Nurdan Haber

“Otuz Üçüncü Söz ve otuz üç pencereli Otuz Üçüncü Mektup”

“Otuz Üçüncü Söz ve otuz üç pencereli Otuz Üçüncü Mektup”
23 Aralık 2017 - 3:15

On Üçüncü Şuâ

Üstadın talebelerine gönderdiği gayet kıymettar, nurlu mektuplardır. Risale-i Nur’un parlak mücahedatını bu samimi mektuplar gayet parlak gösteriyorlar.

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Bize ihbar edene ve yazana zarar gelmemek için şimdilik ehl-i vukufun ittifakıyla kararlarını size göndermeyeceğim. Bu son ehl-i vukuf, bütün kuvvetiyle bizi kurtarmak ve ehl-i dalalet ve bid’iyyatın şerrinden muhafaza etmek için çalışmışlar. Bize isnad edilen bütün suçlardan tebrie ediyorlar. Ve Risale-i Nur’dan tam ders aldıklarını ihsas edip Risale-i Nur’un ilmî ve imanî kısmının ekseriyet-i mutlaka ile vâkıfane yazıldığını ve Said ise hem samimi hem ciddi kanaatlerini beyan ederek ondaki kuvvet ve iktidar; isnad edildiği gibi tarîkat icadı veya cemiyet kurmak veya hükûmet ile mübareze etmek değildir, belki yalnız Kur’an’ın hakikatlerini muhtaçlara bildirmek kuvvet ve iktidarıdır diye müttefikan karar vermişler.

Ve gayr-ı ilmî tabir ettikleri mahremlere karşı demişler ki: “Bazen cezbeye ve şuurun heyecanına ve ihtilal-i ruhiyeye kapılmasından, bu eserler ile mes’ul olmamak lâzım geliyor.” manasını ifham ediyorlar.

Ve “Eski Said” “Yeni Said” tabirinde, iki şahsiyet ve ikincisinde fevkalâde bir kuvvet-i imaniye ve ilm-i hakaik-i Kur’aniye manasını, feylesofların hatırı için “Bir nevi cezbe ve ihtilal-i dimağiye ihtimali var.” diye hem bizi şiddetli tabiratın mes’uliyetinden kurtarmak hem muarızlarımızı okşamak için “Sem’ u basar cihetinde halüsinasyon hastalığı ihtimali nazar-ı dikkate alınabilir.” demişler.

Onların bu ihtimalini esasıyla çürüten, ellerine geçen ve bütün akılları geri bırakan Nur Risaleleri ve bütün avukatlara hayret veren Müdafaa ve Meyve Risaleleri kâfi ve vâfi bir cevaptır. Ben çok şükrediyorum ki bir hadîs-i şerifin mazhariyeti bu ihtimal ile bana verilmiş.

Hem o ehl-i vukuf, bütün kardeşlerimizi ve beni tam tebrie edip derler: “Said’in âlimane ve vâkıfane eserlerine iman ve âhiretleri için bağlanmışlar; hiçbir cihette hükûmete karşı bir sû-i kasdlarına dair bir sarahat ve bir emare, ne muhaberelerinde ve ne de kitap ve risalelerinde bulmadık.” diye o heyetin ittifakıyla karar verip biri feylesof Necati, biri Yusuf Ziya (âlim), biri de feylesof Yusuf namlarında imza etmişler.

Latîf bir tevafuktur ki biz bu hapse kendimiz hakkında bir medrese-i Yusufiye ve Meyve Risalesi onun meyvesidir dediğimiz gibi bu iki Yusuf dahi perde altında “Biz dahi o Medrese-i Yusufiyedeki derse hissedarız.” lisan-ı halleriyle ifade etmeleridir.

Hem cezbeye latîf bir delilleridir ki: “Otuz Üçüncü Söz ve otuz üç pencereli Otuz Üçüncü Mektup” gibi tabirleri hem kendi kedisinin “Yâ Rahîm! Yâ Rahîm!” tesbihini işitmesi hem kendini bir mezar taşı görmesi, cezbe ve halüsinasyon ihtimaline delil göstermeleridir.

Said Nursî

***

بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ

Aziz, sıddık kardeşlerim!

Madem biz, çok emarelerle inayet altındayız ve madem gayet çok ve insafsız düşmanlara karşı Risale-i Nur mağlup olmadı, Maarif Vekili’ni ve Halk Fırkasını bir derece susturdu ve madem bu kadar geniş bir sahada ve meselemizi pek ziyade i’zam ile hükûmeti telaşa düşürenler, her halde iftiralarını ve yalanlarını bir derece setretmeye bahaneler ile çalışacaklar. Elbette bize lâzım: Kemal-i teslimiyetle sabır ve temkinde bulunmak ve bilhassa inkisar-ı hayale düşmemek ve bazen ümidin hilaf-ı zuhuruyla meyus olmamak ve muvakkat fırtınalar ile sarsılmamak!

Evet gerçi inkisar-ı hayal, ehl-i dünyada kuvve-i maneviyelerini ve şevklerini kırar fakat meşakkat ve mücahede ve sıkıntıların altında inayet ve rahmetin iltifatlarını gören Risale-i Nur şakirdlerine inkisar-ı hayal, gayretlerini ve ileri atılmasını ve ciddiyetlerini takviye etmek lâzım geliyor.

Kırk sene evvel ehl-i siyaset, bana bir cinnet-i muvakkate isnadıyla tımarhaneye sevk ettiler. Ben onlara dedim: “Sizin akıllılık dediğinizin çoğunu ben akılsızlık biliyorum, o çeşit akıldan istifa ediyorum وَ كُلُّ النَّاسِ مَجْنُونٌ وَ لٰكِنْ عَلٰى قَدَرِ الْهَوٰى اِخْتَلَفَ الْجُنُونُ kaidesini sizlerde görüyorum.” demiştim.

Şimdi dahi beni ve kardeşlerimi şiddetli bir mes’uliyetten kurtarmak fikriyle bana mahrem risale cihetiyle ara sıra bir cezbe, bir cinnet-i muvakkate isnad edenlere aynı sözleri tekrarla beraber iki cihetle memnunum:

Birisi: Hadîs-i sahihte vardır ki: “Bir adam kemal-i imanı kazandığına, avam-ı nâsın akıllarının tavrı haricindeki yüksek hallerini mecnunluk, divanelik saymaları, onun kemal-i imanına ve tam itikadına delâlet eder.” diye ferman ediyor.

İkinci cihet: Ben, bu hapisteki kardeşlerimin selâmetleri ve necatları ve zulümden kurtulmaları için değil yalnız bir divanelik isnadını, belki kemal-i fahir ve ferahla tamam aklımı ve hayatımı feda etmesini kabul ediyorum.

Hattâ siz münasip görürseniz, o üç zatlara benim tarafımdan bir teşekkürname yazılsın ve onları manevî kazançlarımıza teşrik ettiğimiz bildirilsin.

***

Aziz, sıddık kardeşlerim ve hizmet-i Kur’aniyede ve imaniyede hâlis arkadaşlarım ve hak ve hakikat ve berzah ve âhiret yolunda ayrılmaz yoldaşlarım!

Biz, birbirimizden ayrılmak zamanı yakın olması cihetiyle, sıkıntıdan neş’et eden gerginlikler ve kusurlar yüzünden İhlas Risalesi’nin düsturları muhafaza edilmediğinden, siz birbirinizle tamam helâlleşmek lâzımdır ve zarurîdir. Siz, birbirinize en fedakâr nesebî kardeşten daha ziyade kardeşsiniz. Kardeş ise kardeşinin kusurunu örter, unutur ve affeder.

Ben burada hilaf-ı me’mul ihtilafınızı ve enaniyetinizi nefs-i emmareye vermiyorum ve Risale-i Nur şakirdlerine yakıştıramıyorum; belki nefs-i emmaresini terk eden evliyalarda dahi bulunan bir nevi muvakkat enaniyet telakki ediyorum. Siz benim bu hüsn-ü zannımı inat ile kırmayınız, barışınız.

***

Kardeşlerim!

Ehl-i vukuf raporundan anlaşılıyor ki: Risale-i Nur, bize karşı bütün muarız taifeleri mağlup ediyor ki “Hüccetullahi’l-Bâliğa” ve “İhtiyar” ve “İhlas” Risalelerine tekrar ile nazar-ı dikkati celbediyorlar. Hem gayet sathî ve cevapları pek zahir ve güya mutaassıbane hocavari tenkitleri ve hiç münasebeti olmayan ve hakiki mütetabık olan meseleleri anlamadan “Mabeynlerinde tezat var.” demeleri ve risalelerin yüzde doksanını tamamıyla çekinmeyerek tasdik ve takdirleri ve teslimleri ve Hücumat-ı Sitte Zeyli’nin pek şiddetli bir surette yeni icadlara fetva verenleri cerh ve tezyif etmesine mukabil, yalnız nezahet-i lisaniye değil demişler. Ve dinsizler tarafından öldürülen mazlum ve dindar Hristiyanlar, âhir zamanda bir nevi şehit olabilir dediğimi; baş açık namaz kılmak ve Türkçe ezan okumaya Zeyl’in şiddet-i hücumunu zıt göstermeleri ile iktifa etmeleri, kat’iyen onların Risale-i Nur’a karşı mağlubiyetlerini gösteriyor kanaatini veriyor.

Said Nursî

***

[1] Hâşiye: Ey kardeş! Dikkat buyur. Denizli hapsinde, bütün esbab-ı âlem zahiren Üstadın aleyhinde, idam hükümleriyle mahkemeye verilmişken, Üstad diyor: “Merak etmeyiniz kardeşlerim, o Nurlar parlayacaklar.” Bu söz, bak nasıl tahakkuk etti.

Talebeleri

[2] * Günahlar demek.

Kaynak: Hizmet Vakfı

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )