Bu parça altın ve elmasla yazılsa liyakati var

Allah’ı bize tarif eden, tanıtan üç külli tanıtıcı vardır.

Birisi büyük kainat kitabıdır.

Diğeri büyük kainat kitabının en büyük delili olan peygamberlerin sonuncusu olan bizim peygamberimiz Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamdır.

Birisi de Şanı büyük, namı yüce Kur’an’dır. Bu üç delili tanıyıp, dinlemeliyiz.

Burada konuşan delil olan peygamberimizden çok kısa hülasa olarak bahsedilecektir.

Evet, daha önce peygamberimizin mucizelerinde anlatıldığı ve bilindiği gibi: peygamberimizin avucunda küçük taşların zikir ve tesbih etmesi,

“(Ey Muhammed) attığın zaman sen atmadın…” Enfal Suresi, 8:17  sırrıyla,

aynı avucunda, küçücük taş ve toprak, düşmana top ve gülle hükmünde, onları hezimete, bozguna sevk etmesi,

“Ay yarıldı.” Kamer Suresi 54:1 Kur’an’ın kesin hükmü ile, aynı avucunun parmağıyla kameri, ayı iki parça etmesi,

ve aynı el, çeşme gibi on parmağından suyun akması ve bir orduya içirmesi,

ve aynı el, hastalara ve yaralılara şifa olması,

SİNGAPUR’DA İSLAMİYET VE RİSALE-İ NUR HİZMETLERİ…

elbette o mübarek el, ne kadar harika bir Allah’ın sonsuz kudretiyle bir mucize eseri olarak yarattığı şey olduğunu gösterir.

Sanki, ahbap içinde o elin avucu küçük bir Allahın zikirhanesidir ki, küçücük taşlar dahi içine girse zikir ve tesbih ederler.

Ve düşmanlara karşı küçücük bir Allah’a ait cephanedir ki, içine taş ve toprak girse, gülle ve bomba olur.

Ve yaralılar ve hastalara karşı küçücük bir Allah’ın eczahanesidir ki, hangi derde temas etse, derman olur.

Ve celâl ile kalktığı vakit, kameri, ayı parçalayıp, Kàb-ı Kavseyn (İki yay uzaklığı mesafesi) şeklini verir.

Ve cemâl ile döndüğü vakit, âb-ı Kevser (Kevser suyu) akıtan on musluklu bir rahmet çeşmesi hükmüne girer.

Acaba böyle bir zâtın bir tek eli böyle hayrette bırakıcı mucizelere mazhar ve medar olsa, o zâtın, Kainatı yaratan Allah yanında ne kadar makbul, itibar sahibi olduğu ve davasında ne kadar sadık bulunduğu ve o el ile bağlılık yemini edenler ne kadar bahtiyar olacakları, açıklıkla anlaşılmaz mı?

(19. Mektub’dan faydalanılmıştır.)

Prof. Dr. Sıtkı Göksu