Risale-i Nur hizmetinin ayırt edici özelliği, Risale-i Nur’un okunması ve okutulmasıdır. İslâmî hizmetler elbette ki Risale-i Nur hizmetinden ibaret değildir; bu dine hizmet etmenin daha başka pek çok yolları vardır ve insanlar kendi mizaç ve anlayışlarına göre bu yollardan birini kendileri için seçerler. Risale-i Nur hizmeti ise, Risale-i Nur vasıtasıyla imana ve Kur’ân’a hizmet etmek ve ehl-i imanın imanlarını zamanın sarsıntılarından korumak yolunu benimsemiş olanların hizmetidir. Bu insanlar Risale-i Nur okurlar ve kendileri nasıl bu eserlerden istifade ediyorlarsa, başka kardeşlerinin de bu ulûm-u imaniye hazinesinden faydalanması için çalışmayı hayatlarının en büyük gayesi telâkki ederler.
Risale-i Nur derslerinde sadece Risalelerin okunması, bu eserlerin dışında başkaca bir eserin varlığını kabul etmemek, onları reddetmek gibi anlamlara çekilemez. Bir Mesnevîdersinin müdavimlerine “Niçin başka eser okumuyorsunuz?” denmediği, yahut İhyâokutulan bir derse başka eserleri de dahil etmek kimsenin aklına gelmediği gibi, Risale-i Nur okuyan insanlara da, “Niçin hizmetinizi bu kitaplara bina ediyor ve başka eserleri hizmetinize karıştırmıyorsunuz?” diye sorulmaz.
Bediüzzaman’ın hassasiyeti
Risale-i Nur derslerinde sadece Risale-i Nur’ların okunması, daha sonra ortaya çıkmış bir âdet değildir; Nur talebelerine bizzat Üstadları tarafından öğretilmiş bir hizmet prensibidir. Bediüzzaman’ın yakın talebe ve vârislerinden Ahmet Aytimur’un bir hatırası, Üstadın bu konuda ne kadar hassas olduğunu açıkça göstermektedir:
İstanbul, Süleymaniye’de, Nazif Çelebi’nin evinde gizli gizli dersler yapılıyordu. Konyalı iki mebus derse gelmişti. Bunlar Demokrat Parti mensuplarındandı. Orada, kimin olduğunu şimdi hatırlamadığım bir kitap okudular. Arkasından da Risale-i Nur okundu.
Üstadımız Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’daydı. Biz ona, önce böyle ayrı bir eser okunduğunu, sonra da Risale-i Nur okunduğunu hiç anlatmadığımız halde, Üstad bize, “Bir yerde toplu olarak ders okurken, Risale okurken, başka kitap okumayın. Başka kitap okunurken de Risale okumayın” dedi. Halbuki biz birşeyden bahsetmemiştik.[1]
Her hizmetin ayrı bir yapısı var
Tekrar altını çizelim: Risale-i Nur derslerinde başka birşeyin okunmaması, yahut başka mesleklerden bu hizmete metod aktarılması, her hizmetin kendisine mahsus özel yapısı sebebiyledir. Bir Renault yedek parçası ait olduğu yerde ne kadar mükemmel çalışırsa çalışsın, onu bir Mercedes’e takamazsınız. Bunun gibi, Risale-i Nur hizmetinde yer almayan bir metod başka bir hizmette ne kadar iyi sonuç verirse versin, onu bu hizmete ithal etmenin hizmeti bozup akamete uğratmaktan başka bir netice ortaya çıkaracağını hiç kimse hayal etmemelidir.
Onun içindir ki, kim bu hizmetin mensuplarına “Kitap başında bu kadar pineklediğiniz yeter; artık kalkın başka işler yapın” yahut “Hep aynı kitapları okuyacağınıza oturun kendi kitabınızı yazın, kendi yorumunuzu yapın, yahut beni dinleyin, biraz da beni veya başkalarını okuyun” diyecek olsa, bundan yıllarca önce büyük Nur kahramanı Zübeyir Gündüzalp’in dediği gibi, Nur talebeleri, Risaleleri istinsah eden kalemlerinin ucunu bile kaldırmadan onlara gereken cevabı verecekler ve “Dünyayı servetiyle ve saltanatıyla verseniz kabul etmem” diyeceklerdir.
[Devam edecek]
[1] Ömer Özcan, Ağabeyler Anlatıyor, c. 3, s. 66-67.