Nurdan Haber

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans-1

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans-1
Prof. Dr. Himmet Uç( himmetuc@hotmail.com )
17 Kasım 2021 - 12:22

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans

 

 

Sezai Karakoç 1950’den 2000 yılına kadarki süre içerisinde Türkiye’yi bir şair gözü ile anlatmıştır. Akif, Necip Fazıl ile dünyaları parelellik gösterse de Karakoç onlardan bazı yönleri ile ayrılır. Onlar Karakoç’a göre realitenin şairidirler. Ama Karakoç elli yıllık süreç içerisinde geçen olayları imajist ve sembolist, zaman zaman da realist bir yorumla değerlendirir. Onun şiiri çok katmanlı manalar içine alan bir genişliktedir. Türkiye’nin son elli yılı içinde demokrasi ve hukuk anlayışı geliştikçe yazar ve şairler devletle olan münasebetleri çeşitlilik arz etmiştir. Bir ülkede hukukun açısı dar ve birilerinin menfaatine endeksli ise o ülkede en büyük sıkıntı fikir adamlarınındır. Fransız demokrasisi hukukta ki gelişmeler doğrultusunda demokrasi olma özelliği kazanmıştır. Batıda demokrasinin açısı büyümesi çok büyük huzursuzluklar sonucu olmuştur.

Son yüzyılı garip Türkiye’sinin panoramik romanının eleştirel gözü Sezai Karakoç.

Sezai Karakoç şiirinin en önemli niteliği eleştirel ve panoramik olmasıdır. Onun şiirinin panoramik yapısı bütün Avrupa’yı, Anadolu’yu, Osmanlıyı Cumhuriyeti, kadim zamanları, Kuran’daki ihata edilmez zaman şeridini, arşa uzanan tabir edemediğimiz bizim zaman birimimiz arkasındaki zamanı içine alır. Onun şiir ve panoramik gözünün coğrafyası da bu zaman, birimi içinde kavranamaz bir muhittir.

Sezai Karakoç romanının, yerine göre fiction poetinin bakış açısı durmak dinlenmek bilmeyen bir ihata ile bire bir değil imgeci bir anlayış içinde çok anlamlı cümleler ve imajlarla eleştiri yapar. Eleştirinin düşman kazanmak sanatı olduğu bir ülkede o dolaylı ve çok katmanlı cümleler ile konuşur.

Onun Panoramik romanının şahısları mukaddes kitapların özellikle Kuran’ın şahıs kadrosudur. Bütün peygamberler onun şiirinde insanın kadim varlık ve insanlık tecrübesinin temsilcileri olarak görülür. zaman zaman, insana ve devire, olaylara hitap ederler. Sezai Karakoç onların anlattıklarını, asrın onlara bigane kalışını anlatır. 0 bu şahıslar karsımda tarafsız bir anlatıcı gibi notür davranmaz. Onlardan yana tavır alır, onları alkışlar, onlara karşı tutumları eleştirir. Onun romanının mekanları da yine Kurani mekanlardır. Bu mekanlarda cereyan eden olaylara bir süpervizor gibi mekanı dolduran kişilerle bakar.

Onun ponoromik gözünün gördüğü ve eleştirdiği bir gurup da filozoflardır. Onların öğretilerinin belirgin vasıflarını  kısa ve veciz cümlelerle ifade eder. Sezai karakoç‘un eleştireni romanının kurgusu ise büyük bir tren ye yolunda hareket eden bir terene benzer. Tren yolunun tünelleri ise onun büyük ve uzun nefesli şiirleridir. Monna Roza, Hızırla Kırk Saat, Taha’nın Kitabı, Leyla ile Mecnun, Ayinler, Alın Yazısı Saatidir, tünellere imgenin karmaşası ile girilir ama tunel veya tuneller bitiıce düşünce zenginleşir ve biçimlenir, tefekkürün  zenginliği insanı da  zenginleştirir.

Sezai Karakoç’un imgeci  şirinin  içine girmek onun dünyasına aşina olmaya bağlıdır, onun eleştirel gözünün niteliğini ve bakış açısının odaklandığı noktaları bilmeyene şiirler, manası eksikmiş gibi gelir, onun dünyasında bir süre konaklamayan sözlerini abzürd  gibi görür.

Uçurtmamı rüzgâr yırttı dostlarım!
Gelin duvağından kopan bir rüzgâr…
Bu rüzgâr yüzünden bulutlar yarım;
Bu rüzgâr yüzünden bana olanlar…

 

Bu büyük romanın bakış açısı, yazar anlatıcısı kendini mi anlatır, yoksa ortaya koyduğu bir prototiple mesajlar mı vermek ister.

Uçurtmamı rüzgar yırttı dostlar

Uçurtması yırtılan yazar mı dır yoksa, şiirdeki bir başkası mı

Hayat bir oyun ve eğlenmedir, herkes bir uçurtmanın   peşindedir, ama fikir ve sanat  adamlarının oyunu ciddidir, onların uçurmalarını uçurmaları için rüzgarın yani devrin yeterli olması gerekir, devir içindeki her şey içine alır. Rüzgar yazarın sanatçının dava adamının ideal adamının oyununu oynamasına engel olunca şair bunu temsilen

Uçurtmamı rüzgar yırttı dostlar diyerek, devirden ve başka şeylerden şikayetini ortaya koyar.

Yağmur duası şiirinde de yine şair veya şiirdeki tip bu sefer kendisine yeterli yaşama ufku açmadığı için göklere tarizde bulunur. Hepimiz bir göğün altında bir muhitin altında çalışırız, eğer o muhit iyi sağlanmamışsa, şair kapalı bir imge ile insanın gökyüzü ile münasebetlerini anlatır. Göğün tutumu ile yerin tutumu arasında parelellik olması gerektiğini anlatır, yoksa gökler açmaz, yağmur gelmez,

Ben geldim geleli açmadı gökler

Ye ben bulutları anlamıyorum

Ya bulutlar benden bir şeyler bekler

Hayat bir ü ölümdür aşk bir uçurum

Ben geldim geleli açmadı  gökler

Monna Roza Karakoç’un kozmik treninin, sorgulacı treninin birinci damı veya tünelidir.   Yüzyılımızın ikinci yarısından sonra çok şair ve edib ağlarlar. Tanpınar huzur ararken ağlar, Tecer köyü organize etmek isterken Monna Rosa çok yönlü bir metin, hikaye, bir büyük roman, bir hüzün senfonisi, içten içe bir isyan, intihar. Cumhuriyetin birçok şiirini içinde barındıran bir şiir galerisi, orada Haşim”den, Necip Fazıl”dan Namık Kemal’den Hamit”ten sesler gelir. Büyük şair onların hepsini bahçesine   toplamış bir orkestra şefi gibi imgeci şiirler onlarla olan muheveresini ve birlikteliğini çalar, yönetir.

Bir devri ve onun içindeki çeresiz aydını bu şiir kadar dört başı mamur biçimde anlatan başka bir şiir yoktur. Bir büyük trajedinin satır başları gibidir şiir, sadece satır başlarından oluşturulmuş, aralarını doldurabilen anlar. Gül düzenli bir toplumun son durumunu  mükemmelliğini ifade eder. Gül solmuşsa kendisi ile bareber daha birçok şey bitmiştir. O Akif’in leylası gibidir Monna Rosa veya ak güller-, siyah güller bir arzunun bir isteyişin tercümanıdır.

Münna Rosa. siyah güller ak güller

Gülcenin gülleri beyaz yatak 

ağlar, orda bir köy var uzakta, neden der. Necip Fazıl ömrüne ağlar, kendine ağlar, kendini temsilen millet adına ağlara Seccadesinin tüylerinde  bulmuştur sadece şefkati, başka yok. Herkes rüzgardan şikayetçidir ama, şikayetin notaları değişiktir.

Monna Rosa çok yönlü bir   metin, hikaye, bir büyük roman, bir hüzün senfonisi, içten içe bir isyan, intihar. Cumhuriyetin birçok şiirini içinde barındıran bir şiir galerisi, orada Haşim”den, Necip Fazıl”dan Namık Kemal’den Hamit”ten sesler gelir. Büyük şair onların hepsini bahçesine toplamış bir orkestra şefi gibi imgeci şiirler onlarla olan muheveresini ve birlikteliğini çalar, yönetir.

Bir devri ve onun içindeki çeresiz aydını bu şiir kadar dört başı mamur biçimde anlatan başka bir şiir yoktur. Bir büyük trajedinin satır başları gibidir şiir, sadece satır başlarından oluşturulmuş, aralarını doldurabilen anlar. Gül düzenli bir toplumun son durumunu mükemmelliğini ifade eder. Gül solmuşsa kendisi ile beraber daha birçok şey bitmiştir. O Akif’in leylası gibidir Monna Rosa veya ak güller-, siyah güller bir arzunun bir isteyişin tercümanıdır.

Monna Rosa. siyah güller ak güller

Gülcenin gülleri beyaz yatak

Kuşun kanadı kırıktır, kanadı kırık kuş, nasıl uçabilsin. Acaba kanadı kırık kuş kimdir, aydın mı Sezai Karakoç mu, kim kanadını kırmıştır. O aya karşı uluyan kirli çakallar kimlerdir.  İmgenin duvarını aşma, Nesimi imgenin duvarı aştı, Azraille karşılaştı.

İnsan elde edemediği idealini veya sevgilisini görmek istemez. Ondan uzak durur. Bir ideali bekleyiştir, insanı tahrib eder eden, Kızıl Elma megalo idea bir idealin ifadesidir, Monna Rosa bir idealin imgesidir

İnsan  sevdiğinden kaçar, kaybettiği ile yüzleşmek istemez, tıpkı şair veya şiirdeki ruh gibi

Açma pencereni perdeleri çek

Monna Rosa seni görmemeliyim 

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Monna Rosa ben oteliyim

Açma penceresi perdeleri çek

Bir şeyi beklemek zordur, beklersin beklersin ses gelmez. Bir kuş gibi vurulup ölmek istersin.

Ah beni vursalar bir kuş yerine 

Bir kuşun uçmak hürriyeti iken neden aceleyle ölmek ister.          

Şarin kuş yerine ölmek  istemekte acele etmesine neden nedir?

Yunus perde arkasını merak eder, göremeyince

Her nereye baksam dopdolusun 

Seni nere koyam benden içeri der

Monna Rosa’da ki kimse Monna Rosa’ya varamayınca onun diğer şeylere yansıtır

Ki ben Monna Rosa bulurum seni 

İncir kuşlarının bakışlarında 

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışiar.. Su kenarında 

Ki ben, Monna Rosa bulurum seni 

Akif bülbüle bakarak  hicranını ifade eder. Bayrağa bakarak hayatını hürriyet isteğini dillendirir.  Karakoç Monna  Rosa ile ruhunun hicranını dile getirir.

Necip Fazıl ile Karakoç birbirlerini tamamlayan iki şairdir Aşağıdaki satırlar

Öz yurdunda garipsin öz vatanında parya, mısrasının  imgeci ifadesidir.

Yağmurlardan sonra büyürmüş şafak.

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içini  içine bak

 Anlarsın Ölüler niçin yaşarmış 

 Yağmurlardan sonra büyürmüş başak 

Şu satırlar gayret ve hamiyeti baskılandırılıp eli kolu bağlanan Namık Kemal’in feryadıdır.

Değildir şir-i derzencîre töhmet aczi akma akdâmı 

Felekte baht utansın binasip erbab-ı hamiyetten 

Karakoç’un şu mısraları aynen yukardaki mısralardır

Artık inan bana muhacir kızı

 Dinle ve kabul et itirafımı 

Bir soğuk bir garip bir mavi sızı

Alev alev sardı etrafımı 

Artık inan bana muhacir kızı 

Karakoç’un muhacir kızı bu bölümde hiç konuşmaz, sadece şair veya şiirdeki adam konuşur. 0 muhacir kızı konuşmayan sadece dekor nitelikli fon şahıslar gibidir

Çok anlamlı metin  okuyucularının kültürüne göre  mana katmanlarına sahiptir.

Aşk ve çileler sıradan okuyucuya bir sevgili anlatır, ama o aşk aşkın hangi katmanıdır, o çile hangi idealin çilesidir.  Karakoç’un şiiri onun malikanesinde oturan şahsa göre yorumlanır.

Ölüm ve çerçeveler şiiri Picasso’nun Macaristanı boribalanmasını anlatan meşhur resmine benzer. Hiçbir şey huzur vermez, herşey derbeder, perişan ve dağınıktır.

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Bakıyor ateşe küle böcekler

Köpekler parçalar kanaryaları

Mektupları bir boz ağaç kurdu yer 

Baykuşlar ötüyor harabelerde 

 Yanıyor lambalar hafif ve sarı

Bir kaza kurşunu bulur her yerde

Suvarisiz şaha kalkan atları

Bir ruhun ışığı vardır göklerde

Lambalar yanıyor hafif ve sarı

Ötüyor baykuşlar harabelerde 

 

Necip Fazıl‘ın Başıboş şiirine benzer bu şiir

Vatanımda sular akar başıboş

Herkes birbirini kakar başıboş

Yirmi dokuz harflik sözde aydınlar

Yafta yazar isim takar başıboş

Bozkırlardan topal bir tren geçer

Öküz merkep bakar başıboş

Allah’ım sen acı bu saf millet

Akşam yatar sabah kalkar başıboş 

Huzur suzluk ve kırık döküklük, olmayış rüyaları bile istila, eder*

Bir lamba yanıyor hafif ve sarı

Garip “bir yolculuk tren ve Gülce

Bölüyor bir hançer ah rüyaları

Bir rüya bir hançer bir el

Pişmanlık ve Çileler şiirine bir hüzün bütünlüğü hükmeder. Ama hüzne gösterilen sebatla  hüznün kaynağı çok farklı. Psikanalizde bölünmüşlük, isteklerin ve ideallerin sonucu ortaya çıkan bir durumdur.  Burada şiirdeki bir sır yüzünden bin parçaya bölünmüştür, sıradan bir aşk insanı birkaç parçaya böler ama  bu sır şahsı bin parçaya bölmüştür«,

Bin parçaya böldü beni bir divane sır

Bu bölümde nihayet bu fiction poetin kahramanı norm şahsı sevgili  olan kız konuşur. Seven perişan, sevilen derbeder. Gayeyi taşıyan bezmiş, gayenin kendisi intiharın eşiğinde. Ulaşılamayan idealler kokuşur, Monna Roza intiharın eşiğindedir. Haşim Ölmek şiirinde kalıp ideallere, biçimsel mükemmelliklere isyan eder, bütün güneş sistemini arkasına alıp bir büyük dağın Firaz-ı Zirve-i Sina-ıyı kahr’dan  atlayarak ölmek ister. 0 gizli tepkisini yalnız ölerek değil bütün sistemle birlikte ölerek göstermek ister.

Karakoç’un kahramanı intihar etmek ister, konuşur.

Entarimi  parça parça edip 

Zehirli kirpilere bırakacağım 

Beyaz bir kayanın üstüne çıkıp

Göğsüme siyah bir gül takacağım

Batan  güne doğru kurşunlar sıkıp

Kendimi boşluğa bırakacağın

Ayaklarımın altından geçiyor  bir deniz…

 Ben bir küçük kızım, ben bir deli kızım 

  Siz beni ne anlarsınız!

  Artık ben gideceğim atım  kişniyor

  Bir bebek mum istiyor bir ölü şarkı istiyor

 Ayaklarımın altından geçiyor bir deniz, bir deniz 

 Beni onun gözleri çağırıyor, duramam duramam 

Taliple, matlup idealle idealist buluşurlar. Ama yazar bir çileyi mubah görür, çünkü fikirler idealler çile ile hamlıktan kurtulur.

Bir çevre sağ elimden bulanık  suya düştü 

Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun 

Günahkar toprağıma saçından bir tel düştü 

Sana ne olmuş Rosa bir derde tutulmuşsun

Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti

Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü 

Onun panoramik, eleştirel devir romanının şahısları iki kategoriye ayrılır, tarihsel, dini, felsefi niteliği olan şahıslar. Bir de üslub gereği fiktifize edilmiş  şahıslar. Yağmur Duası şiirinde, o geldiğinden beri göklerin açmadığı adam, bir üslub gereği üretilmiştir, ya bir nesli ya da o nesli bir prototiple temsil eden biridir.


Devamı Yarın Gelecek

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )