Nurdan Haber

Çok İş Var

Çok İş Var
18 Ağustos 2016 - 9:01

Nurdanhaber-Haber Merkezi

Çok İş Var

Her zaman yapacak çok iş vardır. Dünyanın, hayatın icabı böyledir. Kimsenin, işlerini bitirip gittiği görülmemiştir. Gözünde ve emelinde yalnız dünya hayatı olan şahıslar kadar, hem dünya hem ahiret dengesini muhafaza gayretinde olanlar da bu kaideden hariç olamaz. Bütün gayesi ve yaşayışı ahirete odaklanmış olanlar hakkında bir şey diyemeyeceğim; çünkü onların hallerini idrak etmek haddimin dışında…

Yapacak bir iş varsa, bir plan olmalıdır. İşler, bir nizama uygun olarak, bir intizam dairesinde yapılmalıdır. Eskilerin dediği gibi, intizam başarının yarısıdır. Muvaffak olmuş kişilerin hayatlarına baktığımızda mesailerini tanzim ederek, bir düzen içinde çalıştıklarını görürüz. Gelişi güzel hareket eden ve aklındaki tasarıyı bir çalışma esasına bağlamayan kimselerin başarısı zordur. Bazen böyle bir başarı elde edilmişse bu bir tesadüf eseri değil, bir İlahî ikram neticesidir. Kâinatta her iş bir programa uygun olarak meydana geldiğinden, tesadüf denilen durum, işlerin kendiliğinden olup bitmesi imkânsızdır.

Bir talebenin okul hayatını düşünelim: yatışından kalkışına, ders çalışmasından dinlenmesine kadar bütün zamanı bir plana göre tanzim etmeyenin sınıfını geçmesi, derslerinde muvaffak olması binde bir ihtimal bile değildir. İnsan için ancak emeğinin, çalışmasının karşılığı vardır. Bu tezin dışında kalanlar başkalarının alın terini sömürerek, merhametlerini celp ederek, yardımseverliklerini istismar suretiyle bir takım başarılar elde etmiş olabilirler. Bu ayrı bir konudur.

İnsan dünyaya geldiğinde kendi istek ve iradesini kullanmış değildir. Bütün kâinatı idare edebilecek ve bütün mahlûkatı arzu ettiği istikamette sevk edebilecek bir Kudret Eli bu işi yapmıştır. Bu yüce Kudret, âlemde hiç şaşmadan işleyen bir intizam yaratmıştır. İcat ettiği bu sistemin, yine Kendi takdir edeceği zamana kadar kusursuz neticeler vermesi için hadiseleri birer kanuna bağlamıştır. İşte, çalışmak ve intizam içinde iş görmek, bu kanunla irtibatlıdır. Kâinatın sahibi yüce Kudret, Allahu Azimüşşandır. Onun yaradılışla ilgili kanunlarına uygun hareket etmek de ayrı bir ibadet çeşididir.

Cenab-ı Hak, izzetine layık bir şekilde, her an bir işe mübaşeret ettiğini Kur’an-ı Kerîmde ifade ediyor. Yarattığı bütün mahlûkat da öyledir. Cansız diye adlandırdığımız varlıklar bile bir faaliyet içindedirler. Her varlık, çeşitli atomlar ve onun daha küçük parçacıklarından inşa edilmiştir. Bunlar da daimi bir hareket halindedirler. Kendilerine tevdi edilmiş olan programlar dâhilinde hiç durmazlar.

Bütün bu cansız ve canlı, şuursuz ve şuurlu varlıklar fıtrî vazifelerini yerine getirirken, kaderden ellerine verilen cetvellerdeki zamana, nizama, kaideye harfiyen uyarlar. Ancak şuur sahibi olup kulluk göreviyle mükellef kılınanlar, kendi iradeleri dâhilinde olan işlerde bir derece serbest bırakılmışlardır. Uymak zorunda oldukları kuralları yerine getirenler, hem hayatlarının düzgün şekilde devamına yarayacak işleri görmüş olurlar, hem mükellefiyetlerini hakkıyla ifa etmenin huzurunu duyarlar.

İslam dünyasının bugünkü perişan halinin altında yatan ana sebep budur: inandıkları gibi yaşamamak! İnancı, dünyadaki hayatı bir ibadet gibi telakki etmeyi amirdir. Bugünkü Müslüman, kalbiyle kalıbını birleştirememektedir. İbadetlerini ay, gün ve saatlere göre ayarlamasını emreden Cenab-ı Hakk’ın o emrini elinden geldiği kadar yapmaya çalışan, fakat bütün kâinatın çarklarına muvafık hareketi ihmal eden bir mü’min, bu işlere gerektiği gibi ehemmiyet veren bir inançsızın karşısında mağlup olmaya kendisini mahkûm ettiğinin farkına varamaz.

Dünyevi işlerin önemsiz olduğunu düşünen bir insan, dünya hayatının dışında kendisine bir yer bulmalıdır. Aksi halde, oyunu kurallarına göre oynamayanların akıbeti kendisini her zaman bulacaktır: başarısızlık!

Maalesef, kaç yüz yıldır İslam âlemindeki bu durum hep mağlup olmamıza yol açmıştır. Allahu Teâlâ’nın emrî kanunlarını yerine getirmeye çalışırken, kevnî kanunlarına aldırış etmemek başımıza ne işler açmıştır! İlk Müslümanlar bunun farkında oldukları için, bir avuç olmalarına rağmen, o zamanın coğrafyasında bilinen birçok kıtaya adım atmışlar; o günün tarihinde saltanat süren pek çok devleti dize getirmişlerdir.

Bir yandan maddî ilimlerde tekâmül ederken, diğer yandan uhrevi mertebelere terakkiden geri kalmamışlardır. Cebir, geometri, astronomi, tıp, fizik, kimya gibi ilimlerin temellerini, teslim aldıkları kültürlerden fersah fersah ileri taşırken maneviyatta insanlığa şan veren, yol gösteren nice yıldız misal insanları yetiştirmişlerdir.

Bu muvaffakiyetlerinin temelinde plan, program, nizam, intizam gibi esaslar vardır. Zamanı ve imkânları en iyi biçimde kullanmışlardır. Maalesef, onların bu çalışma sistemini devam ettiremediğimizden, bugün başkalarından himmet bekler hale geldik. Eski halimizi kazanmak için yapacak o kadar çok işimiz var ki…

Alem-i İslamBediüzzaman'danDr. Mehmet Rıza DerindağDünyaGenelGünün Hadisiİslam ve HayatMisafir YazarlarNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Leyle-i Regaib Özel 5.000 Hatim Programı
Alem-i İslamBediüzzaman'danDünyaGenelGündemGünün DersiGünün Hadisiİslam ve HayatNur TalebeleriTürkiyeYazarlarımız
Genç Hafızlardan Şehitlerimiz İçin Dualar ve Kur-an’ı Kerim Tilavetleri
Alem-i İslamDerslerDünyaEkonomiFıkıh & HadisGenelGündemGünün DersiGünün DuasıGünün HadisiHayatHizmetİslamİslam ve HayatKartpostal - VecizeNur TalebeleriRisale-i NurRisale-i Nur DünyasıSorularla RisaleSual-CevapTürkiyeYazarlarımız
Boğaziçi Üniversitesi Öğrencileri ile Risale-i Nur Dersi” ŞUALAR’DAN 9.DERS ( 9. ŞUA )