On Dördüncü Şuâ (21. Bölüm)
Ankara’nın altı makamatına ve Afyon Ağır Ceza Mahkemesine verilen müdafaanın itirazname tetimmesi ve lâhikasıdır
بِاسْمِهٖ سُبْحَانَهُ
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Evvela: Son iki parçayı ya eski harf veya makine harfiyle bera-yı malûmat gayr-ı resmî mahkeme reisine münasip gördüğünüz bir ciddi adamla verdiğiniz vakit ayrı bir pusulada ona yazınız ki Said size teşekkür eder, der:
Pencereleri açtılar. Fakat hiçbir kardeşim ve hizmetçilerime, yanıma gelmeye müddeiumumî müsaade vermiyor.
Hem zatınızdan çok rica eder ki mahkemede bulunan mu’cizatlı ve antika Kur’an’ını ona veriniz ki bu mübarek aylarda okusun. O hârika Kur’an’ından üç cüzü Diyanet Riyasetine numune için göndermişti, tâ fotoğrafla tabına çalışsınlar.
Hem onun ile beraber Risale-i Nur’un mahkemedeki mecmualardan birisini sizden istiyor ki bu tecrid-i mutlakta ve yalnızlıkta ve şiddetli sıkıntılarında mütalaasıyla bir medar-ı tesellisi ve bir arkadaşı olsun. Zaten o mecmualar üç dört mahkeme gördükleri ve ilişmedikleri gibi; hacıların şehadet ve müşahedeleriyle, o büyük mecmuaları hem Mekke-i Mükerreme’de hem Medine-i Münevvere’de hem Şam-ı Şerif’te ve Halep’te hem Mısır Camiü’l-Ezherindeki büyük âlimler çok takdir ve tahsin edip hiç tenkit ve itiraz etmemişler.
Said Nursî
***
Aziz, sıddık kardeşlerim!
Hizb-i Nurî’den Feyzilerin yanında iki nüsha var. Eğer onlara lüzumu yoksa birisi bana gönderilsin veya Mehmed Feyzi daha bir nüshayı yazsın. Hem Ramazaniye Risalesi ve matbu Âyetü’l-Kübra burada bulunmak lâzımdır.
Mabeyninizdeki gerginliği çabuk tamir ediniz. Sakın sakın! Az bir inhiraf, Nur dairesine pek büyük zararı olacak. Sıkıntıdan gelen hislere kapılmayınız. Sobamın patlaması bu musibete işaret idi.
Said Nursî
***
Aziz, sıddık kardeşlerim Hüsrev ve Mehmed Feyzi, Sabri!
Ben sizlere bütün kanaatimle itimat edip istirahat-i kalple kabre girmek ve Nurların selâmetini size bırakmak bekliyordum ve hiçbir şey sizi birbirinden ayırmayacak biliyordum. Şimdi dehşetli bir planla, Nur’un erkânlarını birbirinden soğutmak için resmen bir iş’ar var.
Madem sizler lüzum olsa birbirinize hayatınızı, kuvvet-i sadakatiniz ve Nurlara şiddetli alâkanızın muktezası olarak feda edersiniz. Elbette gayet cüz’î ve geçici ve ehemmiyetsiz hissiyatınızı feda etmeye mükellefsiniz. Yoksa kat’iyen bizlere bu sırada büyük zararlar olacağı gibi Nur dairesinden ayrılmak ihtimali var diye titriyorum.
Üç günden beri hiç görmediğim bir sıkıntı beni tekrar sarsıyordu. Şimdi kat’iyen bildim ki göze bir saç düşmek gibi az bir nazlanmak sizin gibilerin mabeyninde hayat-ı Nuriyemize bir bomba olur. Hattâ size bunu da haber vereyim: Geçen fırtına ile bizi alâkadar göstermeye çok çalışılmış. Şimdi, mabeyninizde az bir yabanilik atmaya çabalıyorlar.
Ben sizin hatırınız için her birinizden on derece ziyade zahmet çektiğim halde, sizden hiçbirinizin kusuruna bakmamaya karar verdim. Siz dahi haklı ve haksız olsa benlik yapmamak, üstadımız olan şakirdlerin şahs-ı manevîsi namına istiyorum. Eğer o acib yerde beraber bulunmaktan gizli parmaklar karışıyorlar, biriniz Tahirî’nin koğuşuna gidiniz.
Said Nursî
***
Kaynak: Hizmet Vakfı