına sürgündeki bir hocanın yazdırdığı mektuplar vardı.

Fakat bu mektuplar elden ele dolaşıyor, dolaşırken çoğalıyor, dolaşıp çoğalırken insanların hayatlarını “Risalelerden önce-Risalelerden sonra” şeklinde, keskin mi keskin bir çizgiyle ikiye ayırıveriyordu.

Neler yazılıydı bu mektuplarda?

Bir yönüyle bakarsanız, ekseriyet itibarıyla ilm-i kelâmın en temel, bazan da en muğlâk meseleleri yazılıydı. İmandan bahsediyor, kâinat kitabını okuyor, Kur’ân’ı anlatıyordu bu mektuplar. Fakat bunu yaparken, insanların zihinlerini çatlatan en çetin soruları da ele alıyor, en yaman filozofların içine düşüp de çıkamadığı soruları bir sohbetin tabiiliği ve akışı içinde cevaplandırıyordu.

Kimler okuyordu bu mektupları?

İnsanların en âlimleri ile en cahilleri ve bu ikisi arasında kalan herkes. Bir tarafta Hulûsi Bey, Sabri Efendi, Hafız Ali gibi cemiyetin en âlim ve fâzıl kişileri, diğer tarafta da rençberinden esnafına, işçisinden memuruna kadar her yaştan, her seviyeden, her kesimden erkekler ve kadınlar. Hattâ okuma yazma bilmeyenler de vardı aralarında. Bunlardan Üstadın “âhiret kardeşim” dediği Kürt Bekir Ağa, Risaleleri okutup dinledikten sonra, Üstada hitaben değme ediplerin ancak kurabileceği cinsten cümlelerle mektuplar yazdırıyor, sonra da kitapları merkebinin terkisine doldurduğu gibi o köy senin, bu köy benim dolaşarak Nurların müştaklarını buluyor ve onları bu eserlerle buluşturuyordu.

Peki, bu mektuplar bu kadar farklı kesimlerden insanları nasıl bir araya getiriyor, nasıl bunların hepsine birden hitap edebiliyordu?

Onların hepsi birden nasıl anlıyordu bu eserleri?

Kim anlatıyor, kim açıklıyor, kim yorumluyordu onlara bu eserleri?

[Devamı var]

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )