Nurdanhaber-Haber Merkezi
Hollanda Utrecht Üniversitesi İslam bilim tarihi uzmanı Prof. Dr. Jan P. Hogendijk Türkiye aşığı bir ilim adamı. Türkiye’ye dair izlenimlerinden çalışmalarına, İslam elyazması geleneğinden Arapça öğrenmesine kadar ilgi çekici pek çok konuda konuştuk.
İslam kültürüyle nasıl tanıştınız?
İslam kültürüyle 1972’de 17 yaşındayken tanıştım. Bir arkadaşımla beraber Avrupa’ya otostop çekerek gittik. Yunanistan’dan Edirne’ye yürüyerek Türkiye’ye girdik. Selimiye Camii’ni gördük ve oradaki halk tarafından misafirin edildik. Mimariye ve hüsnühat eserlerine hayran kaldım özellikle de İstanbul’u ziyaret ettikten sonra… Daha önce benzerlerini hiç görmemiştim.
Bilimi tarihine ilginiz ilk ne zaman başladı?
Utrecht Üniversitesi’ne başladığımda matematik ve fizik okudum, ama bizim üniversitemizde öğrenciler istedikleri her konuda ders alma hakkına sahiptir. Bu sebeple ikinci yılımda ben de Arapça öğrenmeye başladım. Esasen dile olan ilgim sayesinde birkaç yıl Arap dili ve edebiyat okudum. Ama o sıralarda İslam ilim geleneğinden habersizdim. Daha sonra Leiden’de yaşayan Arapça hocam Prof. Remke Kruk üniversite kütüphanesindeki İslam elyazmalarıyla ilgili bölümle tanıştırdı beni ve bana bazı eski Arapça matematik el yazmalarını okumamı önerdi.
Leiden bir cennet tabii..
Evet, İslamî el yazmaları açısından en önemli kütüphanelerden biri. Hollandalılar onları 400 yıldan beri topluyorlar. Burada 4. sınıf öğrencisi olarak 900 yıllık hiç okutulmayan ve içerikleri bilinmeyen bazı el yazmalarını okumaya başladım. Bu zengin alana ilgim böyle başladı.
MÜSLÜMAN KÂTİPLERE HAYRAN OLDUM
Türkiye kütüphanelerinde çalıştınız mı hiç?
Çalışmaz olur muyum! 1986’da Süleymaniye Kütüphanesi’nde geçirdiğim iki haftada Türkiye’ye dair en ilginç tecrübelerimi yaşadım diyebilirim. Eski bir matematiksel Arapça el yazmasıyla ilgileniyordum ve kütüphane yetkilileri onu okumama izin verdiler, ama o zamanlar da fotoğraflar ve mikrofilmler elde etmek imkânsızdı.
Ne yaptınız peki?
Arapça el yazmasının tamamını elle yazarak kopyaladım. Bu iş tam iki haftamı aldı. O andan itibaren Ortaçağ İslam kâtiplerinin konsantrasyon ve zihinsel yeteneklerine hayranlığım en yüksek düzeydedir. Genel olarak Türkiye’nin eşsiz bir konumu var, çünkü Türk kütüphaneleri, özellikle de İstanbul’da bulunan kütüphaneler, dünyanın ortaçağ İslami bilim ve kültüre yönelik en önemli koleksiyonlarını muhafaza ediyor. Türk yetkililerin yanı sıra Türkiye’deki genç öğrencilerin de bu gelenek ve İslam bilimi tarihiyle ilgilenmeleri beni sevindiriyor. Bu konu modern dünyada birçok insanın düşündüğünden çok daha fazla önem arz edebilir, çünkü modern matematik, astronomi ve fizik bilimlerinin öğretimini çok daha çekici kılabilir.
Fuat Sezgin’i tanır mısınız?
Frankfurt’taki Arap İslam Bilimi Tarihi Enstitüsü daha henüz yokken, 1978’de tanıştım Fuat Sezgin’le. O zamanlar Sezgin, Frankfurt’taki (J.W Goethe Üniversitesi’nin Bilim Tarihi Bölümü’nde çalışıyordu. Onu arayıp kendisini ziyaret edip elyazması mikrofilm koleksiyonuna bakmama müsaade eder mi diye sordum. Arapça hocam çok şaşırmıştı, çünkü ünlü bir profesörü safça aramaya yeltenmiştim. O zamanlar daha sadece 3 senedir Arapça çalışan çok genç bir öğrenci olmama rağmen Fuat Sezgin beni iyi bir şekilde karşıladı. Bana Frankfurt’ta kalabileceğim bir yer ayarladı ve dünyanın her köşesinden toplanmış Arapça el yazmalarının mikrofilmleri koleksiyonuna bakmama izin verdi. Şüphesiz bu ziyaret benim için oldukça ilham veren bir tecrübeydi.
Dil öğrenmek, sizce, Allah vergisi mi yoksa çok çalışmakla mı alakalı?
Benim gençlik yıllarımda Hollanda’daki eğitim ve öğretim sistemi çok iyiydi. Dolayısıyla okulda İngilizce, Almanca, Fransızca, Latince ve eski Yunanca dillerini öğrendim. Üniversitede ise Arapça öğrendim. Prof. Sezgin Rusça öğrenmemi tavsiye etti. İran’a gittiğimde de Farsça öğrendim. Eğer bir kültürün bilim tarihi hakkında derin bilgi elde etmek istiyorsanız örneğin İslam yada Ortaçağ Avrupa’sı, o halde o zamanın biliminin dilini de, yani Arapça ve Latince bilmeniz gerekir. İngilizce tabii ki de yeterli olmuyor, modern edebiyatın çoğunluğu Fransızca, Almanca, Rusça ve de Türkçe dillerinde mevcuttur. Bence bir dili öğrenmek için en önemli şeyler motivasyon, biraz zaman ve huzurdur.
KOPERNİK EL YAZMASI KÜLTÜRÜNE GÖRE ÇALIŞSAYDI…
Çok katmanlı bir soru olacak ama İslam biliminin gerilemesini siz neye bağlıyorsunuz?
Bilimin Ortaçağ İslam kültüründe teknik olarak son derece üst düzeyde olduğunun farkına varmalıyız. Örneğin, güneş ve ay tutulmalarını önceden tahmin mümkündü. . Hatta Ortaçağlarda bilimsel bir geleneği sürdürmek oldukça zor ve zaman alıcıydı.
Neden?
Çünkü her şey Arapça el yazmalarına bağlıydı. El yazmalarının kopyalanması çok uzun zaman aldı. Para karşılığında çalışan müstensihler bazen eserlerin içeriklerinden hiçbir şey anlamadıklarından hatalar yaptılar. Haliyle kaliteli bilimsel kitaplar bulmak çok zordu. İbn-i Heysem’in Optikler’i gibi en önemli eserlerin dünyada muhtemelen 3 ya da 4 nüshası vardı. Bu sebeple “İslam bilimi neden geriledi” sorusu yerine, “İslam bilimi nasıl bu kadar uzun bir süre gelişebildi” (her halükârda 17. yüzyıla kadar) diye sormalıyız. Ortaçağ İslam medeniyetinde bilimin ilerlemesi büyük ölçüde halife ve krallara bağlıydı ve şükür ki çoğu hükümdarlar bilim adamlarını desteklemeye hazırdı.
Tabii şu da vardı: Bu hep böyle olmadı ve bilim adamlarının hayatı genellikle zorluklarla çevriliydi. Avrupa’da durum 1450’lerde matbaanın icadıyla büyük oranda değişti. Kopernik’in 1543’te güneş merkezli evren modeli hakkında yazdığı tartışmalı eseri 500 nüsha olarak basıldı ve böylece Avrupa’nın her köşesinde mevcuttu. Eğer Kopernik el yazması kültürüne göre çalışmış olsaydı, onun eseri de pekâla yok olabilirdi.
Takiyüddin’e Karşı duygusal bir bağım var.
Hep Osmanlı biliminin İslam bilim geleneğinin merkezinde olmadığını düşünürdüm. Fakat bu görüşüm doktora öğrencim Hüseyin Şen’in çalışması sayesinde artık değişiyor. Hüseyin, doktora tezinde 16. yüzyılın meşhur astronomu ve rasathane kurucusu meşhur Takiyüddin’in bütün İslam geleneğinin en önemli gökbilimcilerinden biri olduğunu gösterecek. Osmanlı bilimi ayrıca ilgi çekicidir, çünkü o zamanlarda bilim Batı Avrupa’da da kıyaslanabilir bir düzeyde gelişmekteydi. Bu yüzden temasları ve etkileri incelemek çok ilgi uyandırıyor. Şu an Leiden Üniversitesi’nde bulunan ve Arapça olarak okuduğum ilk el yazması, bir zamanlar Takiyüdddin’in kütüphanesinde bulunup vefatından sonra Hollandalı oryantalistler tarafından satın alınan eser olduğundan Takiyüddin’e karşı duygusal bir bağım var.
yenişafak