Her derdin bir dermânı olacaktır. İnsana düşen bunu aramak ve bulmaktır. Tabiî, her arananın bulunabileceği kesin değildir. Çünkü, bu dünyâ imtihan dünyâsıdır. Kevnî kanunlara uymanın sonucu, yüzde doksan başarıya ulaştırırsa da, yüzde onluk bir ihtimal menfî netîce alınabilmektedir. Bu, yine bizim bilmediğimiz bir takım noksanlıklar yüzündendir ve gàfil insanlarca sebeplerde tam mânâsıyla bir güç, bir kudret olduğu şeklinde yanlış bir zan beslenmemesi için Cenâb-ı Allah tarafından böyle yapılmaktadır.

Hastalık, musîbet, belâ, yokluk, maddî ve mânevî dertler insanlar içindir. Beşer için, doğumundan ölümüne kadar, kesilmeyen bir yolculuk ve bu esnâda değişip duran haller mukadderdir. Yolculuk, zorludur. Yol, çetin ve zahmetlidir. Her adım başında insanın âcizliğini, zayıflığını, güçsüzlüğünü hatırlatan hâdiseler cereyân etmektedir. Bunlar vâsıtasıyla insan, benliğindeki noksanlıkları kavrayıp, Hâlık-i Kâinâta yönelecektir. Kul olduğunu idrâk edecektir. Olayların kendi şuur ve irâdesinin dışında, her işi birden idâre ve irâde eden bir gücün emri ile meydana geldiğini bilecektir. Kadîr-i Zülcelâle boyun eğecektir.
Bu hallerden geçerken, gerek dünyâ hayâtında, gerek ölümden sonra kavuşacağı ebedî âlemde işine yarayacak bir takım alışkanlıklar, bağışıklıklar kazandığını düşünmek gerektir. Çocuklukta yapılan aşıların bâzı hastalıkları önleyici tesirleri gibi, çekilen dertler ve sıkıntılarla insan, bedenen ve rûhen terbiye olacaktır. Maddî bedeni ile birlikte rûhu da bu imtihanlar netîcesinde sağlık ve sağlamlık elde edecektir. Veyâ, tam tersi, imtihanı kaybedecek, buradaki kötülüklerin kat kat fazlasını hak edecektir.

Ne çeşit olursa olsun, bu gibi bir musîbette yapılacak ilk hareket, ilk darbede sabır göstermektir. Bu, söylenmesi kolay, yapılması çok zor bir durumdur. İnsan olarak, sabırdan daha başka bir çâre olmadığını anlamak mecbûriyetindeyiz. İlk sersemliği atlatır atlatmaz, kuvvet ve kudretin gerçek sâhibi olan Cenâb-ı Hakk’a sığınmaktan başka ne yapılabilir? Elimizin ve gücümüzün yetmediği hâdiseler karşısında başka nasıl davranabiliriz? Üstelik, bu şekildeki bir hareket hem bizi rahatlatacak, hem Cenâb-ı Mevlâ’nın rahmet ve şefkatini celbedecektir.

Tabiî bu gibi durumlarda, imtihan sırrını bilerek, zâhiren bize düşen ve yapılması gereken her işi eksiksiz yapmak lâzımdır. Bu, bir kulluk görevidir; ibâdettir. Bilinen bütün çârelere başvurmak, âdetullaha uymak demektir. Bütün bunlara rağmen, müspet netîce hâsıl olmazsa, sonuca kanâat etmek gerekmektedir. Çünkü, lüzûmundan fazla çırpınmak ve kendini helâk edecek derecede olaylardan etkilenmek, inancımıza göre fuzûlîdir; kulluğa aykırıdır.
Hayâtımızın bütün safhalarında uygulanması gereken davranışları Peygamberimiz’in (sas) kutlu yaşayışında bulabiliriz. O, nerede ve nasıl davranmıştır? Hangi olaylarda, nasıl hareket etmiştir? Bunları hatırlamak ve benzer hâdiselerde örnek almak, yaşayışımızı kolaylaştıracaktır. Hatırlamak için de, Siyer ve İslâm Târihi’ni zaman zaman gözden geçirmek ve hâfızamızı tâzelemek gerekmektedir. Yalnız, bu konuda yazılmış eserlerin pek çoğunun sâdece maddî hayât cihetini ele alarak telif edildiği de unutulmamalıdır. Hz. Üstâd’ın vecîz ifâdesiyle ” Her vakit mâhiyet-i beşeriyeti îtibâriyle işitilen evsâf-ı âdiye içinde başını kaldırıp, hakîkî mâhiyetine ve mertebe-i risâlette durmuş nûrânî şahsiyet-i mâneviyesine bakmak lâzımdır.” Bu bakımdan, daha önce yazılmış eserleri mütâlaadan evvel, Risâle-i Nur’larda yer alan, Peygamberimiz Hz. Muhammed (sas) ile ilgili bahisleri dikkatle tetkik etmek elzemdir.

SİNGAPUR’DA İSLAMİYET VE RİSALE-İ NUR HİZMETLERİ…

Rahat yaşamak için kâinat kitâbını anlamak, bunun için Kur’ânı ve İslâmı bilmek, bunun için de Muallim-i Hakîkî olan Hz. Muhammed’i (sas) tanımak şarttır.