Nurdan Haber

İnsanın önündeki korkunç meseleler nelerdir?

İnsanın önündeki korkunç meseleler nelerdir?
27 Ağustos 2018 - 0:20

وَمِنَ اللّٰهِ التَّوْفٖيقِ لِأَقْوَمِ الطَّرٖيقِ

Onuncu Risale

بِسْمِ اللّٰهِ الرَّحْمٰنِ الرَّحٖيمِ

وَجَعَلْنَاهَا رُجُومًا لِلشَّيَاطٖينِ

İ’lem eyyühe’l-aziz! Senin önünde çok korkunç büyük meseleler vardır ki insanı ihtiyata, ihtimama mecbur eder.

Birisi: Ölümdür ki insanı dünyadan ve bütün sevgililerinden ayıran bir ayrılmaktır.

İkincisi: Dehşetli, korkulu ebed memleketine yolculuktur.

Üçüncüsü: Ömür az, sefer uzun, yol tedariki yok, kuvvet ve kudret yok, acz-i mutlak gibi elîm elemlere maruz kalmaktır.

Öyle ise bu gaflet, nisyan nedir? Deve kuşu gibi başını nisyan kumuna sokar, gözüne gaflet gözlüğünü takarsın ki Allah seni görmesin veya sen onu görmeyesin. Ne vakte kadar zâilat-ı fâniyeye ihtimam ve bâkiyat-ı daimeden tegafül edeceksin?

İ’lem eyyühe’l-aziz! Cenab-ı Hakk’a hamdler, şükürler olsun ki mesail-i nahviyeden “isim” ile “harf” arasındaki manevî fark ile çok mühim meseleleri bana öğretmiştir. Şöyle ki:

Harf, gayrın manasını izah için bir âlet, bir hâdim olduğu gibi; şu mevcudat da esma-i hüsnanın tecelliyatını izhar, ifham, izah için birtakım İlahî mektuplardır ki içlerinde yazılı delail, berahin, havârık mu’cize-i kudrettir. Mevcudat bu vecihle nazara alınması; ilim, iman, hikmettir. Şayet isim gibi müstakil ve maksud-u bizzat cihetiyle bakılırsa küfran ve cehl-i mürekkeb olur.

Ve keza mesail-i mantıkıyeden “küllî” ile “küll” arasındaki fark ile rububiyete dair çok meseleleri öğrenmiş bulunuyorum. Cemal ile ehadiyet كُلِّىٌّ ذُو جُزْئِيَّاتٍ şümulüne dâhildir. Celal ile vâhidiyet كُلٌّ ذُو اَجْزَاءٍ unvanına dâhildir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Dünya, âlem-i âhirete bir fihriste hükmündedir. Bu fihristede âlem-i âhiretin mühim meselelerine olan işaretlerden biri, cismanî olan rızıklardaki lezzetlerdir. Bu fâni, rezil, zelil dünyada bu kadar nimetleri ihsas ve ifaza etmek için insanın vücudunda yaratılan havass, hissiyat, cihazat, aza gibi âlât ve edevatından anlaşılır ki âlem-i âhirette de تَجْرٖى مِنْ تَحْتِهَا الْاَنْهَارُ kasırların altında, ebediyete lâyık cismanî ziyafetler olacaktır.

İ’lem eyyühe’l-aziz! İnsanın havf ve muhabbeti halka teveccüh ettiği takdirde, havf bir bela, bir elem olur. Muhabbet bir musibet gibi olur. Zira o korktuğun adam, ya sana merhamet etmez veya senin istirhamlarını işitmez. Muhabbet ettiğin şahıs da ya seni tanımaz veya muhabbetine tenezzül etmez.

Binaenaleyh havfın ile muhabbetini dünya ve dünya insanlarından çevir. Fâtır-ı Hakîm’e tevcih et ki havfın onun merhamet kucağına –çocuğun anne kucağına kaçtığı gibi– leziz bir tezellül olsun. Muhabbetin de saadet-i ebediyeye vesile olsun.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Sen şecere-i hilkatin ya bir semeresi veya bir çekirdeğisin. Cismin itibarıyla küçük, âciz, zayıf bir cüzsün. Lâkin Sâni’-i Hakîm lütfuyla, latîf sanatıyla seni “cüz”lükten “küll”üğe çıkartmıştır.

Evet, cismine verilen hayat sayesinde, geniş duyguların ile âlem-i şehadet üzerinde cevelan etmekle filcümle cüz’iyet kaydından kurtulmuşsun. Ve keza insaniyet i’tasıyla bi’l-kuvve “küll” hükmündesin. Ve keza iman ve İslâmiyet ihsanıyla bi’l-kuvve “küllî” olmuşsun. Ve keza marifet ve muhabbetin in’amıyla muhit bir nur olmuşsun.

Binaenaleyh dünyaya ve cismanî lezaize meyledersen âciz, zelil bir cüz’î olursun. Eğer cihazatını insaniyet-i kübra denilen İslâmiyet hesabına sarf edersen bir küllî ve bir küll olursun.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Bu kadar elîm firak ve ayrılıklara maruz kalmakla çektiğin elemlerin sebebi ve kabahati sendedir. Çünkü o muhabbetleri gayr yerinde sarf ediyorsun. Eğer o muhabbetleri cem’edip Vâhid-i Ehad’e tevcih ve onun hesabıyla, izniyle sarf edersen bütün mahbubların ile beraber bir anda birleşip sevinçlere, memnuniyetlere mazhar olacaksın.

Evet, bir sultana intisap eden bir adam, o sultanın her şeyle alâkadar, her mekânda herkesle muhaberesi, alâkası zımnında, o adam da bir cihette, bir derece alâkadar olabilir.

İ’lem eyyühe’l-aziz! Mesela, kamerin ahvaline veya istikbalin hakikatine dair i’ta-i malûmat eden adama, bütün mâmelekini ona feda etmeye hazırsın. Amma, daire-i mülkünde bir arı hükmünde bulunan kamerin, Hâlık’ından haber getiren ve ezel ebede, hayat-ı ebediyeye, hakaik-i esasiyeye, azîm meselelere dair malûmat i’ta eden ve seni manevî perişaniyetlerden, dalaletlerden kurtarıp kesretten vahdete doğru yol gösteren ve hayat-ı ebediyeye imanla mâü’l-hayatı sana içirtmekle firak ve ayrılmak ateşlerinden kurtaran ve Hâlık’ın marziyatını, metalibini tarif eden ve Sultan-ı ezel ebed’in muhaberesine tercümanlık yapan Resul-i Rahman’ı dinlemeye ve o Muhbir-i Sadık’a iman ile teslim olmaya mani olan nefsin heva ve hevesini terk etmiyorsun!..

 

Kaynak: Risale-i Nur

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )