Nurdan Haber

Astrofizik Penceresinden İnsan ve Yaradılış

Astrofizik Penceresinden İnsan ve Yaradılış
27 Temmuz 2017 - 21:49
Sitemizin yayın hedeflerinden biri, insanların gündelik ve asri bilgilerini nurlandırmak, odun yığınları hükmündeki felesefi malumatlarını tefekküre vesile ederek nura inkılabı için çaba göstermektir.
Bundan böyle sitemizde haftalık yazıları ile Prof. Dr. Zeki EKER’in bu amaca matuf yazı ve yorumları, uzmanlık sahası olan atronomi ile marifetullah ve Kur’ânî hakaikın tefekkürüne vesile olacak. Risale-i Nur ışığında mesleki bilgilerini yorumlayarak bizlerle paylaşacak. İmanlı bir astronom nasıl olur, astronomi bilgileri nasıl imana hizmet eder görmüş ve anlamış olcağız inşaallah.
Kendilerine Nurdanhaber.com ailesinin yazar kadrosuna “hoş geldiniz” derken, birlikteliğimizin şevkimizi artıracağına inandığımızı ifade sadedinde teşekkürlerimizi sunuyoruz.

nurdanhaber.com

Mesnevi-i Nuriye1 adlı eserinde üstad Bediüzzaman Said Nursi diyor ki: Acaba garip cevherlerden yapılmış bir ‘acib kasrı göresen ki yapılıyor. Onun binasında sarf edilen cevherlerin bir kısmı yalnız Çin’de bulunuyor. Diğer bir kısmı Endülüs’te, bir kısmı Yemen’de, bir kısmı Sibirya’dan başka yerde bulunmuyor. Binanın yapılması zamanında aynı günde şark, şimal, garp, cenuptan o cevherli taşlar kolaylıkla celbolup yapıldığını görsen şübhen kalır mı ki o kasrı yapan usta, bütün küre-i arza hükmeden bir hakim-i mu’cizekardırdır.

İşte her bir hayvan, öyle bir kasr-ı ilahidir. Hususan, insan o kasırların en güzeli ve sarayların en ’acibidir. Ve bu insan denilen sarayın cevherleri; bir kısmı ‘alem-i ervahdan, bir kısmı ‘alem-i misalden ve Levh-i Mahfuz’dan ve diğer bir kısmı da hava ‘aleminden, nur ‘aleminden, ‘anasır ‘aleminden geldiği gibi; hacatı ebede uzanmış, emelleri semavat ve arzın aktarında intişar etmiş, rabıtaları, ‘alakaları dünya ve ahiret edvarında dağılmış bir saray-ı ’acib ve bir kasr-ı garibtir.”

Bu sözleri işiten, kozmoloji ve astrofizik ilmine vakıf, iman gözüyle hakikatı görebilen bir bilim adamı “Evet Üstad doğru söylüyor, insan denen bu kasr-ı ilahinin cevherleri sadece Dünya yüzünden değil, Güneş Sistemimizin, Galaksimiz Samanyolu’nun hatta görebildiğimiz varlık aleminin muhtelif bölgelerinden, izn-i İlahi, kast-ı Rabbani ile toplandığını bu günkü astrofizik söylüyor” diyecektir. Ve sözlerine şöyle devam edecektir:

Bir kasr inşa etmek isteyen, bilen, her şeye gücü yeten mahir irade, önce o sarayın varlığını arzu edip, malzemesini, ve sarayın kurulacağı mekanı hazır edecektir. Şu kainatı yaratan Fatır-ı Hakim, yaratılışın ilk dakikalarında bu günkü-evreni amaçlamış ve kozmoloji ilmine göre bugünkü kainatın tüm maddesini onbeş dakika gibi kısa bir süre içinde yaratmıştır. Bilimde kozmik nükleosentez olarak tanımlanan bu olay günümüzden takriben 13.8 milyar yıl önce gerçekleşmiştir. Büyük patlama teorisine göre yaratılışın başladığı anda kainatın sıcaklığı, yoğunluğu, ve basıncı ifade edilemiyecek kadar büyüktür (sonsuz). Kainat hızla genişliyor ve genişleme nedeniyle sıcaklık, yoğunluk ve basıncı hızla azalıyordu. Başlangıçta bildiğimiz anlamda madde yoktur. Her yeri yüksek enerjili fotonlar, kaplamıştır. Fotonlar da foton olarak kendilerini koruyamıyor, zaman zaman diğer fotonlar ile çarpışıp madde ve anti madde parçacıklarına dönüşüyordu. Madde ve anti madde çapışıp birbirlerini yok edip tekrar enerjik fotonlar haline geliyordu. Kainat foton, madde ve anti madde karışımı sıcak bir çorba gibiydi. Kainat bir saniye yaşına geldiğinde proton ve nötronların teşekkülü başladı. Kainatın sıcaklığı 10 milyar dereceydi. Ortam nükleosentez için, yani protonların çarpışıp helyum çekirdeği oluşturması için henüz çok sıcaktı. Protonların çarpışmasıyla üretilen helyum çekirdekleri, ortamdaki enerjik fotonların etkisiyle (fotodisintegrasyon – foton etkisiyle ayrışma) hemen parçalanıp ayrışıyordu. İlk 100 saniyede (1.6 dakika) sıcaklık bir milyar dereceye düşünce nükleosentezin verimi artmaya başladı, çünkü çekirdekleri parçalayan enerjik fotonların sayısı yeterince azalmıştır. İlk 100 saniyede hidrojen ve helyumun bilinen bütün izotopları yaratıldı. Yaklaşık 1000 saniye (16.6 dakika) içinde kozmik nükleosentez bitti, çünkü sıcaklığın azalması ve uzayın genişlemesi yüzünden (birim hacimde parçacık sayısı azaldığı için) çarpışmalar azalmış kozmik nükleosentez de etkisini yitirmiştir. Bu zamanda kainatın sıcaklığı 300 milyon derece civarındadır.

Kozmik nükleosentez sonrasında en çok helyum üretildi. Kâinatın ilkel maddesinin %75 hidrojen yani henüz helyuma dönüşmemiş protonlar ve geri kalanı ise (%25) helyumdu denebilir. Her on bin hidrojen yanında bir tane, yani yok denecek kadar az lityum ve berilyum da vardır. Ancak bu madde yer yüzünde bildiğimiz madde gibi değildir. Hidrojen, helyum, lityum, berilyum çekirdekleri ve serbest elektronların karışımından oluşan maddenin iyonlaşmış bir formudur. Nötr, yani proton sayısı kadar elektronu olan normal atomlar henüz yoktur. Normal atomların var olması için kainatın 30 milyon yıl daha bekleyip, genişleme sebebiyle sıcaklığının 3000 dereceye kadar soğuması gerekiyordu. 30 milyon yıl sonra, kainat yeterince soğudu. Hidrojen ve helyum çekirdekleri yakınlarından geçen serbest elektronları yakalamaya başladı. Böylece galaksiler ve galaksiler içinde ilkel yıldızların ham maddesi olan nötr gaz bulutları ortaya çıktı. Kainat genişlemeye devam ediyor ama genişleme ve soğuma hızı azalıyordu. Nötr hidrojen ve helyum karışımı bulutlar kendi gravitasyon (evrensel çekim ) kuvveti altında büzülerek kümeleşip önce galaksileri, sonra galaksiler içinde ilkel yıldızları ortaya çıkmasına zemin hazırladı. Nötr maddenin ortaya çıkmasıyla kainat karanlığa gömüldü, çünkü fotonlar ile mevcut madde belirgin derecede ayrışmış, artık eskisi kadar etkileşmez olmuştur. Madde ile etkileşimi kesilen bu fotonlar bugün kozmik mikrodalga zemin ışınımı (Cosmic Microwave Background) olarak bilinmekte ve hakkında araştırmalar hızlanarak devam etmektedir.

Galaksiler ve ilkel yıldızların ortaya çıkmasıyla, kainat tekrar ışıldamaya başladı. İlkel yıldızlar, kainatın ilk maddesinden yapılmış, saf hidrojen, saf helyum karışımı yıldızlardır. O Kadir-i Hakim, O Hayy-ı Kayyum, hayat için gerekli elementlerin üretilmesi görevini yıldızlara vermiştir. Yıldızların içi, kozmik nükleosentez ile üretilemeyen periyodik tabloda demire kadar diğer elementleri üretmeye elverişli ortamlar olarak hazırlanmıştır. Yıldız çekirdekleri yeterince sıcak, yeterince yoğun ve yeterince basınçlı ortamlar olarak dört hidrojenden bir helyum üretebilen, ve böylece yıldızın enerjisini sağlayan ortamlar olmuştur. Sanki hidrojen bir yakıt, külü de helyumdur. İlkel yıldızlar günümüz yıldızlarından daha büyük, daha sıcak ve daha kütleliydiler. Bu yüzden, çekirdeklerinde (yıldız kütlesinin %10 u) mevcut hidrojenini çabucak bitirdiler. Yakıtı biten yıldızlar durmadı, üç tane helyumdan karbon üretmeye başladı. Helyum bitince, karbondan oksijen ve sırayla demire kadar periyodik tablodaki elementler bu ilkel yıldızların çekirdeklerinde üretildi.

Periyodik tabloda demire kadar elementlerin üretilmesi yıldıza enerji temin eden, exotermik reaksiyonlardır. Demirden sonraki elementlerin üretilmesii endotermiktir. Örneğin kurşundan uranyum yapmak enerji üretmez, aksine enerji alır. (Uranyum parçalandığında alınan bu enerji açığa çıkar, atom bombası). Alim-i Hakim, Fatır-ı Kerim demirden sonraki elementleri farklı yolla yaratmaktadır. Demire kadar elementleri üreten ilkel yıldızlar, demir çekirdekli hale geldiklerinde kararlılıklarını kaybederler. Yıldız çekirdeği çok ısınmış, kararsız hale gelmiştir. Demir bir anda 13 helyuma ayrışır, 13 helyum da birleşip bir demir yapar durumdadır. Demir ve helyum aynı ortamda su ve buhar dengesi gibidir. Bir demir parçacığı ortamdaki serbest helyum parçacıklarının birini yakalasa, ve nikel oluşsa bu olay yıldız çekirdeği için enerji kaybı demektir, çünkü nikel, kurşun, uranyum gibi ağır elementlerin sentezlenmesi enerji üretmez enerji harcar. Enerji kaybeden yıldız çekirdeği çöker. Yıldızın üst katmanları da çökmeye başlar. Üst katmanlarda tabaka tabaka devam eden ve taze element üretimi yapan, alt düzey sentez reaksiyonları da hızlanmaya başlar. Hızlanan nükleer reaksiyonlar kısa zamanda o kadar çok enerji üretir ki, yıldız süpernova olur. Yıldızın çekirdeği çöküp, bir nötron yıldızı veya karadeliğe dönüşürken, üst katmalar infilak edip, yıldızlar arası ortama, yani tekrar uzaya dağılır. Süpernova olayı ile Nakkaş-ı Ezeli taze üretilmiş elementleri yıldızların çevrelerindeki uzaya atar dağıtır, ve bu infilak (süpernova) sırasında ortaya çıkan enerji ile de periyodik tablodaki demirden sonraki diğer elementleri üretir.

Gaz formunda uzay boşluğuna atılan yıldız maddesi, yeni oluşan, ikinci nesil, yıldızların ilk hamurudur. İkinci nesil yıldızlar ilk nesilde olmayan ağır elementleri (Asrofizikte hidrojen ve helyum dışındaki bütün elementler ağır elementlerdendir) içermeye başlamıştır. Bugün Galaksimiz ve diğer galaksiler içinde yıldız oluşumu ve süpernova olaylarının devam ettiğini biliyoruz ve görüyoruz. Her yeni nesil yıldız, önceki nesle göre biraz daha fazla ağır element içerir. Ancak her yıldız süpernova olmaz. Süpernova olabilmesi için kütlesinin Güneş’ten en az 20 kere veya daha büyük olması gerekir. Güneş sıradan bir yıldızdır. Şu anda çekirdeğinde dört hidrojenden helyum üretmektedir. Hidrojen yakma evresi yıldız ömrü içinde en uzun evredir. Her yıldız ömrünün %90 ını bu evrede geçirir. Güneş, Çekirdeğinde hidrojen bitince, üç helyumdan bir karbon üretir duruma gelecektir. Yıldızların karbon üretme evresi geri kalan ömrünün %90 ıdır. Yani yıldız, karbondan sonra demire kadar diğer elementleri ömrünün geri kalan %1 i içinde, yeterli kütlesi varsa üretir. Ancak, Güneş’in kütlesi karbon yakmaya müsait değildir. Yakıtını bitiren yıldız ölür, yani enerji üretemez duruma düşer. Mevcut enerjisini ışıma yoluyla kaybedip soğumaya başlar. Yakıtı biten yıldızların ürettiği elementler yıldız içinde kalır. Fatır-Hakim süpernova olana kadar yakıtı bitmeyen yıldızları periyodik tablodaki elementleri üretip uzaya geri atmak, Güneş gibi ve daha küçük yıldızları ise başka hikmetler için yaratmıştır. Örneğin, yaşamı destekleyebilecek gezegenler, Hidrojen yakma evresi yeterince uzun (10 milyar yıl) olan yıldızlar etrafında olmak durumundadır. Süpernova olabilen yıldızların ömürleri kısadır (birkaç milyar yıl). Kütlesi büyük olan yıldızların ömürleri, orantılı olarak daha kısa olur.

Güneş gibi yıdızların ömürlerinin uzun (10 milyar yıl) olmasının hikmeti şu olsa gerektir: Bu süre zarfında, gezegenlerin teşekkülü, ve Dünya gibilerinin hayata uygun hala getirilmesi için böyle bir süreye ihtiyaç vardır. Güneş sistemi içindeki gezegenler, aylar, kuyruklu yıldızlar, asteroidler ve Güneş incelenmiş ve Güneş sisteminde mevcut elementlerin göreli oranlarına bakılmış, sonuçta Güneş’in birinci ve ikinci nesil yıldızlardan olmadığı anlaşılmıştır. Karbon, oksijen, azot, magnesyum, kükürt, potasyum, demir, altın, gümüş, uranyum vs. (tüm periyodik tablo) hem hayata, hem medeniyet kurmaya gerekli tüm elementler yıldızlararası uzayda yeterince biriktikten sonra bir gaz bulutu ve bu buluttan Güneş ve gezegenleri yaratılmıştır. Hemde Galaksimiz içinde öylesi bir konumda yaratılmıştır ki, birkaç milyar senede süpernova olup, patlayan yıldızların çok uzağında (belli ki koruma altına alınmış) yaratılmış veya yerleştirilmiştir. Aksi takdirde, güneş sistemi yakınında böylesi bir patlama Dünya gezegenindeki hayatı birkaç saniye içinde yok ederdi. Fosil kayıtları ve tarihleme yöntemleriyle biliyoruz ki, Dünya 4.5, en eski fosiller 3.5 milyar yıl yaşındadır. Dünyanın ilkel atmosferinin, hayatı desteklemek üzere bu günkü yapısına gelmesi yaklaşık 1 milyar yıl önce gerçekleşmiştir. Dünya, Güneş oluştuktan sonra, diğer gezegenler ile birlikte bu gün ekliptik dediğimiz düzlemde toplanmış, merkezinde Güneş olan, disk şeklindeki yayılmış gaz ve toz karışımı maddeden yapılmış, hayatı desteklemeye en uygun konuma yerleştirilmiştir. Önce, ilkel bir atmosferi vardı. Yüzeyi yanardağlar, ve lavlarla kaplıydı, su yoktu. Soğuması ve hayata uygun olması, okyanusların su toplaması gerekiyordu. Kuyrukluyıldızlar ve astreroidler güneş sisteminin farklı bölgelerinden Dünya’ya su taşımaya başladı. Bugün hala Dünya’ya düşen her göktaşı, yani kayan yıldız, Dünya’mıza uzaydan su getirmektedir. Buna karşılık, Güneş ışınları bir yandan havadaki su moleküllerini geri dönüşümsüz parçalamaktadır. İki Hidrojen ve bir oksijene parçalanan bir su molekülünden kopan hidrojen uzaya kaçmaktadır. Oksijen ise de havada bir kükürt dioksit (SO2) molekülü bulup, onu kükürt trioksit (SO3) haline getirir, ve bir başka su molekülü ile de birleşip sülfirik asit (H2SO4) molekünün bir parçası olarak yağmurlarla yere düşmektedir. Güneş ışığının atmosferdeki su moleküllerini parçalaması Dünya’dan su kaybı demektir. Uzaydan su takviyesi yapılmasaydı, denizlerdeki su azalacak belkide bitecekti. Yanardağlardan fışkıran maddenin ancak %20 si sudur. Demek ki, uzaydan Dünya’ya su takviyesi başlangıçta yüzeyi lavlarla kaplı Dünya’da okyanusların teşekkül etmesinde çok önemli rol oynamıştır.

Evet, insan ve her bir hayvan öyle bir kasr-ı ilahidir ki, akıl kalp, ruh, irade gibi manevi cihazatı bir kenara bırakıp, sadece maddi cihetten baksak bile, bu nebati, hayvani ve insani kasırların binasında kullanılan cevherler, maddeler,atomlar, moleküller sadece üstünde yürüdüğümüz şu yeryüzünün değil, belkide Güneş sisteminin, hatta Galaksimiz Samanyolu’nun ve hatta kainatın muhtelif farklı farklı yerlerinde terkip edilmiş, yaratılmış, ve bu kasrın inşası için bir araya getirilmiş maddelerden olduğunu kozmoloji, astrofizik, jeoloji, kimya ve biyoloji söylüyor.

İşte bu yüzden, düşün! “Ey kendini insan zanneden insan!”

“Madem mahiyetin böyledir, seni yapan ancak O zat olabilir ki dünya ve ahiret birer menzil, arz ve sema birer sahife, ezel ve ebed dün ve yarın hükmünde olarak tasarruf eden bir zat olabilir. Öyle ise insanın ma’budu ve melce’i ve halaskarı o olabilir ki arz ve semaya hükmeder, dünya ve ‘ukba dizginlerine maliktir.” 2

Madem beni- Adem kainatın semeresidir. Nasıl ki bir harmanda başaklar dövülür, tasfiye neticesinde semereler istibka ve iddiahar edilir. Binaenaleyh haşir meydanı da bir harmandır. Kainatın başak ve seresi olan beni-Adem’i intizar etmektedir.” 3

 

Prof.Dr. Zeki EKER

Akdeniz Üniv. Fen Fakültesi.

Uzay Bilimleri ve Teknolojileri Bölümü

Antalya

1 Mesnevi-i Nuriye, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları -1182, İlmi Eserler-185, Sayfa 247

2 Mesnevi-i Nuriye, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları -1182, İlmi Eserler-185, Sayfa 247

3 Mesnevi-i Nuriye, Diyanet İşleri Başkanlığı Yayınları -1182, İlmi Eserler-185, Sayfa 175

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )