Nurdan Haber

Okumak, Yazmak, Tefekkür, İlim ve Ma’rifet Silsilesi

Okumak, Yazmak, Tefekkür, İlim ve Ma’rifet Silsilesi
24 Aralık 2016 - 15:49

Yazmak

Yazmak, için okumak lâzım. Bu okumak işi, yazılı metinler üzerinden olabileceği gibi, kâinat kitabını mütalaa suretinde de olur. Tefekkür de bir tarz okumak sayılır. Okuya okuya dağarcık dolar. Sızdıran bir testiden süzülür gibi, sindirilen bilgiler ve fikirler, katrelenmeye başlar. O halde, iyi ve temiz bir eser verebilmek için, hazneyi iyi ve temiz efkâr ile doldurmak gerekir. Yoksa bilgi ediniyorum diye, kafa ve gönül kütüphanesine lüzumsuz ve zararlı bir sürü kitap yüklemek faydadan ziyade zarar getirir. Bugün, insanların içine düştükleri pek çok fikrî ve amelî sapıklığın ucunda maalesef, istifade edilecek kaynağı seçememek bulunmaktadır.

İnsanın yaratılışında, yanlış sevk edilmeye âlet olabilen bazı zayıf duygular konmuştur. Bunların başında nefis, hissiyat ve hevâ gelmektedir. Adeta, bütün kötü telkinlere açık birer kulak hükmündedirler. Fena ve zararlı manzaraları hemen zapt ediveren birer fotoğraf makinesi gibi, en olmayacak durumları kaydeder ve en olmayacak yerlerde kullanırlar. Bilmediği, öğrenmediği bir kötülüğü kolay kolay icat edememesine rağmen, insanın akla hayale gelmeyen melanetleri nasıl işlediğini izah için şeytan-ı aleyhi’l-l’aneyi ve yaratılış hikâyesini hatırlamak gerekir.

Nefis ve hevânın şeytani telkinlere ziyadesiyle açık olması, büyük bir tehlikedir. Manevi bünyemizde ruh, akıl, kalp, vicdan gibi bir hayli müspet kuvanın bulunması bu tehlikeyi önlemeye yetmemektedir. Risale-i Nurların tarif ettiği gibi: “Nefsin ve hevânın tesiriyle, kör ve akıbeti görmeyen ve bir dirhem hazır lezzeti bir batman ilerideki lezzete tercih eden hissiyatın mukteziyatıyla..”, “His ve heves ise kördür, akıbeti görmez; bir dirhem hazır lezzeti, ileride bir batman lezzete tercih eder. Bir dakika intikam lezzeti ile katleder, seksen bin saat hapis elemlerini çeker ve bir saat sefahat keyfiyle, bir namus meselesinde, binler gün hem hapsin, hem düşmanın endişesinden sıkıntılarla ömrünün saadeti mahvolur.”

İnsanın bu vasfını belirtmek sadedinde, Kur’ân-ı Kerîm tefsirlerinde, [Hz. Yakup (as), oğullarına “O’nu kurdun yemesinden korkarım.” demeseydi, ağabeylerinin Yusuf’u (as) kurt yedi diye yalan uydurmak akıllarına gelmeyecekti.] şeklinde kayıtlar bulunmaktadır. Hâsılı, insan dış tesir ve telkinlere açık olan bu zaafı dolayısı ile hayli hataya düşer, hayli günahı işler, hayli dalâlete dalar.

“Benim gibi sen dahi kafanı teftiş etsen, malumatın içinde ne kadar lüzumsuz, faydasız, ehemmiyetsiz, odun yığınları gibi camit şeyleri bulursun.” tavsiyesine uymak için, gönül ve kafa aynasını sık sık teftiş edip lüzumsuz olanları temizlemek, yerinde bir hareket olur. Gerçi, ihtiyaç duyulmayan ve ne nefsine ne gayre yaramayan bu fuzuli bilgileri tam manasıyla silip atmak pek kolay değildir. Ama üzerine yüklenecek faydalı ve hayırlı malumat ile zaman içinde unutulmaya terk edilmesinden başka da bir çare yoktur.

Bütün başarılı insanlar, kendilerine belli bir hedef seçmiş olanların arasından çıkar. İnsanın istidadı, ancak birkaç mevzuda odaklanmaya elverişlidir. Alakadar olunacak konular çoğaldıkça himmetler zayıflar. Dikkatler dağılır. Bir insanın birkaç dalda mütehassıs olması, neredeyse imkânsızdır. Asırda ve milyarda bir iki örneği görülebilen harika fertler, bu kaidenin istisnasıdır. Belli bir gayeye yönelmiş, yaratılıştan maksadın ne olduğunu kavramış şahıslar için, dünya hayatı bizzat bir mana ifade etmemelidir. Burada verilen ömür ve imkânlar, ancak, ahireti elde etmek içindir. Elbette, usulüne uygun yaşamanın yeryüzündeki mutluluğu da temin edeceği açıktır. Fakat asıl olan her iki cihan saadetini kazanmaktır.

O halde, gerek maddi gerek manevi duygularımızı tatmin edecek malumatı kesp etmek için, bize lüzumu olanı alıp; faydasızını terk etmek aklın icabıdır. Hz. Muhammed’in (sas) faydasız ilimden Allah’a sığındığını unutmamalıyız. Bu nevden olan bilgi insana kemalat vermez; zahiren kâmil görünse bile, bu tür malumat ile âlude olan insanın elinde kalacak olan, kocaman bir hiçtir. Hele, maneviyatını sarsacak ve itikadını yok edecek felsefi bilgi yığınları, o şahsın ebedi âlemini tehlikeye sokacağından, bütün bütün zarardır. O bilgiler, ilim değil, aydınlık değil; neticesi itibariyle cehil ve karanlıktır. O insan, “Binler fünunu bilse de, cehl-i mürekkeple bir eçheldir.”

Dolayısı ile bu kabil eşhasın sözle veya yazı ile anlattıkları da muhatabını iyiye, hayra, fazilete, mahlukata hizmete sevk etmek yerine; şeytan, nefis, hevâ, heves ve süfli hissiyata hâdim eder. Cehenneme ehil olacak bir vaziyete sokar. Okuduklarımızı bu bakış açısına göre seçmek; yazdıklarımızı bu cihetten değerlendirmek zorundayız. Vaktimizi ne dünyaya, ne ahirete yaramayan meşgalelerle israf etmek aklın kârı değildir. Madem ki, kendimizi akıllı biliyoruz, o halde aklın iktizasına göre hareket etmek durumundayız.

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )