Nurdan Haber

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 2

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 2
Prof. Dr. Himmet Uç( himmetuc@hotmail.com )
18 Kasım 2021 - 7:00

Sezai Karakoç’u Diğer Şairlerden Ayıran Nüans – 2

 

 

Monna Rosa bu büyük romanın karakter kişilerinden biridir.  Çok anlamlı karakteri temsil eder, kimine göre bir sevgili, kimine göre bir idealin ete kemiğe bürünmüş simgesel bir kahramanı daha çok anlamları ihtiva eden bir fiktifize ama gerçek şahıslara göndermelerde bulunan çok yönlü bir şahıs . Şair onunla yaptığı dialoglarla zihnindekini imgesel olarak vuzuha kavuşturur. Onun etrafında kirli çakallar dolaşır, o çakallar ışığa milletin gecesini aydınlatan ışığa ulurlar, zaten güneşini kaybetmiş ay ile iktifa eden insanların ay gibi ışığına da karşı çıkar bu çakallar. Kanadı kırık kuştur, varlık ve metafizik dengesini, kurmayan insanlar.  Monna Rosadaki ruh rüzgar ararken, bir mumun rüzgarı ile buluşur.

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

 Işıksız ruhumu sallar da durur,

A:ma bütün bu olumsuzluklara karşı Zambak gibi harika bir çiçek, bu karamsar tabloda ıssız yerlerde açar, Anadolunun ışığını kaybetmiş yıllarında  ne zambaklar açmıştır, bu topraklarda, Büyük şiirde kuşlar Çiçekler ve, coğrafi unsurlar, hayvanlar imgesel ve simgesel nitelikli üslub unsurlarıdır.  Romansal akışım bu imgesel mesaj ile son bulur. Varlığı ve varlık içinde insanın misyonunu, varlık insan münasebetlerini  insanlar ancak mutlak bir ışık kaynağı ile görebilirler. Mutlak hakikat sınırlı ışıklarla bir yere kadar o görülebilir, mitoloji, felsefe, sanat mutlak hakikatin ancak bazı şubelerini görebilirler. İmgesel bir şekilde  şaşkınlığa düşmüş olan seyirciye hakikatı arama yolunda tavsiyelerde bulunur.

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara 

Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi

Sırrımı söylüyorum, vefakar  balıklara 

Yalnız onlar, tutacak bu dünyada yerimi 

Koyverip telli pullu saçlarını  rüzgara 

Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara

Peygamber çiçeğinin aydınlığı yoksa aramak da boşunadır,  karanlıkta ne aranır ne bulunur.

Şehrazat şiirin de Monna Roza’nın küçük arkadaşı anlatılır. Kafamızdaki klasik Şehrazat anlamını bu satırlar karşılamaz, şehrazatın kökleri nerelere kadar gider, onu imgenin serüveni bilir.

Sen gecenin gündüzün dışında

Sen kalbin atışında kanın akışında

Sen şehrazat bir lamba bir hükümdar bakışında

Bir ölüm kuşunun feryadını duyarsın

Bu büyük romanın ana temalarından biri ve en önemlisi arayıştır, bu felsefe sanat ve dinin okyanus gibi teması olan arayış şairimizde çok farklı bir yapı kazanır, burada hem şair aranır hem de bu büyük romandaki şahıslar, aramadan bizar olmuş kimseler ararlar. Tanpnar’ın Huzur’u bir çok yönlü huzur arayışıdır. Hayatın günlük hazlarının verdiği bir huzur değil, bir kültürün odağı durumuna girmiş veya olmuş bir İstanbul’da o şehri büyük yapan değerler içinde bir tipin tensel ve düşsel, düşünsel huzur arayışıdır. Safahat  bir devrin, yıkılışların, çöküşlerin, ümitlerin, tekrar düşüşlerin romanıdır. Hep hüzün için de bir Akif hep ümit içinde bekleyen bir Akif  vardır. Karakoç Cumhuriyet caddesinde başını dışarı çıkarmadan perdenin arkasından konuş mayı  tercih eder. Tanpınar Saatleri Ayarlama Enstitüsünde perdelerin çok arkasından konuşur, üstelik takibattan korkar. Karakoç karakoçtur ama vurduğunu ancak koç uzmanları anlar, kanadı kırılmış kuşlar, aya haykıran çakallar arasında ne yapsın çoban, eleştiri onu hesaba katanlar için eleştiridir, yoksa düşman kazanma sanatıdır.

Yerler sağır gökler sağır

İşin yoksa durma bağır

Eleştiri karakteri itibariyle  zaıfların silahı olmuştur. Ama bir  yerde güçlülerin zayfılara çelme için kullan dığıı bir kahpe silahtır. Daima zayıflar kusurlarını gizler, güçlüler için dert değildir. Tarih Molla Kasım bekleyen zavallılarla doludur,  yüz  yılda mı gelir, nasıl gelir   bilinmez. Batıda eleştiri  güçlüleri hizaya getirirken orta şarkta bütün şarkta eleştiri zayıfları ezmek için kullanılır,  Batı demokrasisi eleştiriden  doğmuştur, bizim demokrasimiz bir sabah ilan edilmiştir.

Karakoç’un empatileri , çağrışımları güçlüdür, bunun yanında eşya ve nesnelerle ilişkilerden ve onları belli maksatlara gönderme yaparken  daha güçlüdür, o yumurtalara basa basa yürür, ama kırmaz.

Kader Yolu şiiri büyük romanın bir büyük yolu. Anlatıcı ve romanın baş kahramanı dialogları kadın adlarından seçtiği meşhurlarla yapar. Monna Roza, Şelırazat ve Arkasından Madonna ile koile konuşur, Madonna farklı bir kadındır, farkı farkedilen bir kadındır, karakterdir. Büyük romanın arayış içindeki yolcusu, Ulysses deki kahraman gibi,  hakikate veya imge ile örttüğü maksadına giderken tıkanır ve  Kader Yolu’nu yazar.

Kader Yolu

Etrafımız uçsuz bucaksız çöller

Yerler demir, gökler bakır Madonna

Nehirler çekilmiş, kurumuş göller

 Aramızda deniz vardır Madonna!

Gelir gelmez Venedikten aynalar

Uçtu gökte kara kara kargalar

Ömrü biçti  kılıç gibi levhalar

Bize kalan sade sabır Madonna! 1956

Bu büyük romanın zamanı çok farklılık gösterir, zaman iki kanatlıdır, bir kolu ezele bir kanadı ebede uzanır. Bu bizim dünya, güneş ve ay üçlüsü ile  oluşturulan fani zamandan farklı bir zaman anlayışıdır. Sultan Ahmet Çeşmesi şiirinde zaman maziye doğru gider. Görülen çeşmeden çok tarihtir

Su yerine süs akıyor

Deliklerinden

Eğilmiş ölümsüz ince bilekli

Cariyeler bakıyor

Derinlerden geliyor sesleri

Salak romanın fonunda başka ülkelerin trajedileri de vardır.   Polonya’nın kara günlerini anlatır şair Kan İçinde Güneş  şiirinde.

Cezayir, Kutsal At, şiirinde anlatılır. 0 da Cezayir’in kaderini içerir.

Romanın sevgi teması da bir başka biçimli sevgidir.0 yalın insanın değil, sıkıntısız  insanın sevgi anlayışını değil çarpılmışların sevgisini anlatır.

Ah benim sevgim çiçek örneği

Çarpılmışların kinini yeniler

Beni alnımdan vurmak ister 

Saraların iftiraların gençliği 

Sezai Karakoç, hem bir anlatıcı hem bir kahraman, hem de kaybedilmiş şeyler arkasından büyük bir hüzün duyan bir kahramandır. Onun kişiliği milletin prototipidir bazan ve  bu ünvanla kaybedilen şeylerin arka arkasından trajik hüzünler duyar. Coğrafi genişliği temin eden  kültürel ve ruhi anlamdaki genişliğin kaybedilişine kültürel  değerlerin geri gelmeyecek şekilde, gidişine Çocukluğumuz  şiirinde yanar yakılır.

Çocukluğumuz

Annemin bana öğrettiği ilk kelime

Allah şahdamarınıdan yakın bana benim içimde

Annem bana gülü şöyle öğretti

Gül, O’nun, O sonsuz iyilik güneşinin teriydi

Annem gizli gizli ağlardı dilinde Yunus

Ağaçlar ağlardı, gök koyulaşırdı, güneş ve ay mahpus

Babamın uzun kış geceleri  hazırladığı cenklerde

Binmiş gelirdi Ali bir kırata

Ali ve At gelip kurtarırdı bizi darağacından 

Asya’da Afrika’da, geçmişte, gelecekte

 Biz o atın tozuna kapanır ağlardık

Güneş kaçardı, ay düşerdi, yıldızlar büyürdü 

Çocuklarla oynarken  paylaşamazdık Ali rolünü

Ali güneşin doğduğu yerden battığı yere kadar kahraman

Ali olmaktan bir sedef her çocukta

Babam lambanın ışığında okurdu

Kaleler kuşatırdık, bir mümin ölse ağlardık

Fetihlerde bayram yapardık

Tam bir sevinçti kaplardı içimizi

Peygamber’in günümüzde küçük sahabileri biz çocuklar.

Bedir’i, Hayber’i, Mekke’yi özlerdik, sabaha kadar uyumazdık

Mekke’nin derin kuyularından iniltisi gelirdi

Kediler mangalın altında uyurdu

Biz küllerimiş ekmekler yerdik  razı

İnanmış adamların övüncüyle

Sabırla beklerdik geceleri

Şimdi hiç birinden eser yok 

Gitti o geceler o cenk kitapları

Dağıldı kalelerin önündeki askerler

Çocukluk güzün dökülen yapraklar gibi 1960

Bu şiir tek başına bir romanın kanevasını, plan ve programını verecek kadar geniş bir  muhayyilenin mahsulüdür. Bu şiir Karakoç romanının çekirdek vakasıdır, bütün romanların başlangıcında çekirdek vakalar vardır, romanın mayası gibidir bu vakalar, ondan sonra gelen her şey ondan çıkar.

Josef Konrad’ın Karanlığın Yüreği romanı sembolik romanın en büyük, neredeyse tek romanlarındandır. Konrad kolonyalizmin büyük karanlığının yüreğini anlatır. Karanlık batı  toplumlarının  sömürgecilik mantığı içindeki büyük büyük karanlıklarıdır. Dünya ikiye ayrılır kolonyalizmin mantığına göre,  sömüren aydınlık, sömürülen karanlık. Sömüren aydınlığın inekleri süt yerine kan verirler. Karakoç’un romanı. da aynen Konrad’ın romanı gibi bir sembolik romandır

büyük çoğunluğun büyük  karanlığın hüznünü anlatır, onların adına. 

Samanyolunda Veba  şiirinde hayallerin bir genişleme nesnesi olan Samanyolu bile vebaya tutulmuştur, sen hayallerin halini  ona görü yorumla.

Nerde çocuklar gece yarılarından sonra

Çıkıp  samanyoluna bakan

Bakarak çocukluğu uzatmaya çalışan

İşleri güneşin doğuşunu yayınlamak

Bütün  o çocuklar nerdeler

Bütün elmalar çürüdü 

Çocukluğumuz dürbünleri içinden 

Geçen siyah halkalı kutsal şehirlerden

Birini bulamadım gezdim, bütün karalan

Aşk siyahın beyazdan ayrıldığı  

Samanyolunda yürüyen bir karınca 

En onulmaz vebayı kutlayan  bir güvercin

İki katli bir arabada

Bu bize yaklaşan bir deniz arabası

Sen ırakta  Samanyolu ırakta

Ve ay başka bir ay 

Sarısı beyazına akmış 

Bulaşmış bir yumurta 

~


Nurdan Haber

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )