Nurdan Haber

Kur’an’ın bazı âyetleri zahiren aklî delillere muhalif midir?

Kur’an’ın bazı âyetleri zahiren aklî delillere muhalif midir?
21 Aralık 2018 - 0:20

İŞARATÜ’L-İ’CAZ

Sure-i Bakara 23-24. Ayetler

Nübüvvet Hakkında

وَاِنْ كُنْتُمْ فٖى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا عَلٰى عَبْدِنَا فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهٖ وَادْعُوا

شُهَدَٓاءَكُمْ مِنْ دُونِ اللّٰهِ اِنْ كُنْتُمْ صَادِقٖينَ ۞ فَاِنْ لَمْ تَفْعَلُوا وَلَنْ تَفْعَلُوا

فَاتَّقُوا النَّارَ الَّتٖى وَقُودُهَا النَّاسُ وَالْحِجَارَةُ اُعِدَّتْ لِلْكَافِرٖينَ

 

Ey arkadaş! Bu gördüğün garib, acib sahifenin baştan nihayete kadar ihtiva ettiği haller, inkılablar, vaziyetler فَاْتُوا بِسُورَةٍ مِنْ مِثْلِهٖ deki emr-i tacizîyi, nev-i beşere tekrar tekrar ilan ediyorlar.

Aziz kardeşim! Bir kapı daha açıldı, oraya bakalım.

وَاِنْ كُنْتُمْ فٖى رَيْبٍ مِمَّا نَزَّلْنَا… الخ olan âyet-i kerîmenin işaret ettiği gibi cemaatin istidadına göre irşadın yapılması lüzumundan ve Şâri’in cumhuru irşad etmekte takip ettiği maksattan gafletleri ve cehilleri dolayısıyla bazı insanlar, Kur’an hakkında çok şek ve şüphelere maruz kalmışlardır. O şek ve şüphelerin menşei üç emirdir:

1- Diyorlar ki: Kur’an’da “müteşabihat ve müşkülat” denilen, hakiki manaları anlaşılmayan bazı şeylerin bulunması, i’cazına münafîdir. Zira Kur’an’ın i’cazı, belâgat üzerine müessestir; belâgat da ancak ifadenin zuhur ve vuzuhuna mebnidir.

2- Diyorlar ki: Yaratılışa ait meseleler, mübhem ve mutlak bırakılmıştır. Ve keza kâinata dair fünundan pek az bahsedilmiştir. Bu ise talim ve irşad mesleğine münafîdir.

3- Diyorlar ki: Kur’an’ın bazı âyetleri zahiren aklî delillere muhaliftir. Bundan, o âyetlerin hilaf-ı vaki oldukları zihne geliyor. Bu ise Kur’an’ın sıdkına muhaliftir.

O heriflerin zu’mlarınca Kur’an’a bir nakîse ve şek ve şüphelere sebep addettikleri şu üç emir, Kur’an-ı Kerîm’e bir nakîse teşkil etmez. Ancak Kur’an’ın i’cazını bir kat daha ispat etmeye ve irşad hususunda Kur’an’ın en beliğ bir ifade ile en yüksek bir üslubu ihtiyar etmesine sadık şahit ve kat’î delildir. Demek kabahat, onların fehimlerindedir, hâşâ Kur’an-ı Kerîm’de değildir.

Evet وَكَمْ مِنْ عَائِبٍ قَوْلًا صَحٖيحًا § وَاٰفَتُهُ مِنَ الْفَهْمِ السَّقٖيمِ

Şairin dediği gibi fehimleri hasta olduğundan, sağlam sözleri ta’yib ediyorlar veya ayı gibi elleri üzüm salkımına yetişemediğinden, ekşidir diyorlar. Bunların da fehimleri Kur’an’ın o yüksek i’cazına yetişemediğinden, ta’yib ediyorlar.

Kur’an-ı Kerîm’de müteşabihat vardır dedikleri birinci şüphelerine cevap:

Evet Kur’an-ı Kerîm, umumî bir muallim ve bir mürşiddir. Halka-i dersinde oturan, nev-i beşerdir. Nev-i beşerin ekserisi avamdır. Mürşidin nazarında ekall, eksere tabidir. Yani umumî irşadını ekallin hatırı için tahsis edemez. Maahâzâ avama yapılan konuşmalardan havas hisselerini alırlar. Aksi halde avam, yüksek konuşmaları anlayamadığından mahrum kalır.

Ve keza avam-ı nâs, ülfet ettikleri üsluplardan ve ifadelerin çeşitlerinden ve daima hayallerinde bulunan elfaz, maânî ve ibarelerden fikirlerini ayıramadıklarından, çıplak hakikatleri ve akliyatı fehmedemezler. Ancak o yüksek hakaikin, onların ülfet ettikleri ifadelerle anlatılması lâzımdır. Fakat Kur’an’ın böyle ifadelerinin hakikat olduğuna itikad etmemelidirler ki cismiyet ve cihetiyet gibi muhal şeylere zâhib olmasınlar. Ancak o gibi ifadelere, hakaike geçmek için bir vesile nazarıyla bakılmalıdır. Mesela, Cenab-ı Hakk’ın kâinatta olan tasarrufunun keyfiyeti ancak bir sultanın taht-ı saltanatında yaptığı tasarrufla tasvir edilebilir. Buna binaendir ki اِنَّ اللّٰهَ عَلَى الْعَرْشِ اسْتَوٰى da kinaye tarîkı ihtiyar edilmiştir.

Hissiyatı bu merkezde olan avam-ı nâsa yapılan irşadlarda, belâgat ve irşadın iktizasınca, avamın fehimlerine müraat, hissiyatına ihtiram, fikirlerine ve akıllarına göre yürümek lâzımdır. Nasıl ki bir çocukla konuşan, kendisini çocuklaştırır ve çocuklar gibi çat pat ederek konuşur ki çocuk anlayabilsin. Avam-ı nâsın fehimlerine göre ifade edilen Kur’an-ı Kerîm’in ince hakikatleri اَلتَّنَزُّلَاتُ الْاِلٰهِيَّةُ اِلٰى عُقُولِ الْبَشَرِ ile anılmaktadır. Yani insanların fehimlerine göre Cenab-ı Hakk’ın hitabatında yaptığı bu tenezzülat-ı İlahiye, insanların zihinlerini hakaikten tenfir edip kaçırtmamak için İlahî bir okşamadır. Bunun için müteşabihat denilen Kur’an-ı Kerîm’in üslupları, hakikatlere geçmek için ve en derin incelikleri görmek için avam-ı nâsın gözüne bir dürbün veya numaralı birer gözlüktür. Bu sırra binaendir ki bülega, büyük bir ölçüde ince hakikatleri tasavvur ve dağınık manaları tasvir ve ifade için istiare ve teşbihlere müracaat ediyorlar. Müteşabihat dahi ince ve müşkül istiarelerin bir kısmıdır. Zira müteşabihat, ince hakikatlere suretlerdir.

 

Kaynak: Risale-i Nur

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )